Kazanan kaybediyor

18 Mayıs 2003

<#comment>
<#comment>     Galatasaraylı tüm gözler, Ali Sami Yen'deki Ankaragücü galibiyetini izlerken, kulaklar da Başkent'teki Gençlerbirliği - Beşiktaş oyunundaydı muhakkak.
     Cim - Bom ligin ilk yarısında yerli yerine koyamadığı kadro oturmamışlığı sonucu, hoyratça sokağa attığı puanların kurbanıydı sanki dünkü 90 dakikada.
     Toplu savunma, orta alan şıklıkları ve de sayısız kanat çıkışlarının en "Alkışa layık" ismi Ergün Penbe idi... Santrforların oyun alanlarındaki büyük ismi de Ümit Karan idi şüphesiz...
     Ancak Lukunku isimli siyahinin, Galatasaray forması içinde ne yaptığını geldiği günden beri anlamak çok zor... Terim hoca bu adamdan "Golcü yaratmak" hırslarından sezon sonu vazgeçmeli... Çünkü gelecek sene, aynı adam için Fatih hocanın inadı devam ederse, korkarım bizlerin bile "Terimci" kafamız iyice karışacak demektir.
     Ligin kaderi, bizler gibi yorgun kafaların tecrübesine sorulursa eğer, bu yıl bütün Türkiye Siyah - Beyazlılar'ın şampiyonluk şenlikleriyle donanacak demektir... Ama inatçı ve de matematiği seven kafalar bize "Hayır" deyip, son

Yazının Devamı

Daum ve Rıdvan

16 Mayıs 2003

<#comment>
<#comment>     Fenerbahçe’de teknik adam sorunu yine "arapsaçı" bir durum olma yolunda... Ersun Yanal gibi çağdaş ve genç bir futbol düşünürünü çeşitli haber ve yorum bombardımanı ile Sarı - Lacivertli soyunma odasının açığına düşürenler, Fenerbahçe’ye yine "yanlış adamı" yönlendirme peşindeler.
     Ben, Trapattoni, Fernandez, Ferguson ve de başkaları niçin olmaz anlatımına girip de, lafı uzatmak istemiyorum. Dün bizim sayfalara düşmüş "Daum haberi" ve maziden gelen Başkan Yıldırım’ın "Daum görüşüne" rağmen, Fenerbahçe’ye gelmesi gereken hocanın CHRISTOPH DAUM olması inancındayım. Almanya’da Milli Takım’a kadar yükselişine canları çok sıkılan Beckenbauer, Vogts ve yandaşlarınca ayağına çelme takılan Daum, ayrıca Doğu Almanya kökenli olduğu için de Federal Almanya’nın eski "futbol ağaları" tarafından sevilmez. Haaa Daum uyuşturucu kullanmıştır ve de bunun hesabını Alman mahkemeleri önünde gerek maddi, gerekse manevi olarak çok da pahalı ödemiştir. Öyleyse köprünün altından çok sular akıp geçmiş ve kabahatler mazide kalmıştır. Yani bu yıl Avusturya Ligi’nde şampiyon olmuş DAUM’un orada çalışması doğaldır da, Türkiye’ye gelince mi, eski

Yazının Devamı

Kadıköy’deki şeytan

10 Mayıs 2003

<#comment>
<#comment>     Fenerbahçe, Kocaeli önünde de geçmiş haftaların soluksuz ve futbolun özünü anlatmaktan uzaklarda olan bir gece yaşamaktaydı...
     Gerçi Rüştü’nün ceza sahası içinden yönetmeye çalıştığı oyuncular ellerinden geldiğince koşuyorlar, top alıyor veriyorlar ve tribünlere "Biz hâlâ ayaktayız" mesajı verebilmek için çırpınıyorlardı zaman zaman... Ancak futbol hepimizin bildiği gibi bir "Komple takım" özelliğine oturmadan sürekli yarışıyorsa eğer, o takımdan tüm taraftarlarını mutlu kılacak yarışma 90 dakikaları beklemek çok da zordur...
     Ancak dün Tuncay, son adam bölgesine daha yakın oynayıp, birçok kez "Tek topla" kalınca, hem haftalardır hak ettiği gol sayısına ulaşıyor, hem de birçok kez kaçırsa da yüzde yüzlük gol pozisyonlarıyla başbaşa kalabiliyordu... Öyleyse Tuncay, kendini gelecek yıla şimdiden kafa olarak hazırlamalı ve çok önemli oyun gücünü gereksiz yerlerde eritip bitirmeden hem rakip savunmanın son adamına kollayarak onun arkasına atılacak toplarda aramalıdır gol şanslarını...
     Rüştü’nün transfer rüyaları nasıl bir mutlu sonuçla noktalanacak bunu ben de

Yazının Devamı

Üç puanlık Kartal

4 Mayıs 2003

<#comment>
<#comment>     Beşiktaş şampiyonluk yolculuğunda, prensesine doğru hızla yaklaşırken, yine de Altay önünde niçin bu kadar şaşkın ve dağınıktı? Öyle ya, Altay'ın kendi sahasında devamlı tuttuğu on kişilik kalabalığı açması için, özel kanat varyasyonları ve de göbekten verkaçlarla dağıtması gerekmez miydi?
     Sergen her bölgeyi dolaşıyor ve bütün Beşiktaşlı diğer kramponlardan daha çok kazanma heyacanını çimene dökerek, ayaklandırmak istiyordu arkadaşlarını...
     Ama Beşiktaş, son adamı Ronaldo'yu ve defans hattını orta çizginin hemen yakınında kurmakta ısrar edince tabii Altay'ın oyun alanında 18 - 20 kişilik bir kalabalık doğuyor, topla buluşan da, topsuz alan arayan da, büyük futbolcu kalabalığıyla boğuşmak zorunda kalıyordu. Ahmet Dursun, Beşiktaş'ta hâlâ göze çarpan bir santrfor kıyafeti giyinemiyorsa eğer, o zaman ya bu delikanlıya "Nasıl santrfor olunur?" özelliklerini yazan bir kitap hediye edilmeli, ya da Lucescu bu zamanlama ve teknik fukarası adamı gelecek yıl adına defterindeki şüpheliler listesine almalıdır. (Ben bu fikrimi Ahmet'in oyunun sonlarına doğru attığı fişek gibi gole rağmen muhafaza

Yazının Devamı

Hüzünlü günler

2 Mayıs 2003


<#comment>     Rahmetli Hüsnü Çil kardeşle 1982 Fransa yarışmalarında Marsilya'da tanışmıştık... O bir Candan Tarhan aşığıydı, rahmetli Candan da tam bir Hüsnü Çil tutkunu... Açık yürekli, babacan ve dobra dobra konuşmalarıyla daha ilk gün beni de etki alanlarına almışlar, birlikte on yıllar süren bu "doyumsuz dostluk" senelerini paylaşmıştık pek çok mutlu anılarımızla...
     Hüsnü'nün "her derde deva" kişiliği yanında, kimseye taviz vermeden disiplinle yürüttüğü "Fenerbahçe sevdası" birçok Genel Kurul üyesine örnek olmalıdır bizce... Ayrıca "Fenerbahçe nasıl kurtulur?" suallerinin havada uçuştuğu şu günlerde Çil'in bilgece önerileri daima gerçekçiliğini koruyacaktır bizler için... Ölümüne gelince biz yaştakiler çok da üzülmeyelim hani... "5 yıl önce, 10 yıl sonra" ne farkeder ki... Sonunda hepimizin kaderi değil mi onu uğurladığımız sonsuz dünyaya yolculuk...
     * * *
     Şampiyonluk yarışına bir göz gezdirirsek, bu sezonun en hareketli haftalarını yaşıyor ve yaşamaya da devam edeceğiz önümüzdeki kritik günlerde de...
     Yalnız benim

Yazının Devamı

Kahırlar takımı

27 Nisan 2003


<#comment>     Fenerbahçe, anlaşılmaz bir futbol derbederliğinin içinde, çırpınıp durmaktaydı kendi sahasında...
     Maksatsız kalmış bir takımın, isteksiz oynaması biraz doğal kabul edilebilir. Ancak UEFA'nın gelecek yılını yakalamak başlı başına bir amaç değil midir, Fenerbahçeli futbolcular için ? Yahu insan bırakınız puan için oynamayı, antrenmanda çift kalede olsa, bundan daha keyifli hareketler yapıp, goller yakalayabilir. Samsunspor, biraz daha çabuk düşünüp, hareketlerini de çabuklaştırabilse, Fenerbahçe'ye fark yapması işten bile değildi dünkü gecede...
     Tuncay, çalışkanlığını her maçta kolayca sergiliyor. İyi niyetli deparlarına ve pozisyon kavgalarına herkes saygı duyuyor... İyi, ama niçin daha uçta oynayıp, buluştuğu toplarla direk kalecinin üzerine gitmiyor ki? Bu takımda golcü adam Tuncay... Ancak son 4 hafta dikkatle izliyorum, tek golü yok... Ayrıca pozisyon heba etmede de birebir... Öyleyse Tuncay'ın, son hareketler üstüne ısrarlı çalışmalar yapması gerekmez mi idmanlarda...
     Kemal de pek Fenerbahçe havasında bir oyuncu değil anlaşılan. İkili mücadelelerde

Yazının Devamı

Kırmızı alarm

25 Nisan 2003


<#comment>     Lig yarışının son dönemecine girdi Beşiktaş, Galatasaray ve Gençlerbirliği gibi bu yılın en flaş şampiyonluk adayları... Kartal'ın posası çıkmış Fenerbahçe'yi bu yıl ikinci kez yenerek liderliğini sürdürmesi hiç de hayret verici gelmedi. Ancak Beşiktaş'ın "sanki kaderine boyun eğmişcesine" sakin oynayan ekibi içinden bir "Nouma olayı" ve bize göre bir de "İlhan Mansız tembelliği"nin sırıtması hiç de iyiye alamet değil.
     Nouma'nın, Türkiye'ye ikinci kez çağrılması büyük yanlıştı aslında... "Psikopatize" ruh yapısıyla Beşiktaş'a sayısız zararlar vermiş bir adama tekrar "Gel buraya" diyerek, forma vermek, futbolun ciddiyet özüyle bağdaşmayan bir durumdur. Neyse ki, Başkan Serdar Bilgili ve arkadaşları konuya acil ve gereken tavrı koydular da, bu mesele artık sonsuza dek kapandı. Ama İlhan Mansız'daki yarışma keyifsizliği daha vahim bir durum bizce... Mermi hızında kontratak çıkışları yapan o birkaç ay öncesinin İlhan'ına ne oldu böyle? Buluştuğu enfes pozisyonları hoyratca kullanıp, dışarı attığı ve şampiyon namzedi bir takımın oyuncusuna hiç layık olmayan bir sinirlilik ve isyankar tavırla Beşiktaş'a çok şey kaybettirdiği

Yazının Devamı

Şampiyon gol

21 Nisan 2003


<#comment>     Bir tarafta şampiyonluk presini ensesinde ılık ılık hisseden Beşiktaş, diğer tarafta sezon başı varolan kadrosunun, üçte biri içinden çıkardığı on birle onuru ve gelecek yılların kadro taramasını yapan bir Fenerbahçe...
     Maksatlar bu kadar farklı olunca, sahadaki oynanan oyunun futbol ağırlığı da şampiyon namzetinin tarafında oluyor tabii... Beşiktaş'ın Sergen'i, İlhan Mansız'ı ve Nouma'sı son haftalarda belkide ilk kez Fenerbahçe sahası içinde ve Rüştü ile yüz yüze bir "pozisyon furyası"nı böylesine kolay yaşıyorlardı belki de... Sergen'in bu kadar özgür oynaması ve Fenerbahçe'nin "yakın markaj" kavramını boş vermesi, Beşiktaş'ta işler iyi gitseydi, Fenerbahçe'nin daha ilk yarıda farkı yemesi "kaçınılmaz kaderi" olabilirdi derbi gecesinde...
     Tabii ilk yarının sonlarına doğru, Siyah - Beyazlı savunmanın da büyük kademe hataları içinde kaldığı anlarda, Tuncay ve Semih'in yapabileceği gol sayıları, bir anda "buzdağı" haline getirebilirdi, tarihi İnönü Stadı'nı tribünleri ile birlikte... İşte karşılıklı, ama zaman zaman fişek gibi hızlı ve sıcak ataklarla birlikte, soluk soluğa bitiyordu

Yazının Devamı