Yön Tuğluk, Meclis'te izleyecekleri siyasetin "omurgası"nı oluşturacak çizgiyi şöyle tanımlıyor:"Kürt sorununda ilk elden yapılması lazım gelen şiddetin durdurulması ve bir yol haritası oluşturularak silahların tümden bırakılması Meclis siyasetimizin omurgasını oluşturacak. Bunu yaparken adil oluşturulacak yeni hukuka bağlı ve o çok speküle edilen taraf meselesinde özenli davranma gayreti içinde olacağız."Tuğluk, makalesinde, "Farklılıklara evet, ayrılıkçılığa hayır" sloganını da kullanıyor, "birlikte çözüm" öneriyor.Makalenin bütününde Tuğluk'un, sözcükleri, "dikkatle" seçtiği, bir mesajı ise üstü örtülü, yoruma muhtaç ifadelerle verdiği görülüyor.Örneğin Meclis politikasının "omurgası"nı oluşturacak çizgiyi ifade ederek bu gayrete dikkat çekiyor."Silahların tümden bırakılması", "adil, yeni oluşturulacak hukuka bağlı" ifadeleri gibi...Tuğluk'un bu ifadelerinin açılması ve netleştirilmesi gerekiyor:"Silahların tümden bırakılması"yla ne kastedildiğinin açıklığa kavuşturulması gibi. Çünkü, daha yakın zamana kadar DTP sözcülerinin bu konudaki yaklaşımları "PKK'nın ve TSK'nın aynı anda silah bırakması" biçimindeydi.Tuğluk bunu mu kastediyor, yoksa PKK'nın kayıtsız şartsız silah
Yön Kerkükte bombalar patlıyor, kamyonlar patlatılıyor. Son iki patlamada 200'ün üzerinde insan yaşamını yitirdi. 7 Temmuz'da Türkmen bölgesindeki patlamada 154 Türkmen can verdi, 250'si yaralandı. Kerkük'te dün meydana gelen patlamada da 80'ı aşkın kişi öldü.Kerkük'te neler oluyor? Kerkük'te art arda meydana gelen olaylar, seçime kilitlenmiş Türk kamuoyunda yeterince yer ve ilgi bulamıyor. 7 Temmuz'daki patlamanın hedefi Türkmenlerdi. Irak'taki en savunmasız kesimi Türkmenler oluşturuyor. Irak Türkmen Cephesi lideri Saadettin Ergeç, ısrarla Türkmenlerin korunmasını talep ediyor. Irak veya koalisyon güçlerinin koruma sağlamasını, Türkmenlerin de güvenlik güçlerinde görev almasını istiyor ama aldırış eden yok. Ergeç, böyle giderse Türkmenlerin de kendi koruma güçlerini oluşturmak zorunda kalacaklarını açıkladı.Bu tür eylemlerin Türkmenleri Kerkük'ten kaçırmaya yönelik olduğu konusunda görüş birliği var.Kerkük'te dün meydana gelen patlama ise Talabani liderliğindeki KYB binasının önünde gerçekleşti. Hedef, Kürtler gibi görünüyor. Barzani bu patlamanın referandumu istemeyenler tarafından yapıldığını öne sürdü.Acaba öyle mi?Yarın bombanın nerede patlayacağı ve kimleri hedef alacağı
Yön Türkiye'nin PKK sorunu 1991 Birinci Körfez Savaşı'ndan sonra Kuzey Irak'la iç içe geçmiş bir soruna dönüşmüştü. ABD'nin 2003'te Irak'ı işgal etmesiyle bu soruna bir de ABD halkası eklendi. Bugün PKK sorunu, "ABD-Kuzey Irak-PKK" biçiminde bir sorun yumağı haline gelmiş durumda. Bu üç unsuru birbirinden ayırmak giderek zorlaşıyor. 1991'deki Birinci Körfez Savaşı'ndan sonra PKK'nın Kuzey Irak'a yerleştiği ve burada güçlendiği biliniyor. Bu dönemde Kuzey Irak'taki Kürt liderler Barzani ve Talabani açısından da PKK bir sorundu. Bu iki lider, yine zaman zaman PKK'ya karşı Türkiye'nin yanında yer aldılar, mücadele ettiler. Bazen birbirleriyle çatıştıkları da oldu.Türkiye'nin o dönem izlediği politika sonuç vermedi. Barzani ve Talabani'ye destek olan Türkiye, onların da yardımıyla PKK'nın Kuzey Irak'ta varlığını ve faaliyetlerini sıfırlayacağını düşündü.Bu süreçte özellikle Talabani, PKK'ya karşı tam bir tavır almadı. Arabuluculuk yapmaya yöneldi. TSK'nın operasyonlarında PKK'lıları başka yerlere taşıyarak yardımcı oldu.2003'ten sonra ise hem Barzani hem Talabani PKK'yı desteklemeye başladı. Türkiye'ye karşı, PKK'dan yana bir tutum aldılar.Bu tutumu almaları, özellikle 1 Mart
Yön Bir PKK itirafçısının ABD zırhlı araçlarının PKK kampına geldiği ve silah getirdiği iddiası kesin bir bilgi olarak ele alınmamış, ancak bir soru işareti de doğmuştu.Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün dün yansıttığımız açıklaması, "soru işareti-kuşku"yu aşan bir netlik taşıyordu. Gül, Genelkurmay'ın bu konuyu araştırdığını ve resmi bir yazıyla aynı yönde kendilerine görüş bildirdiğini belirtince işin ciddiyeti anlaşıldı. ABD'nin PKK konusunda yarattığı kuşku giderek artıyor. Türkiye'nin PKK'ya karşı beklentilerini karşılamadığı için Türk kamuoyunda ABD'ye karşı oluşan güvensizlik, PKK'ya ABD silahları verildiği haberiyle daha da artmıştı. ABD'nin PKK'ya karşı tutumu tutarlı gözükmüyor. Washington bir yandan PKK'yı terörist örgüt olarak ilan ettiğini söylüyor, diğer yandan Türkiye'nin taleplerine soğuk duruyor.1 Mart 2003 tezkeresinin TBMM tarafından reddedilmesinden sonra Türk askerinin başına çuval geçirme dahil, karşı tutum alan ABD ile Türkiye arasındaki güven oluşmuyor. Şimdi bir de ABD'nin doğrudan veya dolaylı bir biçimde PKK'ya silah verdiği kanıtlanırsa, zaten zedelenmiş olan müttefiklik ilişkisinin daha ağır bir yara alacağı açık. ABD ile Türkiye arasında onarılması zor
Yön Gül'ü, Siteler esnafının sorunlarından güvenlik ve dış politika alanına çekerken, bir PKK itirafçısının ABD'nin PKK'ya silah verdiği yolundaki iddialarını sorduk, bu konuda bir girişim olup olmadığını öğrenmek istedik.Gül, bu iddiaları çok ciddiye aldığını vurgulayarak şu bilgiyi verdi:"Ben haberi görünce hemen Kara Kuvvetleri Komutanı'nı (Org. İlker Başbuğ) aradım. 2. Ordu bölgesi olduğu için. Dedim ki, 'bunlar çok ciddi iddialar, siz de bir araştırın sonucuna göre biz de harekete geçelim'. Bir süre sonra askerler de aynı yönde şüpheleri olduğunu bildirdiler. Genelkurmay 2. Başkanı (Org. Ergin Saygun) aynı yönde şüpheleri olduğunu belirten bir yazı yazdı. Biz de hemen ABD Büyükelçisi'ni (Ross Wilson) bakanlığa çağırdık. Ertuğrul Bey'e (Dışişleri Müsteşarı Ertuğrul Apakan) talimat verdim. O da büyükelçiyi çağırdı ve belgeleri önüne koydu. 'Bu nedir? Nasıl izah ediyorsunuz' diye sorduk. Büyükelçi, 'böyle bir şey mümkün değil ama ben Washington'a bildirip soracağım' dedi. Bu işi çok ciddi takip ediyoruz."Gül, ABD'nin Irak'a silah verdiğini de anımsatarak o yoldan PKK'nın eline geçip geçmediğine bakmak gerektiğini de belirtti. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, dün Ankara'da
Yön Seçim öncesine göre tutumundaki fark, birden fazla ismi muhalefete götürerek uzlaşma arayacağını açıklaması.Bu açıklama, Abdullah Gül'ün adaylığı bakımından önem taşıyor. Gül, seçim öncesinde AKP'nin tek adayı olarak görülüyordu. Seçim yaklaştıkça Erdoğan'ın söylemi farklılaştı.Gül, meydanlarda adaylığının sürdüğünü vurguluyor. Adaylığını parti teşkilatının belirlediğini de anımsatıyor. Bu tutumu seçim sonrasında değişebilir, ancak bugün itibariyle adaylığının sürdüğünü söylemek mümkün.AKP'nin önde gelen dört isminden biri olan Abdüllatif Şener ise daha farklı bir söyleme sahip. Şener, milletvekili adayı olmayarak yeni bir konum aldı. Erdoğan, Meclis dışında bir ismi kabul etmeyiz derken, Şener, Meclis dışından da cumhurbaşkanı seçilebileceğini belirtti.CHP lideri Deniz Baykal'ın, "AKP'li aday" döneminin kapandığını, seçimden sonra CHP birinci parti olsa bile ülke koşullarının Meclis dışından bir cumhurbaşkanı üzerinde uzlaşmayı gerektirdiğini savunuyor. AKP'de cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili farklı görüşler seslendiriliyor. Başbakan ve AKP lideri Recep Tayyip Erdoğan, seçim sonrasında TBMM içinden ve üzerinde uzlaşma sağlanacak bir AKP'linin seçilebileceği mesajını veriyor.
Yön Seçimin yolunu açan da cumhurbaşkanlığı konusu olmuştu.Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve CHP lideri Deniz Baykal, yaptıkları açıklamalarla seçim sonrasında alacakları pozisyonu şimdiden güçlendirmeye çalışıyorlar. Seçim kampanyalarının "taktik yarışı" Çankaya üzerinde yapılıyor. Seçim öncesinde olduğu gibi sonrasında da Türkiye gündeminin ilk sırasında cumhurbaşkanlığı seçimi yer alacak. CHP lideri Deniz Baykal, Başbakan Erdoğan'a yeni cumhurbaşkanının uzlaşma olmadan seçilemeyeceğini göstermiş oldu. Seçim kararı alınmadan önce Başbakan Erdoğan'a yaptığı teklif CHP'nin de kabul edebileceği AKP'li bir isim üzerinde anlaşmaktı.Ancak Başbakan Erdoğan, Baykal'ın bu önerisini dikkate almadı. Hatta, Diyarbakır gezisinde bu konuyu sorduğumda, Abdüllatif Şener'i kastederek, "Baykal'ın isim vermesi yanlış oldu, tepki yarattı" dedi. Erdoğan, Baykal'ın önerisi karşısında, CHP ile görüşmeyi "zaman kaybı" sayacağını belirterek Abdullah Gül'ün adaylığını açıklamıştı.Gül, seçilemedi.Erdoğan, son günlerde yeni cumhurbaşkanını yeni Meclis'in seçeceğini ve uzlaşma arayacaklarını söylemeye başladı.Böylece Baykal ilk hedefine ulaştı.Baykal'ın seçim öncesinde Erdoğan'a yaptığı öneri geçerli
Yön Erdoğan, Akşam'ın Ankara temsilcisi İsmail Küçükkaya'ya verdiği demeçte, bir isimle değil birden fazla isimle uzlaşma arayacaklarını ifade ediyor.Başbakan Erdoğan'ın, cumhurbaşkanı adayını belirlerken, "CHP'ye gitmeyi zaman kaybı" olarak nitelediği anımsanırsa, bugünkü sözleriyle tutumunu önemli ölçüde değiştirdiği söylenebilir.Erdoğan'ın, Abdullah Gül'ün adaylığını açıklama tarzı ve sonraki zorlayıcı tutumu Çankaya seçimini bir krize dönüştürmüştü.Bugün ise "uzlaşma" arayacağını belirtiyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, 11. cumhurbaşkanını TBMM'nin seçeceğini ve uzlaşmaya da hazır olduğunu açıklaması önemli bir gelişme. Erdoğan'ın bu sözlerini CHP lideri Deniz Baykal nasıl karşıladı?Baykal, dün bu konudaki sorularımı yanıtlarken, önce seçim sonuçlarını görmek gerektiğini vurguladı. Erdoğan'ın 22 Temmuz'dan sonra AKP'nin birinci parti çıkacağına kesin gözüyle bakan bu yaklaşımı karşısında Baykal, "Önce seçim sonucunu görelim" diyor.Tabii, Erdoğan'ın, "uzlaşma" çizgisine gelmesini geç kalmış bir gelişme olarak da niteliyor.Baykal, uzlaşmadan ne anlıyor?CHP lideri, anlayışını şöyle özetliyor:"Uzlaşma bir liderin, kendi partisinden bir veya birkaç ismi getirip 'bunlardan