Diyarbakır'da bitti

20 Mart 2004

<#comment>
<#comment>
İlk devre Sergen'in verilmeyen golü, ikinci devre Serdar'a düdük sesi çıkmayan penaltı... Zaten canı burnunda Beşiktaş'ı imam değil ama Müftüoğlu bohçaladı. Kuddusi hoca torpil geçse ne olur, o da ayrı mesele...
Karşılaşmanın ilk yarısını biraz sıkıştırarak bir dakikaya indirebiliriz. Murat Salar'ın Cordoba dahil herkesin seyrettiği golüyle Sergen'in hakemden onay alamayan şutu dışında Beşiktaş adına anlatacak pek birşey yok. Hatta hiçbirşey... Sanki saunadan çıkıp soğuk suya atlamış kadar fizik ve kimyası bozuk bir Beşiktaş vardı sahada. Sergen kötü günündeydi. Ilie de öyle. Keza İbrahim de. Güya onları besleyecek Pancu, görevini asla yerine getiremiyordu.
Beşiktaş savunması ise çok basit bir taktikle işe yaramaz hale getirilmişti Sakıp Özberk tarafından. İleri adamlarını çizgiye yapıştıran Özberk, ilk yarıda Beşiktaş defansını yaymış, genişletmiş iletişimini koparmıştı. İkinci yarıda buna gerek bile kalmadı.
Maçın ilk kanat akınını; o da Pancu ile ancak 24. dakikada yapabilen Beşiktaş'ın zirveye oynayan bir takım olduğuna inanmak imkansızdı.
Beşiktaş maçlarını sürekli izleyen meslektaşlar, gözlerinin önünde eriyen bir efsaneyi ne kadar fark

Yazının Devamı

Sadece 30 dakika

18 Mart 2004

<#comment>
<#comment>
Ne güzel gidiyordu Fenerbahçe... Daha beş gün önce silahsız, takatsız rakibine beş çekmiş, pek de beğenilmişti. Herkes tıkır tıkır işleyen kanatlarını anlatıyor, Fenerbahçe'nin kazanma hırsına hayranlıklar gönderiyordu.
Dün ortaya çıktı ki, oynayana değil oynatana bakacaksınız ! 90 dakikanın ancak üçte birlik son bölümünde bu övgüleri hak edecek şekilde oynadı Fenerbahçe... Ondan önce değil. Üçte bir oyunla 4 - 2 yenilmesinden doğal ne olabilir.
Fenerbahçe'nin neyi çalışıyorsa, onu durdurmuştu Ersun Yanal. Ayıp olmasa skorbordu bile bozacaktı yani... Kanatları mı işliyor, beş kişilik bir orta saha, özellikle de rakibin sağındaki Deams marifetiyle çizgilere prangayı vurmuştu. Geriye Gençlerbirliği kalesine göbekten saldırmak kalıyordu ki, bu da Gençlerbirliği geri dörtlüsünün yere ve zamana göre değiştirdiği hem adam markajı, hem saha markajıyla hemen hemen imkansızdı.
Orta sahaya gelince... Orada Fenerbahçe'yi de bir şanssızlık bekliyordu ve 20. dakikadan sonra Mehmet Yozgatlı yerini Serhat'a bırakıyordu. Aylar sonra Gençlerbirliği gibi bir gücün karşısında garibim Serhat... Orta sahayı beş kişi ile kontrol eden Gençler, Fenerlileri inanılmaz pas

Yazının Devamı

Bir adım daha

14 Mart 2004

<#comment>
<#comment>
İnsanlar küçük hatalarını neden söylerlermiş ? Dikkatleri büyük hatalarından uzaklaştırmak için. Daum da her maça bir iki küçük hata sığdırıp bizi oyalamaya çalışıyor olmasın sakın ?
Normal koşullarda, daha doğrusu olası bir tökezlenme durumunda Daum'un çiğ çiğ yenmesine sebep olacak bir kurguyla çıktı sahaya Fenerbahçe. Solda Kemal, sağda Ali Güneş. Lakin işe bakın ki, Fenerbahçe'ye gol kapısını aralayan da sol kanatta oynayan sağ ayaklı Kemal'in ileri kaçıp verdiği güzel pastı. Aslında Kemal de ileri çıkmasa ilk golü daha uzun süre bekleyebilirdi Fenerbahçe. Bu işi asıl yapması gereken Tuncay fena halde kelepçelenmiş, etrafında dört Konyasporlu olmadan bir kez olsun top görememişti. Oysa Fenerbahçe'nin gol arama yöntemi Yozgatlı ve Tuncay'ın kanatları kullanması ile paraleldi resmi olarak. Bu aksayınca doldur boşalt toplar süreci geldi. Ve en sonunda soldan kaçtı Kemal. Böylece Daum'un önümüze sürdüğü minik hata bir tür sevap haline geldi.
Aslında Fenerbahçe ile Konyaspor, hele iki gol ayağından yoksun bir Konyaspor hiç de denk rakipler değildi. Üstelik kendi sahasında gole çok zorlukla ulaşması ile ünlenmiş Fenerbahçe yine beklenilen tempoya

Yazının Devamı

Beşiktaş nerede hata yaptı?

11 Mart 2004

<#comment>
<#comment> Böylesi hiç yaşanmadı ! Yedi haftada 13 puan kaybeden Beşiktaş'ın Başkanı, antrenmana gitti ve futbolculara "Hocanıza sahip çıkın" dedi.
O hoca ki, ligin ikinci yarısı başladığından beri dımdızlak ortadaydı. Federasyon'dan "Fenerbahçe lehine" koku aldığında, derdini açık yüreklilikle söyleme cesaretini göstermiş, karşılığında üzerine saldıranlar tarafından didik didik edilirken bir tane Beşiktaş yöneticisi önüne geçememişti.
Daha kolay anlaşılması için örnek vereyim. Aynı olay şayet Fenerbahçe'nin başına gelseydi, Mahmut Uslu'yu kim durdurabilirdi. Murat Özaydınlı'nın tane tane ağır laflarına kim katlanabilirdi ? Beğenirsiniz beğenmezsiniz, Aziz Yıldırım , teknik direktörünü korumak için "kartal kesilirdi". Ne federasyon bırakırlar, ne Merkez Hakem Kurulu; kendi takımları çökmeye başladığında yanlarında rakiplerini de sürüklemekten çekinmezlerdi. Yeter ki, haksızlığa uğradıklarına inansınlar.

Ayıp olmadı mı?
Beşiktaş'ın tarzı bu olmayabilir... Peki Beşiktaş hocasını, futbolcularını korumaktan aciz mi? Bu görevi nasıl olur da medyadaki aklı karışık yandaşlarına ihale edebilir koskoca bir camia ? Onlar henüz çöküşün nedenini bile bulamadılar.

Yazının Devamı

Üç puan güzel de!

8 Mart 2004

<#comment>
<#comment>
Süper Lig'in yolları taştan; Galatasaray'ı Adanaspor çıkardı baştan ! Hiç kazanma niyeti falan yoktu Sarı - Kırmızılılar'ın... Adeta ağıt yakmaya çıkmışlardı sahaya. Hani, sürekli kadere lanet okuyan beceriksizler vardır ya; işte öyle. Neyse ki karşısında Adana.... Gel de kazanma!
Adanaspor maça adı konmamış taktikle başladı. Ya da taktik değil korkaklıktı. İnanılmaz hoşgörü içindeydi konuk takım. İkili mücadelelerde Galatasaraylılar'a dokunmuyorlar, hiçbir topun peşinden koşmuyorlardı. İlk faul düdüğünü bile on dakika sonra çaldı hakem Oktay Demiray... Bu arada Galatasaray bol bol pozisyon harcadı. Bunlar ilerleyen dakikalarda bulmakta çok zorlanacakları pozisyonlardı. Adana- spor'un "art niyet"i 14 . dakikada belli oldu. Açıkça gol atmak istiyorlardı, ama hakem Demiray bile ikna olmadı. Batista'nın, Ümit Ozan'ı biçtiği dört dörtlük penaltıya "devam" dedi.
Artık Galatasaray'ın şifresini çözmüştü Adanaspor. Yaşadıkları problemlerle futboldan kopmuşlar, çalım atarken bile yarınlarını düşünüyorlardı. Cılız Galatasaray atakları bazen 5 bazen altı kişi olan Adanaspor savunma duvarından dönüyor, Necati'nin dalgın, Hakan'ın somurtkan futbolu hücumları

Yazının Devamı

'Emniyet'siz yaşamak

4 Mart 2004

<#comment>
<#comment>
Benim oturduğum cadde, adeta "ilim ve irfana" tırmanan bir yokuştur. Kadıköy Anadolu Lisesi yamaçtadır. Saint Joseph Lisesi'nde soluklanır, Moda İlkokulu ile zirveye ulaşırsınız. Eskiden bir de Moda Koleji vardı ama, o battı ve denize nazır bir lojman haline geldi toplumdışı vatandaşlar için.
Yani her gün dört - beş bin talebenin, parke taşlarını tıkırdattığı bir yolda oturmaktayım. Bu yol aynı zamanda tinerci gençlerimizin güzergahıdır. Ayrıca Kurbağalıdere'de ikamet eden cümle psikopat ve madde bağımlıları sürekli aynı kaldırımları paylaşırlar öğrencilerle. Kapkaççılar, artık esnafın dükkanına girip mal çalmaktadır. Gece olduğunda ise caddenin hakimiyeti hırsızlara geçer. Bizimki de dahil soyulmayan ev yok gibidir. Otomobillerin alarmları, işbaşındaki teyp uzmanlarını, cantçıları, hatta arabaları takoza alıp dört lastik götüren eliçabukları hiç rahatsız etmemektedir.
Caddenin iki başına birer polis koysanız, her gün bir - iki nezarethane doldurmak işten bile değildir. Lakin, biz hiç polis göremeyiz buralarda. Onların çok daha önemli işleri vardır. Mesela, Engin Verel dostumuzu vur(dur)anı aramaktadırlar bir yıldan beri. Yetmezmiş gibi, bir de Ahmet

Yazının Devamı

Rüya gibi

1 Mart 2004

<#comment>
<#comment>
Belki de Dünya'nın en kalabalık şovu ile başladı maç... 55 bin aktör, maytapların ışığında 2100 konuğa Samanyolu şarkısını icra ediyor, ne yazık ki bunu soyunma odasında ısınmayı tercih eden Galatasaray takımı kaçırıyordu.
Kutsanan taraftarlık ruhu, tapılan Fenerbahçe'ydi. Aynı şeyi Fenerbahçe'nin futboluna söylemek zordu ilk yarıda. Tribünleri ile futbol jargonunda 1 - 0 galip başladığı maçın ilk yarısında Fenerbahçe'nin yolunu kesenlerin başında Fatih geliyordu. Ümit Özat yine koşuyordu, ama o çerçeveyi bulan amansız şutlarından eser yoktu. Galatasaray'ın kurgusu, beşli savunma ile Fenerbahçe'ye duvar örüyor, Sarı - Lacivertli orta saha top yapamayıp, uzun pasları da Galatasaray çizgisinde kalınca niyet ile eylem örtüşemiyordu.
17. dakikada Tuncay'ın uzaktan sert şutu direkten döndüğünde titreyen kale ağları aynı dakikada Nobre'nin golü ile sallansa da, bu golün raslantısal olmadığını kimse iddia edemezdi.
Pozisyon hesabı yapanlar ilk yarıda Fenerbahçe'nin üstünlüğünü kanıtlayabilirler. Lakin maç tam anlamıyla terazilenmiş ve en ufak bir pas hatası ile kefeler aşağı yukarı oynamaktaydı. Galatasaray'ın beraberlik golü de böyle bir hata ile geldi.

Yazının Devamı

Gurur duyduk

27 Şubat 2004

<#comment>
<#comment>
Bu maçın en güzel özetini ilk yarı bittiğinde bir avuç Türk seyirci yapıyordu:
"Türkiye seninle gurur duyuyor"
Gerçekten gurur duyulacak bir futbol oynuyordu Gençlerbirliği. Bir de gol atabilseydi ilk yarıda !
Aslında Ennio Tardini stadı'nda gol beklemek gerçek bir fanteziydi. Maçtan iki saat önce başlayan kar zorlukla temizlenmiş ve maç 18 dakika geç başlamıştı. Aynı karşılaşma Türkiye'de oynansa, biz bunu "cinayet" olarak niteleyebilirdik ama, temizledikten 15 dakika sonra tekrar bembeyaz olan sahada "buzkıran gibi bir Gençlerbirliği vardı.
Ersun Yanal, üçlü defansına Erkan'ı ekleyip, ilerde Youla'yı bırakmış, geri kalanları orta sahaya yığmıştı. İnanılmaz işe yaradı bu kurgu. Orta alanı adeta garantileyen Gençlerbirliği, ilk yarı boyunca kalesi önüne inen bir tek kafa topunu bile rakibe bırakmayınca, bu kez sponsoruna özenip sahada iflas etti Parma. Gençlerbirliği'nin ya presle aldığı toplar ya da defansından çıkan çapraz paslar "tehlike" olup iniyordu Parma ceza alanına.

Yazının Devamı