Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bunu daha açık ifade etti. Türkiye'nin, BM gücüne asker verebileceğini CNN'deki bir söyleşide ilan etti.Başbakan, bir süre önce de Kuzey Irak'ta NATO'nun görev yapması gerektiğini söylemişti.Erdoğan'ın, Lübnan'a BM, Kuzey Irak'a NATO gücü gönderilmesi yönündeki görüşlerini muhalefet nasıl karşılıyor?CHP, Erdoğan'ın iki beyanını da "ihtiyatsız ve acele" olarak değerlendiriyor. Ankara'nın, Birleşmiş Milletler (BM) kararına dayalı olarak, muharip olmayan bir konumda Lübnan'a gönderilecek barış gücüne asker vermeye sıcak baktığını yansıtmıştık. Deneyimli bir diplomat olan CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, dış politikada kılı kırk yarmadan Başbakan düzeyinde açıklama yapılmasının yanlış bir yöntem olduğunu vurgulayarak şu eleştiriyi yapıyor:"1 Mart Tezkeresi, hükümet için dersler çıkarılması gereken bir örnekti. Yurtdışına asker gönderilmesi TBMM'nin yetkisinde bir konudur. Sayın Başbakan, bunu unutmadan beyanda bulunmalıdır. Ayrıca, Türkiye'nin peşinen asker verebileceğini açıklaması yanlıştır. Şimdiden Türk askerini ateş çemberinin içine atmak için taahhütte bulunmanın bir anlamı yoktur. Bu tür görevler çok iyi hesap yapılarak üstlenilir.
1- Ateşkesin sağlanması,2- Yardım koridorlarının açılması,3- Uluslararası güç gönderilmesi.Birincisinden başlarsak... Roma toplantısında, İsrail-Lübnan (Hizbullah) çatışmasında öne çıkan üç görüşü şöyle sıralayabiliriz: Ateşkesin sağlanması doğal olarak Roma toplantısına katılan 15 ülkenin de ortak görüşü. Ancak, ülkelerin tutumlarında nüanslar bulunduğu da bir gerçek. Örneğin ABD'nin tutumu. ABD de Rice'ın ifadesiyle, ateşkes istiyor ama bir altyapı çalışmasına ihtiyaç olduğunu vurguluyor. Aksi halde sonuç alıcı olmayacağını düşünüyor. Nasıl bir altyapı veya hangi koşullarda ateşkes olacağı önemli. Bu nedenle ABD'nin "Ne olursa olsun, bir an önce ateşkes olsun" gibi bir tavrı yok. ABD, İsrail'in bazı taleplerinin Lübnan (Hizbullah) tarafından kabul edilmesinden yana ağırlık koyacaktır. ABD'nin tutumu ABD'nin bu tutumuna karşılık, toplantıya eşbaşkanlık yapan İtalya'nın bulduğu bir ara formül kabul edilmiş görülüyor. İtalya, önerisini şöyle formüle ediyor: "Çatışmaların durdurulması için en acil şekilde çalışmalara başlanması." Roma toplantısında kabul edilen bu. Bu çerçevede Rice yeniden bölgede temaslar yapacak. İtalya'nın önerisi Türkiye, Roma'da öne çıkan üç konuya da pozitif
Başbakanlık AB Genel Sekreteri Büyükelçi Oğuz Demiralp ve Hazine Müsteşarı İbrahim Çanakçı'nın birer sunuş yaptıkları kahvaltılı toplantıda Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı Emin Zararsız ve Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Büyükelçi Ahmet Acet hazır bulundu. Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan, üst düzey bürokratların da katılımıyla basını bilgilendirme toplantısı yaptı. Çanakçı, son dönemde ekonomide dalgalanmanın nedenlerini açıklarken, Babacan, bu dalgalanma nedeniyle enflasyonda bir artış gözlense de enflasyon hedefinin değişmeyeceğini açıkladı. Babacan, ekonomik ve mali politikaların enflasyon hedefine endekslendiğini vurgulayarak, konjonktürel hareketler olsa da bu hedefin değişmeyeceğini belirtti. Babacan enflasyon hedefine verdikleri önemi şöyle ifade etti:"Enflasyon hedefi değişmeyecek. Temel bu. 2008 için yüzde 4. Temel önceliğimiz enflasyonun düşüşüdür. En önemli siyasi kazanımımız da budur. Hükümetin en başarılı olduğu konular olarak ekonomik istikrar ve enflasyonun düşürülmesi gösteriliyor. Bu, Türkiye için tarihi bir fırsat. Bunu bozarsak torunlarımız hesap sorar." 'Enflasyon hedefi değişmez' Çanakçı, ekonomideki dalgalanmanın dış kaynaklı ekonomik
1. Ordu Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ, geçen yıl 19 Temmuz'da, Genelkurmay 2. Başkanı sıfatıyla, basını bilgilendirme toplantısı yapmış ve bu konularda sorularımızı yanıtlamıştı.Soru Kandil Dağı'ydı, sıcak takipti, sınır ötesi harekâttı... Türkiye, Kandil Dağı, sıcak takip, sınır ötesi harekât konularını tartışıyor. Aynı konular geçen yıl temmuzda yine tartışılıyordu. Gündemin en üst sıralarındaydı. Aradan bir yıl geçti yine gündemin en üst sıralarında aynı konuyu görüyoruz. Org. Başbuğ, söze, sıcak takip ile sınır ötesi harekâtın farklı kavramlar olduğunu izah ederek başlamıştı:"Şimdi, kavramları netleştirmeye çalışalım. Sıcak takip başka bir kavram, sınır ötesi harekât başka bir kavram. Sınır ötesi harekâtın, sıcak takibin ayrı kavramlar olarak terazinin içine konulmaması gerekir." Ayrı kavramlar Başbakan Erdoğan, Dışişleri Bakanı Gül, son günlerde Türkiye'nin ulusal ve uluslararası hukuktan doğan haklarından sık söz ediyorlar. Türkiye'nin gerekli olduğunda bu haklarını kullanacağını vurguluyorlar.Bu haklar ve hukuki dayanakları nedir?Org. Başbuğ, bu konuya açıklık getirmiş ve şu bilgiyi vermişti:"Önce milli hukukumuza bakalım: Bu konuda acaba bizim kanunlarımızda bir hüküm
Son günlerde iki isim öne çıktı ve çeşitli tartışmalara konu oldu:Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu ve Cüneyd Zapsu...Cüneyd Zapsu, konumu, temasları ve söylemiyle tepki toplayan, daha çok eleştiri alan bir isim...1 Mart tezkeresi öncesinde ABD'lilerle temasları, peçete üzerine alınmış ortak çalışma taslaklarıyla o dönemde de eleştiri oklarının hedefi olmuştu.Son dönemde ise ABD'de yaptığı konuşmalarda, Erdoğan'la ilgili üslubu, kullanılması yönündeki önerileriyle şimşekleri üzerine çekmişti.Bugünlerde de Ankara'da önemli büyükelçilerle yaptığı temaslar eleştiri konusu.Zapsu'nun en çok eleştirilen yönlerinden biri de temaslarını çoğunlukla Dışişleri'nin bilgisi dışında yürütmesi. Bir anlamda, "ikinci bir diplomatik kanal" gibi algılanması zaman zaman rahatsızlıklara neden oluyor ve bu rahatsızlık resmi kurumlarca da dışa vuruluyor.Nitekim, Ankara'da büyükelçilerle yaptığı temasları, Başbakan Erdoğan, "Bilgim yok, özel olabilir" biçiminde değerlendirirken, Zapsu, Başbakan'ı kastederek, "Patronun haberi var" türünde açıklamalar yaptı. Başbakan'a "patron" diyebilecek kadar yakın olduğu anlaşılıyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın danışmanları zaman zaman gündeme geliyor. Zapsu, AKP'nin
İsrail'in Lübnan'da yürüttüğü operasyon, sivil halkı ülkeyi terk etme paniğine sürükledi. Lübnan'dan yansıyan görüntüler ciddi boyutlarda bir trajedinin yaşandığını gösteriyor. Dünya, siyasi ve askeri boyutuna sessiz kalıyor. Ancak işin bir de insani boyutu var. Lübnan'dan kaçanlar Türkiye'ye girmeye çalışıyorlar. Başbakan Erdoğan'ı telefonla arayarak acil yardım isteyen Lübnan Başbakanı Fuad Sinyora, bu talebini bir mektupla da yineledi.Sinyora, Başbakan Erdoğan'a gönderdiği mektupta, ateşkesin sağlanması için Türkiye'nin acilen devreye girmesi ve acil yardım sağlaması gerektiğini ısrarla vurguladı.Başbakan Erdoğan'ın, ABD Başkanı Bush, BM Genel Sekreteri Annan ve AB Dönem Başkanı sıfatıyla Finlandiya Başbakanı Vanhanen'le kurduğu temaslar bu taleplerle ilgili.Başbakan Erdoğan'ın öncelikle Lübnan'a insani yardım ve güvenli çıkış olanaklarının yaratılması üzerinde durduğu biliniyor. Sinyora'nın mektubu Başbakan Erdoğan, Lübnan'da akan kanın durdurulması, acil insani yardım sağlanması, halkın güvenliği ve ülkeden çıkmak isteyenler için güvenli bir koridor oluşturulması konularında Bush'a somut önerilerde bulundu.Erdoğan'ın önerisi üç başlık altında toplanabilir:1- Mersin-Adana
Bu savaşın taraflarını kimler oluşturuyor?Bir tarafta İsrail, ABD, bu ikiliyi pasif biçimde destekleyen AB, Hizbullah'ı sorumlu ilan eden Suudi Arabistan, Mısır gibi Arap ülkeleri var.Diğer tarafta ise Hizbullah, Hamas, Suriye ve İran sayılabilir. Ortadoğu yeniden ateş çemberine döndü. İsrail-Hamas çatışması sürerken, Lübnan'da ikinci bir cephe açıldı. İsrail, Hizbullah'la savaşa tutuştu. Güney Lübnan'a girdi. Savaşta tarafların hedeflerine geçmeden önce bu saptamayı yinelemekte fayda var:İsrail-Hizbullah, İsrail-Hamas çatışmaları bir kez daha gösterdi ki, Birleşmiş Milletler (BM) işlevini yitirmiş bir kurum konumunda. BM, ancak "diş geçirebilen" ülkeler karşısında varlık gösterebiliyor.Buna karşın ABD ve onun desteğinde hareket eden ülkeler konu olduğunda, BM diye bir örgütün varlığından söz etmek bile mümkün olmuyor. ABD ve İsrail, fiilen böyle bir örgüt tanımıyorlar.Asıl işlevi savaşları önlemek olan BM, ABD'nin altında bir aktör pozisyonunda, etkisiz varlığını sürdürüyor. Bu hallerde, daha önce ABD Başkanı Bush'un da ifade ettiği gibi, "gereksiz" bir kuruluş konumuna düşüyor.ABD ile İsrail işlerini bitirdikten sonra eğer gereksinim duyarlarsa, politikalarına uluslararası
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, altı bakanla birlikte, yıldönümü törenleri için Kıbrıs'ta. Başbakan'ın 20 Temmuz'da altı bakanla birlikte KKTC'yi ziyareti, "Kıbrıs çıkarması", "gövde gösterisi" olarak değerlendirildi.Kuşku yok ki, Başbakan Erdoğan'ın bu düzeyde bir ziyaret yapması siyasi mesajlar taşıyor.2003'ten bu yana Başbakan Erdoğan'ın tutumu ve izlediği politika anımsandığında, bu ziyaretin bir tutum değişikliğini de hissettirdiği düşünülebilir.KKTC'nin kurucu cumhurbaşkanı Denktaş'a ve yönetimine karşı "soğuk" bir politika izleyen Başbakan Erdoğan, Kıbrıs sorununun geldiği noktada, Türkiye'nin eski tutumuna daha yakın bir çizgiye yöneldiği izlenimi veriyor.Kıbrıs söyleminde, Annan Planı'nın oylanması öncesindeki tutum ve söylemiyle karşılaştırılırsa, Ankara'nın eski duruşuna daha yakın seyrettiği söylenebilir. En azından son dönemdeki demeçleri ve davranışları bu yargıyı destekler nitelikte görülüyor. Bugün, 1974'te gerçekleştirilen Kıbrıs Barış Harekâtı'nın 32. yıldönümü. KKTC'nin "Barış ve Özgürlük" bayramı. Başbakan Erdoğan ve Ankara'nın bu çizgiye yakınlaşmasında en önemli faktör AB'nin Kıbrıs politikası. Annan Planı öncesindeki taahhütlerinin aksine Türk tarafının