<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Fenerbahçe, ilk 15 dakikada saha acemiliği ile oynuyordu Konya'da... Sağ kulvarda özellikle Serhat'ın tempolu atakları, takımın tıkır tıkır işlemeye başlayan kazanma ısrarı ve mücadele anlayışı, Sarı - Lacivertli on birin yek vücut hale gelişini sağlıyor ve Fenerbahçe, Serhat'ın ortası ile Tuncay'ın kafasıyla erkenden yakalıyordu Konya'da kazanma sayısını...
Yediği gole önce şaşıran Konyaspor, orta alandaki top kontrolünü Fenerbahçe'ye kaptırır gibi olurken, Recep'in sezon başından beri elde ettiği klasına hiç yakışmayan kaleci hatası devreye giriyor ve Cenk öylesine beleşe gelen pozisyonu, top daha çimene düşmeden, filelere bırakıyordu...
Ancak bu kahrolası hata hiç bozmuyordu Fenerbahçe'nin oyun düzenini... Kemal, Aurelio, Petkov, Tuncay, Ümit ve Fatih gibi isimler oyunun kaderini değiştirmek adına her pozisyonlara girip çıkıyorlar ve puan dengelerini Fenerbahçe lehine çevirmek için kıyasıya bir "top kapma kavgası" sergiliyorlardı Konyasporlu ayaklarla beraber... Bu arada Konyaspor'un sağ kanatta Serhat'ın, solda ise Petkov'un çıkışlarına sağlıklı savunma çareleri bulamadığı ortaya çıkıyor ve yan toplarda göbekte büyük açıklar veren bir Konyaspor
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Halbuki Real de, Cim - Bom gibi İspanya Ligi'nde tekleyerek başlamıştı sezona... Gerçi Nihat - Kovaçeviç ikilisi, İspanya, hatta Avrupa takımlarının imrendiği en gözalıcı gol silahlarıydı. Ama Galatasaray'da kendi sahasında oynamanın verdiği rahatlıkla, bu maçta çıkış yapmak istiyordu.
Seyirci daha tribünde koltuğuna oturmaya dahi vakit ararken, Nihat'ın sol kulvardan sarkışına, böyle mi karşı koyacaktı yani Rumen oyuncu Tamas ? Nihat'ın akıcı ve batıcı futbol stili konusunda, hiç uyarılmamıştı anlaşılan bu genç çocuk... Yoksa Nihat'ın yaptığı bacak arasına, bu kadar çaylakça dalar mıydı, Galatasaray formalı bir başka futbolcu... Sonrasında Kovaçeviç ustalığı ve Cim - Bom adına, daha 3. dakika dolmadan solan ümitler...
Gol sonrası, Galatasaray orta alanda Ayhan, Sabri, Cihan gibi isimlerle pas üstünlüğünü ele geçiriyor, ancak çok tecrübeli İspanyol defansını, delip geçecek adamları yaratamıyordu Cim - Bom hücumları... Öyle ya, her topa zıpkın gibi sıçrayan, göbekte yaptığı dalışlarda müthiş gol sayıları yaratan Hakan Şükür, böyle bir maçta yıllardır hamlanmış adalelerini nasıl olur da makina hızıyla çalıştırabilirdi ki ? Hasan Şaş eski hareket
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Halbuki daha 7. dakikada penaltı ile Fenerbahçe'nin ayağına gelmişti gol ve galibiyet kısmeti... Ama Hooijdonk bu vuruşa niye böyle vücudunu sağlıksız kullanarak gitmiş ve niçin kalecinin üstüne çok sert bir şutu tercih etmemişti, anlamak zor...
İşte o penaltı sonrası Gençlerbirliği silkiniyor ve sahadaki taktik uygulamalarına çok uyumlu bir pas çemberi kuruyorlardı Fenerbahçe'nin oyun düzenine karşı... Sarı - Lacivertliler, Tuncay ve Hooijdonk ikilisiyle Gençler defansını zorluyor, soldan Kemal ile Petkov, sağ kanattan ise Fatih Akyel ve Aurelio kanat bindirmeleriyle de sahada gol sayısı arıyorlardı. Ama Gençler'in kademeli ve çok temkinli savunma kurgusu öylesine sağlam ve yerinde basıyordu ki Fener'in ataklarına, ortada bırakın sayıyı, öyle taraftarı ayağa kaldıracak bir gol havası bile hissedilmiyordu kalabalık tribünlerde...
Önce Daum da, Ersun Yanal kardeşimiz de oyun düzenlerini tam bir karşılıklı "düello" anlayışıyla oynuyordu... Yani dengeli defans, sağlama pas ve orta sahada kurulmuş bir "top kapma ve kullanma savaşı" halinde akıyordu ilk yarıdaki futbol oynama zamanı... Bu arada Gençler'in oyunun grafiğinde yakaladıkları pozisyonlar ve
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Son 20 yılda kızlarımız ve kadınlarımızın yaptığı büyük çıkışın farkında mısınız ?.. Bizim gençliğimizde bırakınız iş alanlarında, sokakta bile bir hanım görmek oldukça zordu... Yüce Atatürk'ün unutulamaz devriminin hemen sonraları olduğu için Türk kızı, kadını okullara gitmekte bile kuşkulu davranmaktaydılar...
Ama zaman nüfus patlaması, ekonomik dengelerin sürekli dengesizliği ve de gelişen dünya iletişim teknolojileri kadınlarımızı çok etkiledi ve onlar şimdilerde erkekleri de sollarcasına başarıdan başarıya koşmaktalar... İş hayatında çok önemli koltuklarda onlar oturmaktalar... Sanat ve müzik dallarında Türk bayanlarının başarıları dünyada büyük yankılarla anılmaktadır... Ya spor dallarındaki kızlarımız, bırakınız mazideki müessese takımlarımızın basketbol ve voleyboldaki madalyalı başarılarını, şimdilerde Süreyya Ayhan çıkışına ve 1500 metredeki peş peşe sıraladığı şampiyonluklara gelelim dilerseniz... O ne azimli bir çalışma devresidir tanrım... İnsan planlı, programlı bir şekilde yola çıkarsa, istediklerini nasıl kopara kopara alabiliyor... Bunun çok açık ispatıdır Süreyya'nın son yıldaki göz kamaştırıcı şampiyonlukları... Şimdi ne olacak biliyor
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Fenerbahçe ile Galatasaray belki de son yirmi yılın en mücadeleci ve en saygın futbolunu sergilediler Olimpiyat Stadı'nda. Sarı - Lacivertli ekibin böylesine önemli derbide biraz saha acemiliği çekmesi, savunma bloğunu biraz da geride oynatmasından kaynaklanmaktaydı. Bu durum, ilk yarıda hem Galatasaray'ın bol hazırlık pasları yapması, hem de pres hareketlerinde oldukça rahat oynamasını sağlıyordu. Gerçi Daum'un Tuncay'sızlığa çare olarak Ümit Özat'ı ortaya alması ve göbeği Luciano - Tomas ikilisine emanet etmesi çok da doğru bir yenilik olarak görülüyordu. Oyuna gelince, Cim - Bom kazanması gerektiğini bildiği için Fener ceza sahası içinde defalarca şans arıyor, ancak Sarı - Lacivertli savunma iyi kapandığı ve Recep kalede aksamadan oynadığı için gol pozisyonları bırakmıyordu Sarı - Kırmızılılar'a...
Fenerbahçe hücum ve orta alan hazırlıklarında ise, Serhat berbat bir savurganlıkla, Daum'a "Bana fazla umut bağlama" anlamına gelen mesajlar gönderir inatlıkta kötü oynuyordu. İlk yarının son anlarında birden gollerle şenlendi oyun... Fenerbahçe, Kemal'in kafa golünü, ilk 45'in son dakikasında atıyor, ancak bu dakika dolmadan tilki Baliç'in sol çizgiden çalıp,
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Fenerbahçe düşünme ve kazanma azmi üzerine yepyeni ışıldaklar çakıyor sahada, tamam... İyi ama, sadece isterik duygularla karşı kaleye yüklenmek, goller getirmiyor ki bir takıma... Sarı - Lacivertli orta alanda Kemal, Tuncay, Aurelio, Selçuk oynuyorlar. Ama rakip defansı ustaca geçmek adına bilimsel pas düzeni nerede? Öyle "benden gitsin" toplarını pas yapmak sanıyorsa bu oyuncular, hem bizleri, hem de kendilerini aldattıkları kesin... "Bir futbolcu top kendisine geldiği an, hangi arkadaşının can alıcı ve en doğru noktada olduğunun düşünce pazarlaması içinde değilse, o futbolcudan orta saha oyuncusu olmaz" diye öğrettiler bize...
Tuncay ve Serhat "son hareketler" faslında kendilerini yenilemedikçe, gol atmada isimleri "lotaryacı" ya çıkacak bilsinler... Bu oyuncular bu kadar içtenlikle çalışıp, koşuşuyor, ama son hareketlerde akıl almaz hatalar yapıyorlarsa, o zaman bu eksiklerle nasıl Avrupa hayalleri kurar ve renkli rüyalara dalarlar ki ? Bence bu ikili, son vuruş anında hem düşünceyi, hem de "en doğru hareketi" birleştirse, bu çok önemli sorunu halledebilir. Yoksa futbolda 90 dakikada kaç şans geliyorki bir futbolcunun önüne kolay pozisyon olarak !
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Tahkim Kurulu'nun verdiği adil ve de çok da demokratik "Fenerbahçe cezasının iptali" kararı, birçok çevrelerce nasıl da yadırgandı...
Olaya Fenerbahçe düşmanlığı mı desek... Yoksa spor ve yarışma güzelliğinin farkında olamayan "kafasızlar" mı olarak değerlendirsek diye düşünüp, duruyorum... Özkan Sümer, futbolumuza büyük emekler vermiş bir spor adamımızdır... Ancak Trabzon gibi saygın bir kulüpten istifa ederken Tahkim'in bu alkışlanacak kararını nasıl sebep olarak gösterebilir çözemiyorum... Yani Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadı kapanırsa, tribün terörü yavaşlayacak öyle mi ?.. Tam aksine Özkan başkan... Fenerbahçe fanatikleri bu cezayı geleceğe saklayarak, daha değişik provokasyonların peşine düşecekler ve terör daha da tırmanacak bence... Sizce öyle değil mi ?.. Öyleyse, bu fanatikleri dikkate alıp, saha kapatma cezaları vermek onları hiç de hak etmedikleri bir değere layık görmek gibi bir yanlışı doğur muyor mu işin aslında ?..
Ankaragücü Başkanı da, Kulüpler Birliği adına atıp, tutuyor Tahkim Kurulu'na... Sayın Başkan, biz Ankara'da hiç de uslu durmayan İstanbul büyükleri, Ankara deplasmanlarında küfürlerin en cilalısını 90 dakika boyunca kesintisiz
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Fenerbahçe'nin, Diyarbakır'da oynadığı futbol, verdiği türlü çeşitli oyun varyasyonlarındaki zenginlikler, doğrusu ya, kolay beğenmeyen" e adı çıkmış bendenizi bile çok umutlara bağladı gelecek adına...
Sarı - Lacivertli yönetim bu transfer yılında ilk kez "laftan çok iş yaptı" kanaatimizce... Ayrıca son yılların belki de en seçici ve Daum gibi bir usta adamın istekleri doğrultusunda kalmaya itina gösterdi yönetim elden geldiğince... Yaş olarak istikbali düşünen ve futbolun olgun çağlarına doğru yürüyen "genç adamların" takımın iskeletini oluşturması Fenerbahçe idarecilerinin ilk kez günlük değil de, gelecek sezonlar adına da düşündüğünü koyuyor ortaya... Son gün alınan Servet ve Petkov gibi isimler ilaç gibi gelecek Fenerbahçe'nin savunma bloku ile sol kanattaki eksik olan ve bizlerin de endişeyle baktığı zaaflarına... Öyle ya, Luciano - Ümit Özat ikilisinin göbekte fevkalade iyi niyetli ve çalışkan oynamalarına rağmen düşünce ortaklığı, yani rakibin ceza sahası içindeki tehlike paylaşmalarında çok açıklar verdiğini cümle alem Fenerbahçeliler ve otoriteler çok da iyi bilmekteler... Hele şimdi Servet gibi çabuk düşünüp, çabuk davranan bir genç ve milli