Son pişmanlık

1 Ağustos 2003

<#comment>
<#comment>
Büyük takımlarımız yine on milyon, yirmi milyonlarla oynuyorlar transferde... UEFA'nın gelecek yıllarda aniden kapıyı çalıp, hesapların başına oturma ihtarları sanırım kimselerin umrunda bile değil... Hele Fenerbahçe'de geçen yıl hangi yabancılar kaça alındı, bu yıl gidenler kaçar dolarlara satıldı, yani birkaç senelik bu yabancı alış verişlerinden kulüp ne kadar zarar etti ve de kimlere borçlu durumunda? Böyle makyajlı bilançoları kongrelerde süslü kataloglarda dağıtmakla yürümüyor bu işler... Genel kurullarda üç beş yüz oy sahibini bu yolla kandırmak kolay da, UEFA'nın transfer hilelerini çok da iyi bilen kurt muhasebecilerini uyutmak pek zordur...
İyi takım yapmak, seyirciyi mutlu etmek, hele de sonunda şampiyon olup, zirveyi yakalamak futbolda tabii ki "büyük keyif"tir. Ama transferlerde yanılıp, hele Şampiyonlar veya UEFA dizilerinin kazanç hayalleri üstüne yanlış hesaplar yapmak bazı takımlarımızı öylesine içeri atar ki, sonrası yıllarda çık çıkabilirsen bu işlerin içinden... Geçen yıl Fenerbahçe, aynı dramatik günleri yaşamadı mı ? Ortega'sından, Washington'una kadar almadık yabancı kalmadı neredeyse... Ama ne oldu, UEFA'da göz yaşları, lig sonunda

Yazının Devamı

Savunma derbederliği

28 Temmuz 2003

<#comment>
<#comment> Galatasaray, ideal on bir arayışlarına dün de Hertha Berlin önünde devam etmekteydi. Bu kadar geniş kadroyla en doğru ekibi seçebilmek için Fatih Terim bile olsanız, kafanız karışır ve geceleri uyku girmez gözlerinize birkaç hafta...
Hertha Berlin'in Cim - Bom'dan çok daha futbola hazır olduğu açıkça ortadaydı. Gerek fizik ve teknik, gerekse kondisyon olarak komple bir takım bütünlüğündeydi Herthalılar... Biz Cim - Bom'a dönersek, Sabri - Ömer - Ergün - Hakan Ünsal - Volkan - Cihan - Arif - Ümit Karan gibi isimler oldukça çalışkan bir görüntüdeydiler. Ancak Mondragon'un kalesinde yaptığı zamanlama hataları çok düşündürücüydü. Hakan Şükür'ün şanssızca sakatlanması da bir başka uğursuzluktu. Halbuki goldeki asisti ne de güzel bir mazi fotoğrafıydı. Hasan Şaş'taki durgunluk aynen devam ediyor... Dünya üçüncülüğünün unutulmaz Hasan Şaş'ı nerede ? Bir küsür yıldır kendine gelemiyor. Halbuki Şaş'ın müthiş driplinglerini, sol ayağına yapıştırdığı topla yaptığı görkemli slalomlarını ne kadar da özledi gözlerimiz...
Evet, Galatasaray Hertha'ya farklı yenildi... Bu tip olumsuz maçları liglere hazırlanan her takım oynayabilir... Önemli olan bu 90 dakikalardan gereken

Yazının Devamı

İşaret fişeği

18 Temmuz 2003

<#comment>
<#comment>     Futbolda sezona giriş maçları fazla önemli bulunmasa da, aslında oyunu alıcı gözlerle izleyenler adına dikkat çekici izler vardır, ilk 90 dakikalarda...
     Mesela sezona, kendi kafasının içindeki futbol ve Fenerbahçe dolu düşünce fırtınalarıyla soyunan Daum, hemen birkaç idman sonrasında, Samandıra’ya patronaj hakimiyetini kurdu ve Sarı - Lacivertli oyunculara da kendi disiplinini kabul ettirdi. Aslında buydu işte Fenerbahçe’de geçmiş yıllarda eksik olan... Futbolcu milleti tepesindeki hocanın huyu - suyu neyse sezon boyu ona uyar ve yutturabilirse çaktırmadan götürür işini... Ama işte Daum gibi futbolun ve futbolcunun bütün hergeleliklerini bilen bir otorite gelir ve tezgahını kurarsa çalışma alanlarına, işte o zaman gereksiz kaytarmalar, idman içi laubaliliği, özel maçlardaki temposuzluk gibi bir takımı içten kemiren bütün kötü faktörler uçar gider ortalardan.
     Fenerbahçe’nin bütün bu korkuları ve yıllardır izlemekten gına getirdiğimiz "alargacı anlayış"ın uçup gittiği, Mannheim ile oynanan idman 90 dakikasında açıkca ortaya çıkmıştır. Mesela herkesin kendi bölgesinde açık vermemek adına

Yazının Devamı

Hakan Şükür

11 Temmuz 2003

<#comment>
<#comment>     Hakan Şükür'ün yeniden yuvasına dönmesi ve kendisine büyük katkıları bulunan Terim hocasıyla sarmaş dolaş hale gelmesi beni çok mutlu etti doğrusu...
     Öyle ya, geçmiş yılların kralı ve Metin Oktay'dan sonra gördüğüm en büyük golcü adamı 30'lu yaşlarda futbolsuz bırakmak Galatasaray'a da, Türk Futbolu'nu yönetenlere de yakışır mıydı? Hakan Şükür ayrıca ağzına içki sigara koymayan, fizik gücünü kazandığı zaman da rakip defansı dağıtan oyuncudur. Ceza sahasında vücut diliyle rakibi kilitleyen ve birçok umutsuz pozisyonu gol noktasına getiren düşünce özelliği de, az futbolcuda görülebilen bir "özel değer" dir, bu oyuncumuz adına...
     Evet, Hakan geçmişte bir süre ayakları yerine çenesini konuşturmuştur Galatasaray'da... Ama onun gibi futbolda en görkemli noktalara sıçramış her büyük futbolcuda gizlenebilen bir "şöhret şaşkınlığı" dır Şükür'ün yaşadıkları... Ayrıca İtalya'da geçirdiği "boş yıllar" , Hakan'a büyük bir düşünce devresi yaşatmış ve Hakan "kendisiyle yüzleşme" adına çok önemli artılara kavuşmuştur bu uzun zamanda... Hakan'ın transferi Galatasaray için en büyük kazançtır bu yıl...

Yazının Devamı

Türkiye sevdalısı

4 Temmuz 2003

<#comment>
<#comment>     Sıcak yaz günleri ve futbol topunun da kendi raflarına saklandığı şu tatil zamanlarında futbolun biraz kılcal noktalarına inmek doğru olur sanırım.
     Geçen haftaki "Milli Takım ailesi" yazımıza çok da şaşırdığımız birçok takdir ve tenkit içerikli e-mail'ler aldım. Biz toplum olarak ne kadar da kindar ve olaylara taraflı bakmakta inat eden insanlarız... İsmini yazmayacağım bir okurumuz, "Siz Haluk Ulusoy'u nasıl olur da methedersiniz" diyor, bir başkası Şenol Güneş'i Dünya Kupası'ndaki Kore maçında tenkit ettiğim cümleyi bana hatırlatarak soruyor; "Şenol Güneş'i tenkit edenlerin içinde siz de yok musunuz?" diyerek...
     İnsaf yahu... Haluk Ulusoy'un birçok yanlışını yıllarca, biraz da acımasızca yazan bir kalem sahibi olarak başarılarını görmezlikten mi gelmeliyiz yani... Ben muhtelif federasyonlarda, çok çok da etkin görevlerde futbola 10 küsur yılımı verdim. Hem de hiçbir karşılığını da almadan. Ayrıca cebimden önemli miktarda paraları da harcayarak... Ama helal olsun. Bu ülke sadece hortumcuların değil, hırsız bürokratların ise hiç değil. Bizler gibi "Türkiye sevdalısı" insanların da

Yazının Devamı

Milli takım ailesi

30 Haziran 2003

<#comment>
<#comment>     Milli Takım'ın Fransa'daki başarıları bütün Dünya'da ses getiriyor... Her şeyden öte Brezilya'ya karşı oynanan "ikinci yarı fırtınası" , Fransa önündeki müthiş tempo ve kapıdan dönen galibiyet, son olarak da Kolombiya galibiyeti ile elde edilen "Mini Dünya üçüncülüğü" ... Gerçekten Türk Futbolu adına göz kamaştırıcı ve her türlü övgüye de layık.
     Şenol Güneş'i Uzakdoğu'ya gidilirken itip - kakanlar, yazıları ile hocayı küçümseyenler, şimdilerde nasıl da viraj yapıp onu sahiplenmeye çalışıyorlar... Şenol hoca tabii işbaşı yaptığı maçların bazılarında bir takım teknik hatalar yaptı... Kamplardaki futbolcu gruplarını tespit edip, tasfiye edebilmek için hayli zaman uğraştı. Ama bütün bu gayretlerinde hep en doğru olan yolu seçti, teknik ekibi ile de bütünleşerek zaman içinde sorunları mesele olmaktan çıkardı... Bu büyük maksatlı ve uzun vadeli harekatta başta Tuncay olmak üzere Servet, Deniz, Selçuk, İbrahim Toraman - İbrahim Üzülmez - Gökdeniz gibi yarının milli forma ustalarına büyük emekler veren ve Ümit Milli Takımı'nı tam bir A Milli Takım alt yapısı halinde çalıştıran Raşit Çetiner'i de alkışlamalıyız. Sadece

Yazının Devamı

Futbol draması

27 Haziran 2003

<#comment>
<#comment>     Türk gençliğinin futbola olan yatkınlığı yıllar değil de, aylar geçtikçe yenileniyor artık... Yediğimiz gollerde, Fransızlar'ın kurduğu pas çemberleri yanında, bizim oyuncuların topla olan teknik akrabalıkları, birbirlerine hiç de benzemiyordu doğrusu... Yediğimiz ilk iki gole dikkat ettiniz mi? Fransız ayaklar, sanki binlerce kez yaptıkları, top kullanma ve arka direğe adam kaçırma provalarının aynı kopyalarını yerli yerine koyarak, gol yaptılar vuruşlarını...
     Artık Dünya'nın her sahasına hiç korkmadan ve rakibi gözünde büyütmeden çıkmayı öğrenmiş millilerimiz, ilk iki gol ve Selçuk'un dikkatsiz geri pasından yediğimiz sayıdan sonra kendilerine geldi ve dünyanın en ünlülerinden oluşmuş Fransız ekibinin önünde kurdular futbol tezgahlarını... Ergün, Yıldıray, Selçuk gibi isimlerin yanında, dün özellikle Fatih Akyel'in futbol oynamaya dolu isteği ve de İbrahim'in sol kanattan uzun kulvarlı sayısız atak bindirmeleri, Fransızlar'ı korkulara boğan, Türkiye becerileriydi...
     Tuncay ve Okan'ın tempo dolu top kovalamaları ve hele hele Tuncay'ın mükemmel darbesiyle yedikleri golden sonra,

Yazının Devamı

Yenilenmeye devam

22 Haziran 2003

<#comment>
<#comment>     Son anlardaki penaltı golüne rağmen ben Şenol Güneş'in milli kadroyu yenileme adına yaptığı arayışları çokta olumlu duygularla seyrediyorum.
     Dün gece Kamerun önündeki oyunda bütün yeniler eskileri aratmayacak bir oyun bütünlüğü içindeydiler... Servet, Deniz, İbrahim Toraman, Okan Yılmaz, Selçuk, Gökdeniz ve Tuncay, gerek preste, gerekse tek top oynamada hiç teklemeden taşıdılar oyunu... Yalnız Tuncay'ın lokomotif gibi çalışkanlığının yanında fazla gerilere inmesi gole yakınlığını gölgeliyor... Sanırım Tuncay'ın artık A Milli Takıma olan kaçınılmaz yükselişi gelecek oyunlarda bu oyuncunun basit eksikliklerini kolayca törpüleyecektir. Bence Fransa'daki turnuva Türk Milli Takımı'nın geleceği adına çokta yerli yerinde bir laboratuvar çalışması olarak değerlendirilmelidir.
     Yalnız Kamerun önünde son hareketlerdeki acemice top kayıplarımız teknik heyetçe dikkate alınmalı ve rakip altı pasına kadar inmiş tehlikeleri affetmeyen bir gelecek yaratılmalıdır. Bu da gayet doğal olarak bir kaç usta oyuncunun nezaretinde yapılacak, çok sayıda milli temasla bu takımın birbiriyle olan beraberliğini

Yazının Devamı