Asıl derbi bir sonraki

29 Mart 2008

Beşiktaş - Fenerbahçe derbisi, “futbolun doğum günü” sanki. Ortada koca bir “pasta”, Türk Milleti’nin hepsi davetli.
Şenlikse şenlik... Heyecansa heyecan... Sonuçları açısından, pastanın yanında buzlu “adrenalin” müesseseden ikram.
Giyin kuşan, git, seyret...Futbolun kutlamasından payına düşeni al... 
Konu futbolsa, bu Bayram...
Lakin “insani açıdan” ruhunu yelpazelemek istiyorsan, bu milletin talihsiz çocuklarına bir borcun olduğunu düşünüyorsan, sevginin, dayanışmanın merkezinde bulunmak istiyorsan, üstelik bunları futbolun içinde arıyorsan... Bir sonraki Beşiktaş-Fenerbahçe maçı senin için biçilmiş kaftan.
Muhtemelen Temmuz’da... Muhtemelen; çünkü tasarı halinde.
Gerçekleştiğinde, futbolun fazileti krampon giyecek orada.Vefa forvete geçecek. Duygular kanatlarda, vicdan libero... Kalede asalet olacak.

Yazının Devamı

Siyasete futbol girdi!

28 Mart 2008

Futbolun en okkalı, en malumatlı temennisi nedir? “Siyaset girmesin”!
Geçin...
Siyaset futbola rahmet okutuyor son dönem. Futbol siyasetten feyiz alıyor.
Birbirini besliyor, birbirine referans oluyor bunlar.
Çelmeler, arkadan müdahaleler, operasyonlar, kavga, gürültü, gerginlik... Şu sıralar “Kim kazanacak” diye beşer penaltı çekiyorlar Ankara’da koca adamlar.
Bir zamanlar bizim gibi “Yapmayın, etmeyin” diyen siviller, aynen bizim gibi hem azınlıktalar, hem de çok geç kaldılar. 
* * *

Yazının Devamı

Biletix’in “X”i

27 Mart 2008

Her türlü denklemde meçhule “X” denir ya...    “Bilet-X” adını boşuna koymamışlar bu asri organizasyona...
Allah söyletmiş.
Bilet mi lazım?.. Yanıt “X”...
Yani,  “Zorlu denklemleri çözmeye, terlemeye, omuriliğinden su alınmaya hazır ol kardeşim”!
Bilet deyip geçme... Hummalı ve muammalı bir serüvendir o kağıdı ele geçirmek.
Önemli bir maça bilet ayarlamak ile “gaip”e yelken açmak arasında fark yoktur.
Issız ve derin sularda boğulma ihtimali, gişenin önündeki kalabalıkta boğulma veya ezilme olasılığı ile başa baştır.

Yazının Devamı

Orada, bir maç var uzakta!

26 Mart 2008

“Belarus milli maçı” deyince hangi çağrışım oluşuyor beyninizde?..
“Yüreğiniz” demedim; “beyniniz”...
Çünkü milli maçlar iyi-kötü diye kategorize edilemez bizim duygularımıza göre. Merakla beklenir, iple çekilir, coşkuyla izlenir...
Her şeyden önce “milli”dir. 
Söz konusu milli maçsa, “objektif”in karşılığı “yansızlık” değil kameradır... Sadece zoom yapmaya çalışırsınız iyice görmek için. Piyasa ekonomisinin kutsal kuralları, fayda-zarar hesapları ikinci plandadır. Başarı denilen tek ve ortak hedefin kurşun askeri olursunuz gönülden... Taammüden.
Madem ki Belarus maçı “milli” ön eki almıştır, her türlü pozitif önyargı serbesttir. Herkes elini taşın altına koymalıdır, dikkat edilmelidir, önemsenmelidir; hatta kazanılmalıdır.
Yürek çarpıntısının güftesi budur milli maçlarda...

Yazının Devamı

Semih ‘mağdur’ mu?

25 Mart 2008

Adama 40 kere “Haksızlığa uğruyorsun” denilirse kendisi de inanmaya başlar işte!..
Semih bugüne kadar olgunluk gösterdiyse, yedek kulübesine bıraktığı “sitem”ini espri ile ambalajladıysa, sporculuğun disiplini sayesinde.
Resmen pişmiş kulübede dünün “genç” bugünün “olgun” ve tüm zamanların en ünlü “part time” golcüsü!
Aynı dolduruşu sıradan birine yapsalar, Zico “gir takıma” dediğinde uçarak kafa atar.
O kadar ağır bir baskı altında Semih...
Pozitif falan... Ama “baskı” altında.
Yapan; medya.

Yazının Devamı

Bu da bizim örgüt!

22 Mart 2008

Futbol’un kirli sokaklarında gezinenler veya kirli sokaklarda gezinip üstünü başını futbolda temizlemeye yeltenenler o kadar çok ki, hiçbir kulüp “hijyenik” değil artık!
Ne o, rahatladınız mı?.. Kıyak tespit değil mi?
“Yapacak bir şey yok o zaman” kaytarmalarını duyar gibiyim.
Heveslenmeyin!
Yapacak çok şey var... Hem de pek çok; öyle kaytarmak yok.
Derhal hazırlanın.
Siz... Henüz kirlenmemişler... Tüm kitle iletişim araçlarıyla ulaşabildiğiniz her futbol odağına, kulübünüze, taraftar sitenize, tribündeki arkadaşınıza, okuldaki kankanıza, ananıza, babanıza, evladınıza bu pislikten kurtulmak istediğinizi bıkmadan usanmadan tekrarlayacaksınız.

Yazının Devamı

‘Simsar’ ne kadar işe yarar?

21 Mart 2008

İşte buydu! “Simsar” operasyonuna adı karışan “futbol adamları”nı her televizyonda gördüğümde canımı sıkan, içimi ezen, aptal yerine konduğumu düşündüren his ve onu tetikleyen “belgesiz” sezgi buydu.
O “her şeyi bilen” ama “söylemeyen” tavırları yok muydu.
Sanki modern çağın “Ekran Baba’sı” Antony Soprano, polisin yazdığı trafik cezasına karşı çıkıyordu küçümseyerek.
“Şefin benden rüşvet alıyor. Amerikan yargıçları da öyle... Sokturma, o cezayı arka cebine” rahatlığı ve laubaliliği.
Vücut dilleri “Bu işleri bana mı öğreteceksin” diye bas bas bağırırken, dişlerinin arasından bu alemde çok güçlü olduklarını anlatan birkaç özenli cümle...
Kimseyi beğenmeme, adam yerine koymama, küçümseme.
Neden? Nereden kaynaklanıyordu bu özgüven?

Yazının Devamı

Kalender Zico!

20 Mart 2008

Kalli eleştirildikleriyle, Ertuğrul Sağlam futbolun ikincil unsurlarıyla başarılı olmak üzereyse, Zico da “kalender” duruşuyla yüceltmekte Fenerbahçe’yi...
Evet... Kendisi tipik bir kalender.
Oysa “futbol”la “kalenderlik” kelimeleri ancak “eleştiri anlamında” yan yana gelir bize göre. 
Neden? Çünkü son çeyrek yüzyılda sevgili ülkemizin kılcal damarlarına giren “köşe dönmecilik” el kitabında, kalender olmak zaaftır.
Başarılı adam sinekten yağ çıkaran, yırtıcı, saldırgandır.
Hele futbolda...
Hele taviz vermez, çalışkan, detaycı ve sert “Fatih Terim modeli” tarihimizin ilk Avrupa Kupası ile taçlanıp “taklitleri” süratle piyasayı kapladıktan sonra...

Yazının Devamı