Tabii, hemen arkasından yanıt arayacağımız soru da, "Abdullah Gül başbakan olacak mı" sorusuydu.Söyleşimizin giriş faslında konuyu bu sorulara getirmek için fırsat kollarken, Gül'e, "Sizin yakın ekibiniz dağıldı. Ekip üyeleri büyükelçi oldu, gittiler değil mi?" diye sordum.Abdullah Gül, "yaa" dedi, "Namık Bey Tel Aviv'e, Gürcan Bey Tahran'a gittiler."Araya giren Sedat Ergin de, "Yani siz hancı" deyince, Gül itiraz etti:"Biz de gidiciyiz canım."Aradığımız fırsat doğmuştu. Abdullah Gül'e:"Gidicisiniz de nereye doğru?" diye sordum.Gül, "Ha işte mülakat başladı" dedi. Ve arkasından kahkahayı bastı...Mülakat kapısı açılınca Sedat Ergin sordu:"Şöyle açılışı yapalım: Bugün 16 Mart. Cumhurbaşkanlığı seçimi bir ay sonra işlemeye başlayacak. 2 ay sonra yeni cumhurbaşkanı seçilecek ve Türkiye'de yeni bir siyasi realite karşımıza çıkacak. 2 ay sonra bu odada kim oturuyor olacak?"Gül, bu soru karşısında da neşelendi ve gülmeye başladı."Ne kadar da soğukkanlılıkla sordu" dedikten sonra, yanıtın nereden başlayacağına karar veremedi. Şöyle bir giriş yaptı:"Öyle sorular vardır ki çıkışı nereden, bulamazsınız. Şu cümleyi söylesem şu anlam çıkar. Öbürünü söylesem başka anlam çıkar."Gül, bu gülüşten
Şener'i dün CNN Türk'teki Ankara Kulisi programında Murat Yetkin'le birlikte konuk ettik.Şener'in sorularımıza verdiği yanıtlardan çıkan temel mesaj şu:"Eğer Başbakan Erdoğan cumhurbaşkanlığına aday olursa, AKP'de ve Meclis grubunda bir sorun çıkmaz. Başbakan aday olup olmayacağına kendi karar verir."Peki, Başbakan aday olmazsa ne olur? Cumhurbaşkanının kim olacağına Erdoğan mı karar verir?Şener, Başbakan'ın aday olmaması halinde birden fazla aday çıkabileceğini düşünüyor. Bu da Başbakan'ın önereceği isim dışında da AKP grubundan aday çıkabileceği anlamına geliyor. Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'le cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili olarak sohbet ettik. AKP'nin cumhurbaşkanlığı anketi bazı rahatsızlıklar yaratmış gibi görünüyor.Örneğin, Şener, sadece bazı isimler üzerinden anket yapılmasını doğru bulmuyor. Onun yerine "Kimin cumhurbaşkanı olmasını isterdiniz?" gibi yönlendirici olmayan bir soru yöneltilmesinin daha sağlıklı olduğunu düşünüyor.Şener'e göre, basına yansıyan anket tek ve sonuncu anket değil. Başka anketler de yapılabilir. Anket rahatsızlığı AKP'nin Başbakan Erdoğan dışında teşkilata sorduğu 4 adayın da eşlerinin başının açık olması ne anlama geliyor?Şener, bu
Haberler doğruysa, anket, Başbakan Erdoğan ile 4 AKP'linin adaylığına parti teşkilatının nasıl baktığına yönelik.Anket, Erdoğan'ın adaylığı dışında, Beşir Atalay, Mehmet Aydın, Vecdi Gönül ve Köksal Toptan'ın adaylığıyla ilgili eğilim yoklaması niteliğinde. Başbakan Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığı için parti teşlikatında bir anket yaptırdığı haberleri basına yansıdı. Erdoğan dışında ankette yer alan 4 ismin ortak özelliklerinin başında eşlerinin başının açık olması geliyor.Bunun dışında Vecdi Gönül'ün bir özelliği Milli Savunma Bakanı olması. Gönül, 4.5 yıldır askerlerle birlikte çalışıyor.Mehmet Aydın ise, bir ilahiyat profesörü.Anketteki isimlerden, "Başbakan Erdoğan aday olabilir ama olmayacaksa, alternatif aday eşi türbanlı olmayanlardan biri olur" anlamı çıkıyor. Ankette dikkat çeken bir başka özellik de, "Abdullah Gül, Bülent Arınç, Abdüllatif Şener, Mehmet Ali Şahin" gibi güçlü isimlere yer verilmeyişiydi.Bu durum "Bu isimlerden biri cumhurbaşkanı olacaksa o zaman Başbakan Erdoğan niye olmasın?" biçiminde yorumlanabilir. "Eğer eşinin başı örtülü biri cumhurbaşkanı olacaksa o zaman Başbakan Erdoğan olur" mesajı verilmiş olabilir.Her ne kadar cumhurbaşkanı adaylığında eşin
Çiçek'e göre asıl tartışılması gereken sistem... Adalet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek, cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili tartışmaların yanlış bir çerçevede yapıldığını düşünüyor. Adalet Bakanı Çiçek, dünkü görüşmemizde, tartışmaların Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Çankaya'ya aday olup olmayacağı etrafında değil, cumhurbaşkanının yetkileri üzerinde yapılması gerektiğini savundu. Çiçek'in cumhurbaşkanlığıyla ilgili yorumu şöyle:"Biz isimleri değil, sistemi tartışmalıyız. Cumhurbaşkanının önemli yetkilerine karşın sorumsuz konumu, acaba parlamenter sisteme uygun mu? Bunu tartışmalıyız. 1982 Anayasası, cumhurbaşkanına Fransa Cumhurbaşkanı Chirac'ın bütün yetkilerini veriyor ama sorumluluk vermiyor. Bu büyük bir çelişki. Yetkili olacaksınız ama sorumsuz tutulacaksınız. Cumhurbaşkanının bugün sadece Anayasa'nın 104. maddesinde 28-29 yetkisi var ama sorumluluğu yok. Bu, parlamenter sisteme ne kadar uygun? Cumhurbaşkanlığıyla ilgili düzenlemede yetki-sorumluluk dengesi yok." 'Sistemi tartışalım' Çiçek, 1961 Anayasası'nın parlamenter sisteme daha uygun olduğunu anımsattı ve şöyle devam etti:"1961 Anayasası'ndaki cumhurbaşkanlığı düzenlemesi parlamenter sisteme daha uygundu.
Kuşku yok ki askeri operasyonlar kamuoyunda tartışılarak yapılmaz.Buna karşın bu konu Türkiye ile ABD arasında "karşılıklı atışma" alanı gibi sunuluyor kamuoyuna... Türkiye'nin Kuzey Irak'a askeri müdahalesi sürekli gündemde tutulmaya çalışılan bir tartışma konusu... Önce, kavramlara bakalım..."Askeri müdahale" geniş kapsamlı, daha kalıcı, siyasi sonuç doğuracak bir kavram. "Operasyon" ise daha dar ve terörle mücadele bağlamında somut hedefe yönelik bir ifade.Türkiye'nin Kuzey Irak'a müdahalesi ile PKK'ya karşı sınır ötesi operasyon yapması çok farklı kavramlar. Müdahale-operasyon Türkiye açısından bakıldığında, terörle mücadele bağlamında Kuzey Irak'a üç kez büyük çaplı sınır ötesi operasyon yaptığını görüyoruz.Birincisi 1992'de, ikincisi 1995'te ve sonuncusu 1997'de.Bugünlerde yine sınır ötesi operasyon tartışma konusu yapılıyor.Bu konuda son açıklamayı Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ yaptı. Org. Başbuğ Diyarbakır'da şöyle dedi:"Türkiye Cumhuriyeti egemen bir devlettir. Askeri ihtiyaçlar gerektirdiği zaman Anayasa ve yasalar ile uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde, Türkiye, Irak'ın kuzeyindeki bölücü terör örgütüne karşı uygun göreceği tedbirleri her zaman
Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ'un geçen cumartesi Diyarbakır'da yaptığı açıklamalar, satır aralarıyla birlikte okunduğunda önemli mesajlar içeriyor. Org. Başbuğ'un verdiği terör rakamlarından başlayalım... Org. Başbuğ Diyarbakır'a bir önceki ziyaretini Ekim 2006'da yapmıştı.Kara Kuvvetleri Komutanı, Ekim 2006'dan bu yana bölgede 57 önemli olay meydana geldiğini söyledi ve şu detayı verdi:"Bu olaylardan 22 adet çatışma güvenlik kuvvetleri inisiyatifinde gerçekleşirken, 35 adedi terör örgütü tarafından gerçekleştirilmiştir."Bu rakamlar gösteriyor ki PKK'nın yaptığı silahlı eylem sayısı, güvenlik güçlerinin takibiyle çıkan çatışma sayısından fazladır.O halde PKK'nın "ateşkes" söylemi gerçeği yansıtmıyor. PKK bir yandan "ateşkes" propagandası yaparken, bir yandan silahlı eylemlerini, saldırılarını sürdürüyor.Org. Başbuğ'un verdiği rakamların satır arasından çıkan mesaj bu... Ateşkes söylemi Org. Başbuğ, Diyarbakır'da başka rakamlar da verdi. Yurtiçinde bulunan terörist sayısının 1800-2000 arasında olduğunu, kışın 700-800'ünün Kuzey Irak'a çekilmesi nedeniyle bu sayının 1100-1200'e düştüğünü, teröristlerin mart itibariyle geri dönmeye başladıklarını, Türkiye sınırına
1- Reel sosyalizmin etkisinde kalmak,2- Ulusların kendi kaderini tayin hakkını ulus devlet olarak algılamak.Öcalan'ın "özeleştiri" dediği bu açıklamaları yeni değil. Mahkeme sürecinde ve sonrasında yaptığı savunmalarda da PKK'nın kuruluş yıllarındaki ideolojisinin yanlış olduğunu açıklamıştı:1- PKK, Marksist-Leninist bir örgüt olarak ortaya çıkmıştı. 1989-1991 gelişmelerinden sonra Öcalan, "Sovyet tipi" sosyalizmi hedef olmaktan çıkaran analizler yaptı.2- Öcalan, savunmalarında, "ulusal kurtuluşçuluğu, bağımsızlığı, milliyetçiliği, devleti" de yanlış yöntem ve hedefler olarak ilan etti. Hangi tipte olursa olsun "devlet"in olduğu yerde demokrasinin ve eşitliğin olamayacağını savundu. Bunun yerine, ütopik bir yaklaşımla "komünal-konfederal" örgütlenme ve yaşam biçimi önerdi. Abdullah Öcalan, avukatlarıyla yaptığı görüşmede iki hatasından söz ediyor: 3- Öcalan, bağımsız Kürt devleti tezinden vazgeçerken, yerine "demokratik cumhuriyet" tezini koydu, bunu başlangıçta "iki uluslu yeniden yapılanma" biçiminde ifade etti. "Federasyon"u "safsata" olarak isimlendirdi, son olarak "üniter yapı için çözüm"den söz etmeye başladı.4- Öcalan ve PKK'nın 1984'ten bu yana değişik koşullar ve
Görüşme trafiğine bakılarsa, TÜSİAD'ın, Ankara gündeminin ilk sırasına oturacağı anlaşılıyor.Yalçındağ ve yönetim kurulu üyelerinin iki günde yapacakları görüşmeler belki de TÜSİAD tarihinde bir ilki oluşturuyor.Cumhurbaşkanı Sezer, Başbakan Erdoğan, ana muhalefet lideri Baykal, Dışişleri Bakanı Gül, Maliye Bakanı Unakıtan, Çalışma Bakanı Başesgioğlu ve Tarım Bakanı Eker dün görüştükleri isimlerdi. TÜSİAD yönetimi akşam da ekonomi bürokratlarıyla yemek yedi.Bugünkü programda ise TBMM Başkanı Arınç, Başbakan Yardımcısı Şener, Adalet Bakanı Çiçek, İçişleri Bakanı Aksu, Devlet Bakanı Babacan ve Çevre Bakanı Pepe var...TÜSİAD, Cumhurbaşkanı ve TBMM Başkanı'nın yanı sıra Ankara'nın iktidar, muhalefet ve bürokrasisiyle bütün karar merkezleriyle temas etmiş olacak. TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ ve yönetim kurulu üyeleri, iki günlük yoğun bir programla Ankara'ya adeta bir "çıkarma" yaptılar. TÜSİAD Başkanı Yalçındağ ve yönetim kurulu üyelerinin bu yoğun trafikte gündeme getirdikleri ana konu Avrupa Birliği (AB) süreci...TÜSİAD, AB konusundaki "soğuma"ya dikkat çekerek hem iktidarı hem ana muhalefeti bu konuda "hareketlenmeye" çağırıyor.AB, Türkiye'ye karşı ne kadar "mesafeli"