İhsan ağabey...

20 Haziran 2003

<#comment>
<#comment>     78 yaşındaki, futbolda antrenör emeklisi ağabeyimiz İHSAN DÜMELLİ, gönderdiği detaylı ve tekniğe dayalı faksıyla, bizleri onurlandırmışlar yazdıklarıyla... Spor yazarlarının, aslında anlatmak istediklerini "anlamak" adına okuyan okuyucu sayısı, öylesine azaldıki işin doğrusu... Detaylı bir yazı yazdığımız zaman, olumlu - olumsuz yığınla e - mail alıyorsunuz. Ama futbolun teknik içeriğine dönük, bu oyunun özüne dayalı yazı yazdığınız zaman, Sayın İHSAN DÜMELLİ gibi 80 yaşına merdiven dayamış, futbolun alfebetik yapısından yetişmiş "abide adam" çıkıyor karşınıza.
     O zaman biz de, büyüğümüzden yüklendiğimiz moralli duygularla, futbolun sihirli bilinmezliklerini biraz daha açalım, okumaktan keyif alanlarımıza...
     Mesela Fenerbahçeli Yusuf'u ele alalım ilk olarak... İliklerinden futbol mesleğinin bütün sanatsal güzellikleri görülebilen, böylesine ilahi bir yeteneğin, kendine tanımamak konusunda akıl dışı direnmesi, mesleğini anlaşılması zor bir gece hayatı derbederliği ile boş vermesi, kabul edilebilir ihanet midir futbol ve Fenerbahçe adına? Futbolcu, spor sayfalarının manşetlerine olumlu

Yazının Devamı

Düşünce sürat futbol

13 Haziran 2003

<#comment>
<#comment>     Makedonya önünde, korku dolu ilk yarı yaşamamıza rağmen, ikinci devrede çıkardığımız enfes oyunumuzla sonucu kurtardık ve grupta zirveyi korumasını bildik neticede...
     Bir futbolcu, topla buluştuğu an, hangi arkadaşına pas çıkaracağının düşünce pazarlaması halinde değilse, o oyuncu asla büyük futbolcu olamaz... Bu yorum, Dünya'daki bütün teknik adamların, futbolcularına sürekli aktardığı alfabetik ana bilgidir. Aksinde ısrar eden, yani boş alanda kaldığı zaman, oyuna dalarak zaman öldüren bir oyuncu, asla futbolcu değil, sadece topçu sıfatında kalmaya mahkumdur... Milli maçın ilk yarısında Makedonya, ikinci 45'te ise Türkiye bu gerçekleri açıkca sergilemiştir.
     Şimdi Türkiye'de; kim futbolcu dur? Kimler topçu olmaktan öteye gidemez? Artık saygın kulüplerimizin, sevgili taraftarları, kendi kafalarında kimin ne olduğunu tartsınlar. Ancak bana sorarsanız, yukarıdaki "düşünce zenginliği" ile oynayan, hem takımını, hem de bölgesindeki arkadaşlarını çabuk düşünmeye, çabuk oynamaya adeta zorlayan en flaş isim Milli Takımımız'ın starı ve Real Sociedad'ın gözbebeği NİHAT KAHVECİ 'dir. Onun

Yazının Devamı

İlk yarı şakası

12 Haziran 2003

<#comment>
<#comment>     Millilerimiz, Makedonya önünde akıl almaz bir rehavet içinde görünüyorlardı ilk 45'te... Hakan Şükür'ün son gol adamı olarak oyuna sürülmesi, ilk yarı boyunca "Bu düşünce ne kadar doğru?" korkularına kilitledi bizi... Fizik güç ve top kullanmada müthiş bir üstünlükle, İnönü çimenini harmanlayıp duran rakibe karşı, adı ne olursa olsun, bizim de başka planları üretmekte geç kalmamız, millilerimizin göze çarpan en büyük handikaplarıydı ilk yarıda...
     Orta alandan, gol bölgelerine doğru çoğalmada bu kadar rötarlı kalan milli forma kalabalığını, dün gece ilk kez seyretmek sıkıntısıyla yürek yüreğe kaldım ben... Fatih Akyel niçin bu kadar sinirli ve de rakibi karşılarken acemi kalıyordu? Yediğimiz ilk goldeki altı pas içi hatasının kopyasını, Nihat'ın müthiş beraberlik golünden hemen sonra, bu kez sol kanattan gelen topta tekrar etmemiz, bize Alpay'ın, İngiltere'de futbolsuz kaldığı ayların, onu ne kadar paslandırdığını hatırlatıyordu nedense... Bu iki akıl almaz gollerde kanat bekçileri ve Alpay kabahatleri kadar, Rüştü kardeşimizin altı pas üzerindeki hareketlere seyirci kalışı da bizi hayretler içinde bırakıyordu...
&nbs

Yazının Devamı

F.Bahçe’de kırmızı alarm

6 Haziran 2003

<#comment>
<#comment>     Derin bir suskunluktan sonra, Fenerbahçe’de teknik direktör sorunu nihayet çözüldü. İstanbul’a dün inen Daum’un, ne kadar doğru bir seçim olduğunu anlamak için, Fenerbahçe camiasının çok fazla bekleyeceğini sanmıyorum.
     Ancak Daum’un bir "sihirbaz" olmadığını da iyi bilmelidir sabırsız taraftarlar... Ayrıca Fenerbahçe tribünleri, Daum’a bu yıl her vesilede sahip çıkmaya, hatta onun arkasında bir "kale gibi" bütünleşmeye mecburdur. Daum’un rahat çalışabilmesi için önce "sıcacık bir şefkate" muhtaç olduğu tribün müdavimleri tarafından iyi bilinmelidir. Daum, İstanbul’u tanıyor, ama Kadıköy’ü ve Sarı - Lacivertli camiayı yeni yeni tanıyacaktır. Ona sağlanacak huzurlu çalışma ortamı, beklenen başarıların ön habercisidir... Bu arada hocayı prokave edip, türlü çeşitli çirkinliklerle onu rahatsız etmek isteyen "Fenerbahçeli olmayanlar" da ortalığı karıştırmaya başlayacaktır. İşte onlara ağzının payını vermek ve Daum’u sahiplenmek, bu yıl her gerçek Fenerbahçeli’nin "birinci görevi" olmalıdır.
     Bu arada kurt ve tecrübeli hocanın, herkesin gideceğini sandığı birçok futbolcuyu göndermeyeceğini

Yazının Devamı

Elveda lig

31 Mayıs 2003

<#comment>
<#comment>     Galatasaray da, Gaziantep de ligdeki veda maçlarını oynuyorlardı karşılıklı... İki takım da, sakat veya cezalı isimlerinden yoksundular gecede... Ayrıca Cim - Bom ve Antep, hem bu yıl az forma giymiş oyuncularına şans vererek, onlarla gelecek sezon adına "Tamam mı, devam mı?" gibi teknik bir soruna da cevap arıyorlar, hem de bu oyuncuların kendi teknik kapasitelerini tartılamak şansı tanıyorlardı onlara...
     Eeee ne de olsa transfer haftalarına hızla yaklaşıyordu artık gelecek zaman. Hem kulüpler kendi bütçelerine çeki düzen vermeyi planlamalı, hem de oynayacaklarını şüpheli gören futbolcular, kendilerine yeni ekmek kapıları açacak kulüplere yönlenmeliydi şüphesiz...
     Galatasaray'da Sedat, Sabri ve İlker gibi PAF oyuncuları gelecek adına ilk kez bu kadar uzun zaman forma giyiyorlardı asıl takımdaki usta ağabeyleriyle... Sabri orta alanın sağında oynuyor. 60'ın üstünde Milli olmuş bir oyuncu. Fatih hocanın işine yarayacakların önde geleni bence... Sedat da üstünde çalışmaya değer bir genç. Yanında ve arkasında önemli isimler yer alırsa, Sedat'ın verimi çok artar gelecek yılın ciddi

Yazının Devamı

Arnavutköy'e köprü mü?

30 Mayıs 2003

<#comment>
<#comment>     Kara Kartal, 100. yılını zarif bir şampiyonlukla süsleyip, tüm taraftarlarını mutlu kıldıktan sonra, futbol adına yazılacaklar da biraz hafifleyecek demektir...
     Mesela Arnavutköy üzerinden köprü uçurtmak isteyenlerin ayranı niçin kabardı bugünlerde dersiniz... Yoksa yıllar önce alınmış, "Peşin bahşişleri" ödeyenler, şimdi iş yapmaya gücü yetmeyen bazı bürokratları zorluyorlar mı dersiniz! Halbuki, hem saygın Başbakanımız ve de Belediye Başkanımız, iki köprü arasına yapılacak "Üçüncüsünün" tekniğe ne kadar aykırı bir "Teknoloji densizliği" olduğunu çeşitli beyanlarıyla vurgulayıp duruyorlar son günlerde... Ayrıca Arnavutköy sakinleri ve tüm Boğaz şeridinde oturanlar bu şirin ve tarihi semti, rantçılara yedirtmeyecekleri konusunda adeta yeminliler... Öyleyse "1500 yıllık" bu tarihi güzelliği parçalamak için bu uğraşlar neyin uğruna?
     Halbuki anakent meclisinin de onayladığı 50.000.000 / 1 ölçekli nazım planda Boğaz'ın yoğunluğu "Raylı tüpgeçit" ile sağlanıyor. Ayrıca İTÜ İnşaat Fakültesi Anabilim Dalı'na büyükşehirin hazırlattığı ULAŞIM ANAPLANI üçüncü köprünün çözüm değil, bölge için

Yazının Devamı

Şampiyonluk Sergen ile

26 Mayıs 2003

<#comment>
<#comment>     İnönü'deki heyecan kasırgası derbi, 90 dakika boyunca kendi özgü sert futbol rüzgarlarından hiç taviz vermiyordu.
     Eh kolay mıydı, bir yıllık emek sonucu elde edilen "alınteri ürünü" son puan getirilerini elde ederek, şampiyonluk unvanını geleceğin tarihi adına giyinmek. İlk yarım saatte iki taraf da "tatlı sert" bir futbol heyecanı ile oynarken, çok da doğal olarak "bölge kaybı, kademe hataları" gibi yanlışları düşünüyorlardı tabii... Kolay değildi ki, tarafların her türlü teknik çareleri düşünerek, planlayarak çıktığı oyunda "orta alanı sahiplenmek, kanatlara yayılmak ve de oyunun kontrolünü ele geçirmek" gibi futbolun ana öğelerini kolayca çimene dökebilmek...
     Galatasaray kendine özgü, küçük ama can alıcı yerlere kullandığı doğru paslarla, Kara Kartal'ı oyundan düşürerek, gol avcılığına çıkıyordu...
     Beşiktaş ise başta Zago, Ronaldo, Ahmet Yıldırım ile Galatasaray'ı ustaca karşılıyor, Pancu, Sergen ve İbrahim ile de ani ataklara çıkarak, gol sayısını bulmak ve şampiyonluk öyküsüne de noktayı erken koymak istiyordu...
     Büyük

Yazının Devamı

Avrupalı gibi düşünelim

23 Mayıs 2003

<#comment>
<#comment>     Pazar günü İnönü'de yine tarih yazılacak futbolumuz adına... Ya Beşiktaşımız istediği sonucu alarak şampiyonluk turunu atacak, ya da Galatasarayımız kazanırsa umutlar Samsun maçına yani ligin son haftasına taşınacak.
     Bu yılın futbol panoraması ve teknik grafiği Beşiktaş'ın Cim - Bom'a yenilmesinin "çok zor" olduğunu söylese de, Galatasaray'ın da sahaya yalnız kazanmak için çıkacağı tartışılmaz bir futbol doğrusudur. "Şöyle oldu, böyle oldu" diye boş laflara dalarak bu haftaki "müthiş derbi"nin keyfine dil uzatmayalım. Lucescu usta, nasıl takımının ıcığını - cıcığını bilerek on birler kuruyor ve de en zorlu maçları kazanabiliyorsa, Fatih Terim'in de eğrisiyle - doğrusuyla başladığı sezon başı ekibinin değişe değişe bugün liglerde "en yarışabilir" bir takım haline geldiği de tartışılamaz...
     Pazar gecesi muhakkak ki, nefes kesen bir maç oynanacaktır İstanbul'da... İki takım da eldeki kozlarını bütün keskinliğiyle süreceklerdir sahaya. Sert hareketler olacak, hakem kararları yadırganacak, goller, ofsaytlar üstüne ayaküstü "haklı - haksız" yorumlar yapılacak, ama sonuç nasıl biterse bitsin,

Yazının Devamı