Sergen ve ofsaytçılar

5 Kasım 2003

<#comment>
<#comment>
Beşiktaş, Prag ile Şampiyonlar Ligi'nin Türkiye ayağını oynarken, bir kez daha gördüm ve inandım ki, bizim orta saha anlayışımız ve ofsayt hattındaki enayice davranışlarımız, yabancı maçlardaki belki de en zayıf ve bilinçsiz yönümüz.
Çekler mükemmel bir ekip... Komple futbolu bütün sahaya yayıp, futbol verilerinin bütün düşünsel ve fiziksel varlığını sahaya dökerek çabuklukla oynuyorlar bu oyunu... Ya bizler, niçin onların savunma hattında bilgi zekasıyla uyguladıkları ofsayt taktiğine bu kadar çok takılıp kaldık ki? İlhan Mansız, Kaan Dobra ve Pancu, bu ofsayt oyununa neden bu kadar kaptırdılar kendilerini... Halbuki rakip defans kadar uyanık olup, bir kaç adım geriden girebilselerdi Çekler'in defans duvarının arkasına, oyunun daha ilk yarısını, iki farkla kazanması içten bile değildi Beşiktaş'ın...
'Sergen orta sahada ağır kalıyor' diyorlar... İyi de, ben düşünüp taşınmadan, ölçüp biçmeden çabuk oynadığını zanneden futbolcu kalabalığını niye sabırla takip edeyim ki... Pancu hiç de çabuk düşünüp, hiç çabuk top kullanan bir futbolcu kişiliğine sahip değil. Ayrıca pozisyon sezinleme hassaslığı da düşük. Dün sadece ilk yarıda beş - altı pozisyonda ofsaytta

Yazının Devamı

Hababam Sınıfı

3 Kasım 2003

<#comment>
<#comment>
Futbol olarak ülkede yeni versiyonu çekilecek olan "Hababam Sınıfı" filmine çok uygun ve ilginç senaryo tiplemeleri vardı dün Trabzon'da... Futbolda başa yarışan takımlar için en büyük korku sıradan sandığınız rakiplerin sahadaki plansız, programsız, ama inanca dayanan futboluna sizin de ayak uydurup, gitmenizdir. Öyle ya, Fenerbahçe de defans ve orta alanda sürekli geri ve yan paslar yaparak çıkardı 90 dakikayı... Sebatspor'un kendi alanındaki kalabalığını ortalara veya üstüne çekmek istiyordu herhalde... İyi de, kanatlardan canlanan toplara son derece bitirici ve nihai hareketleri ekleyemezseniz eğer, böyle bir maçta gol bulmanız tam bir "tombala talihçiliği" olmaz mı ? Kim ne derse desin, Daum daha kaç hafta beklerse beklesin, bence rakiplerini göbekten yapacağı ani adam eksiltmelerle geçip, kaleci ile bire bir karşı karşıya kalması galibiyet adına kaçınılmaz olan Fenerbahçe'de, orta alanın bu formüle en uygun ilacı Yusuf'tur beyler Yusuf... "Ama bu oyuncu Daum prensiplerine uymazmış". O zaman ya bu adamı adam eder oynatırsınız, ya da gönderirsiniz gider.
Fatih Akyel kaptan olarak çıktı dünkü oyuna... İyi de, yaptığı sayısız pas hatasını kendi de saydı mı

Yazının Devamı

Ekselanslar yarışıyor

31 Ekim 2003

<#comment>
<#comment>
Bu akşam büyük bir derbi yaşanacak yine İstanbul'da... Türk futbolunun ekselansları Beşiktaş ve Galatasaray bu sezonun "kilit puanları" için yarışacaklar tarihi İnönü'de... İki takımın teknik farklarına girersek, Siyah - Beyazlı ekip ağır basıyor ünlü rakibine... Oturmuş onbiriyle hangi kulüp yanlısı olursa olsun, bütün futbolseverlerin kalbini kazanmış bir Beşiktaş var bugünkü 90 dakikada... Topu kendi oyun alanında dilediği gibi dolaştırıp, rakibi üstüne çağıran ve de karşı savunmada açık alanlar yakaladığı zaman da kurtlar gibi bu alana çok acil saldırılar düzenleyen bir ikinci takım var mı bugün Süper Lig'in isim sıralamasında... Lucescu gibi "futbol profesörü" takımdaki 18 adamı bu oyun sanki 18 yıldır oynanırmış gibi ekonomik ve teknik bir değerde kullanıyor... Tümer gibi bir beyni, Sergen gibi bir "futbol ekselansı" ile hiç de birbirine sürtüştürmeden ne de akıllıca kullanıyor... İlhan Mansız, Ahmet Dursun, Ahmed Hassan, Sinan gibi Türkiye'deki bütün takımların imrendiği santrforları da hiç birbirine düşürmeden rakibe göre ne de güzel yarıştırıyor... Yani sahada oynayanlar ile kulübede seyredenlerin yürekleri adeta aynı hızla atıyor... Bu arada Sinan

Yazının Devamı

Olay ve kolay

25 Ekim 2003

<#comment>
<#comment>
İlk yarıdaki Fenerbahçe'yi, mazideki Fenerbahçe'ye benzetenlere rastlarsam bir yerlerde, bu kişileri "DELİ" diye tımarhaneye göndermeyi düşünürdüm doğrusu...
Savunması lime lime dağınık, orta alanda kimin ne oynadığından herkeslerin habersiz kaldığı bir Fenerbahçe geziniyorsa eğer kendi sahasında, o takımın gol bölgelerinden ne beklersiniz ki ?.. Adana'da bedavaya forma giyen oyuncuların yanında milyon milyon dolarlık profesyonellerin aciz kalışını gördükçe insan, Aziz Yıldırım ve ekibinin paralarına da acıyor, amansız uğraşlarına da... Serhat sağ kanattan fişek gibi dalışlar yapıyordu Adana ceza sahasına... Ama son hareketlerin hepsi de attığı gole rağmen yalan ve yanlış... Tuncay da öyle... İlk sayıdaki müthiş vuruşu, son anlara sıkıştırdığı gole rağmen top alış verişleri tamamen verimsiz... Ama canla başla didinmesine de laf söylemek zor doğrusu... Tuncay'ın attığı gollere rağmen yaptığı gol hovardalığı ve acemiliği böyle devam ettikçe, bu çalışkan futbolcunun Avrupa'da oynama hayalleri tatlı bir rüya olarak kalmaya mahkumdur...
Orta saha için Daum ustanın da dikkatini çekmek isteriz... Aureilo'nun dünkü tembelliklerini gördükten sonra Yusuf'un 70

Yazının Devamı

Müthiş mücadele

20 Ekim 2003

<#comment>
<#comment>
Bursa'da kıran kırana bir lig kavgasının krampon izleri geziniyordu çimende...
Hagi'nin, liglerde agresif ve kazanmaya azimli bir Bursaspor yaratmaya çalıştığı açıktı. Fenerbahçe'nin üstüne sürekli toplu ataklar tertipleyen Bursa, kendi evinde açık oyunu tercih ediyor, Fenerbahçe ise kendi oyun alanı ve on sekizi civarındaki ani baskınlar karşısında, hayli zorlu anlar yaşıyordu, zevkli geçen yarışmada... Sağdan Serhat, soldan Tuncay, araya girip çıkan Hooijdonk, Rebrov ve Selçuk gibi isimlerle karşı ataklar yaratan Fenerbahçe ise, gole çok yaklaşacak zamanı buluyor, ancak Bursaspor, orta alanda ve defansta komple çalışan bir blokla çabuk düşünüp, keskin hareketler yaratabildiği için, Fenerbahçe tehlikelerini kolayca kesebiliyordu.
Ancak ilk yarının sonlarına doğru, Bursa'da hafif bir oyundan düşme halsizliği hissediliyor, işte o anlarda da beşli bir grupla Bursaspor kale çizgisine sızan Fenerbahçeliler, Hooijdonk'un topa kolayca koyduğu ayak müdahalesiyle öne geçiyordu. İşte bu golle Fenerbahçe daha bir derlenip toparlanıyor ve üstünlüğünü kabul ettirmeye çalışıyordu, sahadaki amansız rakibine.
* * *
İkinci yarıdaki Bursaspor (sanki oyun

Yazının Devamı

Tamam mı, devam mı?

17 Ekim 2003

<#comment>
<#comment>
İngiltere önünde aldığımız beraberliğin aslında yenilgiden de beter bir sonuç olduğunu şimdilerde farkediyoruz sanırım.
Doğru bir tertip, akılcı bir strateji ve İngiltere savunmasını devirecek bir taktik anlayışının oluşmadığını, oyunun sonucuna doğru tam olarak kavrayabiliyorsunuz... Öyle ya, Tuncay'ın son dakikalarda savurduğu müthiş vuruşunun İngiltere filelerine takıldığını düşününüz bir an... O zaman şimdiye kadar anlatılan, yazılıp çizelen bütün düşüncelerin "tam tersine" olarak kulaklarımızı, gözlerimizi sarıp, sarmalayacağı tartışılır mı hiç?..
Ama o vuruş gol olup, Türkiye, İngiltere galibiyetiyle yatıp, kalksaydı dahi şu günlerde, bizim gözlemlerimiz ve kanaatlerimiz asla değişmeyecekti inanınız... Şenol hocamızın önce bu takımın iskelet olarak artık eskidiğini, bazı gençlerin ise futbola ve milli formaya olan açlığının da doyuma ulaştığını kabul etmesi gerekmektedir... Ne yani, Letonya önüne de mi Hakan Şükür - Alpay - Bülent - Sergen - Tugay gibi milli formanın "yorgun savaşçıları" ile çıkacağız ?.. Eğer mazinin hatırına yine onlarla ilk on bir yapacaksak, Letonya'yı aşsak bile, Portekiz'de hazırlayacağımız Tuncay - Serhat - Selçuk -

Yazının Devamı

İngiltere vizeyi kaptı

12 Ekim 2003

<#comment>
<#comment>
Aylar öncesinden bir heyecan kasırgası yaratan tarihi oyun hiç de fena gitmiyordu Kadıköy'de... Türkiye, İngiltere önünde hiçbir panik havasına girmeden oyuna başlıyor, on dakikalık karşılıklı gidip gelen maçta Türkiye pas bölgelerini ele geçiriyor ve tek top paslara dayalı orta alan kapışmalarında topu sahiplenen taraf bizim çocuklar oluyordu sahanın genelinde...
İngilizler kanat bindirmelerine girişiyorlar, ancak Şenol Güneş'in tedbirli çizgi savunucuları daha orta alanda kilitliyorlardı İngiltere'nin çıkışlarını... Okan, Emre, Tugay, Sergen, Nihat gibi isimler önemli hazırlık paslarıyla rakip savunmanın arasına defalarca sızıyorlar, ancak İngiltere çok adama dayalı bir defans blokuyla oynadığından birçok değerli gol pozisyonu karamboller arasında heba olup, gidiyor... Collina, Tugay'ın ceza sahası içinde uzattığı ayağı penaltı olarak yorumluyor, ancak Dünya markası Beckham topu tribünlere göndererek, adeta Türkiye'yi rahatlatıyordu...
İkinci yarıda da Türkiye genelde İngiltere'nin oyun alanına yerleşiyor ve miting meydanı gibi kalabalık rakip savunmaya sürekli yükleniyorlardı... Türkiye bütün ülke olarak Kadıköy'den gol sesi beklerken, sayı yaratma

Yazının Devamı

Napolyon haklı

10 Ekim 2003

<#comment>
<#comment>
Türkiye'de bütün düşünceler İngiltere oyununa kilitlenmiş durumda... Bu maç grupta liderliği kapma yarışı değil de, iki ülke arasındaki bir "prestij savaşı" sanki...
Evet Türkiye, İngiltere ile oynadığı bütün maçlarında gol olarak "sıfır çekmiş" durumda... Ayrıca yediği gollerin sayısı da tam bir handikap yaratmış ülkemiz üzerinde... Ama bu ağır faturanın teknik ve bilimsel sebepleri üstüne kimse kafa yormuyor... Kimseler futbolumuzun özerkliğe kavuşmadan önceki içler acısı durumunu, özellikle de Milli Takım adına açtığı yaralara inmek istemiyor... Çünkü Türk inasanı mazisini gerçekçi olarak araştırmak konusunda tam bir "Dünya tembeli" ve de bu kötü alışkanlığından dönmeye de hiç niyetli değil gördüğümüz kadarıyla...
Milli Takım'ın en acı ve sancılı günlerini çeken ve hala hayatta olan kaç ismi sayabiliriz ülkemizde ?.. Sahir Gürkan, Yılmaz Tokatlı gibi asker kökenliler dışında, bir de Kemal Ulusu kardeşimizin Futbol Federasyonu Başkanı olarak özverili çalışmaları olmuştur o kıtlık günlerimizde... Teknik adam olarak da geçmiş zamanın en kahırlı insanı COŞKUN ÖZARI ağabeyimizdir tartışmasız... Onun çok uzun yıllar "Beş - on bin lira" aylıkla akıttığı

Yazının Devamı