Maziye bakın!

18 Nisan 2003


<#comment>     Tamer Güney'in, Fenerbahçe ve futbol dünyamızda fazla tanınmaması çok da üzücü işin aslında... Yaklaşık çeyrek asırdır Türkiye'de futbol düzeninin yeniden yapılanması adına uğraş veren bir kişiliğin sadece Fenerbahçe'nin hocasız kalması sonucu farkedilmesi bizlerin ne denli maziden habersiz yaşadığımızın acı bir kanıtıdır... Halbuki Türk futboluna çeki düzen veren görevleri beraberce yüklendiğimiz yıllarda yerli hocalarımızın kariyere kavuşması adına... Yabancı futbol furyasının futbolumuza verdiği zararları önleyip "bizim çocuklarımızın" ön planda olmasını sağlama adına, ne uğraşlar vermiştik "yabancı teknik adam ve futbolcu yasağını" federasyoncu arkadaşlarımıza kabul ettirebilmek için... Bu maksatla Tamer Güney her brifinge elindeki sayısız dosyalarla gelir, "o zamanlar da bilgisiyar sistemi olmadığı için" tamamen göznuru ile sabahlara kadar çalışılarak renkli şemalar ve grafiklerle hazırlanmış belgeler ve slayt gösterileriyle geçerdi eğitim dairesi ve federasyon salonlarındaki uzun zamanlarımız.
     Başta İsmail Hakkı Güngör - Yücel Seçkiner - Sebahattin Erman - Sahir Gürkan - Yılmaz Tokatlı gibi saygın genel müdürler

Yazının Devamı

Hayallerdeki Fenerbahçe

14 Nisan 2003


<#comment>     Son ayların suskun ve üzgün Kanarya'sı, enfes ve melodik seslerle şakıyordu, ligin en görkemli takımlarından Gençlerbirliği önünde. Takım, geçmişin yenilgi dolu haftalarındaki on birdi aslında. Semih dışındaki bütün isimler, Elazığ, Altay ve Adana'ya peş peşe yenilen kadroydu. Bu Fenerbahçe'nin, o yürünmesi dahi zor sahada, hem Gençler'i kendi alanına kilitlemesi, hem de çok etkili ve Gençler'i korkulara boğan sayısız atakla rakibine yüklenmesi, rüyalarımızdaki gerçek Fenerbahçe'nin havasını işaretliyordu sanki herkeslere...
     Tuncay sol kanatta "uç adam" olarak ilk kez forma giyerken, o bölgede ne kadar da "can alıcı" bir oyuncu olduğunu nasıl da ispatlıyordu kendini yanlış yerlerde oynatanlara...
     Hele hele Semih, golleri arasında iki - üç pozisyonda, yarım metre gerilerden çıkışlar yapabilse, hem Gençler daha ilk yarıda farklı bir yenilgiyle inecekti soyunma odasına, hem de Semih dünkü gollerinin hayal etmediği rakamlarına da ulaşabilecekti...
     Fenerbahçe galibiyeti daha ilk yarıda kendine bağlayamayıp, Gençler'e kaptırdıysa eğer, burada futbolda şansın ne

Yazının Devamı

Tanrı Fener’i korusun

7 Nisan 2003


<#comment>     Fenerbahçe için, derin içerikli ve de tekniğe dayalı, uzun kritikler yapmamızın bir önemi kaldı mı bilemiyorum...
     Hazan yaprağı gibi savrulan bir defans disiplinsizliğinin arkasında, Dünya’nın en iyi kalecisi de oynasa ne yazar ki? Mirkoviç’ten hem göbeğe yakın pozisyonların bekçiliğini istemek, hem de sol kulvarın rakip akınlarını kesmek sorumluluğunu ona yüklemek, ancak şaşkın Fener teknik kulübesinin yapacağı bir yanlış olabilir. 35’lik yaşlarda dolaşan Mirkoviç’in nüfus kağıdına veya lisansındaki doğum tarihine hiç bakmamışlar anlaşılan... Ayrıca sezon boyu "konserve adam" rolünün dışına çıkamamış bir Cem Karaca, sol kanatta onlarca pas hatası yapıp, sayısız orta isabetsizliğini gündeme getiriyorsa eğer, ona niye kızalım ki? Bunu, Cem Karaca’yı eşofman içinde paslandıranlar düşünsün... Ceyhun dün orta sahada topla oynamaya çalışmıyor, o sessiz ve yuvarlak deriyle kavga ediyordu adeta. Sürekli Adana kalabalığının içine dalıyor ve ezmek adına inanılmaz işkenceler yapıyordu, bu garip futbol topuna... Rebrov - Vladimir ikilisini, golcü olarak seçip, transferini sağlayanlar, garip hareketleri ve anlaşılmaz pozisyon

Yazının Devamı

Örnek harekât

4 Nisan 2003


<#comment>     Geçen günkü Kanal D’nin spor programında sevgili Başkan Özhan Canaydın’ın bir yıllık yönetim faaliyet dökümünü genel olarak dillendirmesi, Galatasaray adına merak konusu olan birçok meseleye açıklık getirme konuşmalarını zevkle izledim. Kendisinin işadamlığı karizması ve de sporcu kişiliği, Galatasaray yönetimindeki uzun yıllara dayalı tecrübeleriyle de birleşince, ortaya örnek bir kişilik ve mükemmel bir BAŞKAN PORTRESİ çıkıyor.
     Sayın başkanın, Ali Sami Yen konusundaki çalışmaları, dileriz en gerekli ve en geçerli projeyle bütünleşir de, Cim Bom, çoktan hak ettiği bir "Futbol mabedi" haline getirebilir Ali Sami Yen Stadı’nı... Ben, Özhan dostumuzun BARCELONA’dan esinlendiği "Gönüldaş üye" konusunu ilgiyle izledim doğrusu... Geçmiş yıllarda benim de defalarca yazıp önerdiğim ancak Galatasaray - Fenerbahçe - Beşiktaş yönetimlerinin cılız çıkışları dışında hiç de ciddi uygulanmayan çağdaş düşünceler, zamanın ekonomisi de elvermediği için pek ses getirmedi. "Altın ve gümüş üyelik" kartlarının 35 - 50 Euro fiyatla satılması ve bu çıkışa büyük kulüplerimizin dört elle sarılıp, 1 MİLYONLUK satış portföyü sağlaması,

Yazının Devamı

Makus talih

3 Nisan 2003


<#comment>     Sunderland’ta büyük heyecan fırtınası vardı. Türkiye, İngiltere önünde eskilerdeki "kolay lokma" olmadığını ortaya koymak adına, büyük emek döküyordu, İngilizler’in evlerindeki maçta... Dikkatli, süratli, sakin ve pas üstünlüğü adına, herkes büyük bir "çimen mesaisi" yemini etmişti sanki.
     İngilizler’in ünlü Beckham’ı daha oyunun başlarında ateş gibi yakıcı paslaşmaların ve orta sahadaki kıran kırana geçen pres kavgalarına çok sinirleniyordu. 8. dakikaya kadar yaptığı üç - dört aşırı sertliğe hakem de dayanamıyor ve sarı kartını burnuna yapıştırıyordu Beckham’ın... İngiltere, her türlü atak çıkışları için, bütün maharetleriyle orta alandan gole gitmek istiyor, ancak Alpay, Bülent, Fatih ve Ergün’ün artık klişeleşmiş savunma kimliği önünde çöküp kalıyorlardı. Rüştü kalede nasıl bir "dev adam" olduğunun ispatını, müthiş kurtarışlarla rakibe ve tüm tribünlere işaretliyor, Türkiye, İngiltere’ye taş çıkaran bir futbol bilgeliğiyle götürüyordu oyunu... Gerçi Yıldıray, ortada oyun kurucu olarak biraz vasat kalıyordu. Aslında o bölgede Emre oynasa, iki yan boşluğa çok daha akıllı toplar kullanır ve ataklar yaratır gibi

Yazının Devamı

Mazinin hesaplaşması

28 Mart 2003


<#comment>     İngiltere maçı yaklaştıkça, bu oyunla ilgili aşırı iyimserlik havası sarıp - sarmalamaya başladı ortalığı... Başkan Haluk Ulusoy’un, samimi görüşlerine lafımız yok. Çünkü o neticede, Milli Takım kampına moral yüklemeye mecbur. Ancak Şenol hocanın ve medyadaki bazı kesimin, daha şimdiden, yani denizi görmeden galibiyet adına "Paçaları sıvaması" hayli garibime gidiyor.
     Halbuki bugüne kadar, sekiz maç yaptığımız İngiltere’ye karşı, tek galibiyetimiz yok... İkisi "Sekiz - sıfır" , biri "Beş - sıfır" olmak üzere, tam yedi mağlubiyetimiz ve de tek beraberliğimiz var, iki takımın yarışma blançosunda... Ayrıca bu maçların sonunda tam 29 gol yediğimizi de hatırlatarak, sizlere işin vahamiyeti bir başka pencereden de hatırlatmış olalım... Öyleyse bu tepeden bakma ve galibiyeti "Çantaka keklik" gibi görmek veya göstermek neden ki?
     Evet... Dünya üçüncülüğü kariyerimiz var ve buna sırtımızı dayamamız doğaldır. Ancak futbol ve her türlü yarışmada, geçmiş daima tarihte kalır ve sadece gelecek önem taşır... Ayrıca İngiltere’nin bu maçtan çok çekinmesi de bizim için bir dezavantajdır bence... İngiliz

Yazının Devamı

Yalan futbol

23 Mart 2003


<#comment> Türkiye’de, hergün medya gündemini tutan bir Fenerbahçe, ligde klasmandan kopunca, kaçınılmaz şekilde beliren sıkıntı da, sahada oynanan futbola yansıyordu.
Beş futbolcu kadro dışı kalınca, eldekilerle yapılan bir on birin, eski Fenerbahçe’den daha aydınlıklı olması nasıl beklenebilir ki? Bildiğiniz gibi, zayıf takımlar önünde, tesirsiz alanda bol bol pas gösterisi yapan Fenerbahçe, cılız Altay önünde, yine aynı top çemberini çevirip durmaktaydı...
Kendi sahasında daha çok adam bulundurarak, defans anlayışını güçlü tutmaya çalışan Altay, kendi deplasman hesaplarında çok haklıydı... Ancak Fenerbahçe’nin rakibi eksiltme çıkışları, yine plansız yavaş bir şablonla dönüp durmaktaydı...
Halbuki Ali Güneş, Mustafa Doğan, Erhan Albayrak gibi bu haftaki on bire direkt girmiş isimler, çok da iyi niyetle ve canla - başla koşuşuyorlardı sahada. Ama Fenerbahçe’nin, kazanma bilgileri çok zedelenmiş şablonsuzluğunu kırabilmek mümkün müydü ki?
Fenerbahçe’nin yıllardır kaybettiği ve arayıp durduğu önemli faktör; maç kazanma planları ve kendine has futbol stiliydi son yıllarda... Öyle maksat taşımayan yan paslar, "top benden gitsin angaryacılığı"yla yapılan kısa

Yazının Devamı

Bizden söylemesi

21 Mart 2003


<#comment> Fenerbahçe’de futbolun kaderi, fırtınalı günler yaşıyor. Neden böyle? Niçin Sarı - Lacivertli forma için, herkeslerden daha üzgün bir Başkan ve yönetimi, yıllar süren futbol itibarsızlığının içine kilitlenip kalmışlar? Geçmişe dönüp, büyük başkan ve saygın büyüğümüz Faruk Ilgaz’lı dönemi özetleyelim.
Faruk Ilgaz’lı yıllarda, futbolun yetkilerini Ahmet Erol’lar, Erdal Kocaçimen’ler ve Fikret Arıcan gibi, Sarı - Lacivertli formanın nasıl yıkanıp katlandığını, sahada koşan "dinyakos" yerli yapımı ayakkabıların nasıl temizlenip duvara asıldığını, "sevgi ameleliğini" yapmış, ulema futbolcu eskileri taşırlardı. Onların görüp beğenmediği bir futbolcunun, bırakınız o kutsal formayı giymelerini, tahta tribünlerden yola çıkmış tarihi stadın soyunma odalarına uzanmaları dahi, imkan dahilinde değildi. Antrenörler gelir - gider, ancak o yıl sahalarda Sarı - Lacivertli formayı giyecek isimler bu ustaların "olur"u alınmadan, Fenerbahçe’nin lisansına sahip olamazlardı. Cihat Arman, Lefter Küçükandonyadis, Fikret Kırcan, Selahattin Torkal’dan, Ercan Aktuna, Ziya Şengül’üne kadar... K.Erol, Burhan Sargın, Donanma Kamil, Niyazi Tamakhan’dan Cemil Turan, Oğuz Çetin’ine kadar, nice nice

Yazının Devamı