Başbakan, PKK'ya "Silahı bırak. masaya gel" çağrısı mı yapıyor sorusu gündeme gelince, Başbakanlık Sözcüsü Akif Beki açıklama yaparak, Başbakan'ın sözlerine açıklık getirdi. Başbakan Erdoğan'ın bu sözlerinin adresinin DTP olduğunu belirtmiş oldu.Tartışma bir görüşme talebinden başlamıştı. DTP Genel Başkanı Ahmet Türk, CNN Türk'teki Ankara Kulisi programında konuşurken, Erdoğan'dan randevu istedi.Erdoğan'ın bu talebe yanıtı, "Önce PKK'nın terör örgütü olduğunu ilan et, ondan sonra görüşme talebinde bulun" biçiminde oldu.Başbakan'ın, "Silahsız bir şekilde masaya gelirsin, her şeyi konuşursun" sözlerinin de yine DTP'ye aynı anlamda bir çağrı olduğu, Akif Beki'nin açıklamasıyla anlaşıldı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın "Elde silahla dolaşmaya gerek yok. Silahsız bir şekilde masaya gelirsin, her şeyi konuşursun" sözleri heyecan yarattı. Bu tartışmada açıklığa kavuşturulması gereken yön, "masa" kavramıdır. "Masaya oturmak" ile "Başbakan'la görüşmek" arasında çok önemli nitelik farkı vardır. Masaya oturmak, Türkiye'nin DTP'yle (dolaylı olarak PKK'yla) pazarlığa oturması anlamına gelir. Kürtleri temsilen DTP'nin, Türkiye'yi temsilen Başbakan'ın "masaya oturması", Ahmet Türk'ün
Hükümetin böyle bir siyasi etik yasası hazırlamış olması olumlu bir adımdır. Türkiye gibi yıllarca siyaset ile ticaretin iç içe yürütüldüğü, siyaset-ticaret-mafya ilişkisinin sorgulandığı bir ülkede, hükümetin attığı bu adım isabetlidir.Seçilmişlerin ve üst düzey kamu görevlilerinin hesap verebilir, şeffaf bir sistem içinde görev yapmaları, siyasete ve bürokrasiye güveni artıracaktır. Halkın bu kurumlara olan güveninin düşük düzeylerde olması anlamlıdır.Maalesef Türkiye'de siyaset-ticaret ilişkisinin kötü örnekleri var. Ticaret için siyasete giren, siyasi nüfuzunu bu yönde kullanan siyasetçiler sadece kendilerine değil, siyaset kurumuna da zarar verdiler.Siyasi Etik Yasası'nın getirdiği sınırlamalar, şeffaflık kuralı ve yaptırımı olan denetim mekanizmaları caydırıcı olacaktır. Adalet Bakanı Cemil Çiçek, siyasetin finansmanı ve mal bildiriminde gizliliğin kaldırılmasına ilişkin yasa tasarılarını muhalefet liderlerine sundu. Başbakan Tayyip Erdoğan, medyada sürekli konu edildiği gerekçesiyle şirket hisselerini sattığını açıklamıştı. Erdoğan, şirket yönetiminde olmadığı halde hisse sahibi olmasının dahi basın tarafından etik bulunmadığını, eleştirildiğini anımsatarak bu kararı
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile ana muhalefet lideri Deniz Baykal'ın görüşleri karşılaştırıldığında ortaya şöyle bir tablo çıkıyor:1- CHP lideri Deniz Baykal'ın "PKK-DTP-Kürt sorunu" konusunda kafası net.2- Başbakan Tayyip Erdoğan'ın ise, "Kürt sorunu vardır" söylemine beklediği karşılığı bulamadığı ve bu nedenle hayal kırıklığı içinde olduğu gözleniyor.3- Baykal'ın, "Kürt sorunu"ndan ne kastettiği belli ama Başbakan'ın bir tanımı yok.4- CHP lideri, 1990'lara oranla atılan adımların bireysel ve kültürel haklar açısından sorunun büyük ölçüde çözüldüğünü düşündüğü, ancak Başbakan Erdoğan'ın "daha fazla demokrasiyle çözülecek" söylemiyle ne kastettiği belirgin değil. Son günlerde yaygınlaşan terör olayları nedeniyle Meclis'te yapılan görüşmelerde liderleri dinledik. CHP lideri, dün yaptığı konuşmalarda da CHP'nin bu konudaki çizgisini net biçimde ortaya koydu.Baykal, terörün arkasında bir siyasi proje olduğunu, DTP'nin de bu projenin parçası ve temsilcisi konumunda bulunduğunu ifade ediyor. CHP lideri, PKK-DTP ekseninin bireysel, kültürel haklar peşinde olmadığını, nihai olarak Türkiye'nin bölünmesinin hedeflendiğini, bugünkü koşullarda en azından Türkiye'nin üniter yapısını
Gül'ün İran-ABD gerginliği, Diyarbakır'da başlayan ve yayılan terör olayları, Merkez Bankası Başkanlığı gibi gündemin ilk sıralarındaki konulara ilişkin görüşleri şöyle: "İran sorunu karşı karşıya kaldığımız önemli bir konu. Irak deneyimini yaşamış, aktif görev almış diplomatlarımızı çağırdık. Bu ay içinde İran konusunda bir toplantı yapacağız. İran çok önemli. Bizim komşumuz. Komşumuzda, bölgemizde nükleer silah olmasını istemeyiz. Bölgede, dünyada nükleer silah olmasını istemeyiz. Tabii barışçıl amaçlarla nükleer enerji kullanmak İran'ın da hakkı. Irak tecrübesini bir daha yaşamak istemeyiz. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, gazetelerin Ankara temsilcilerine dün konutunda verdiği kahvaltıda gündemdeki konulara ilişkin soruları yanıtladı. Sorunun diplomatik yoldan çözülmesini istiyoruz. İran köklü, büyük bir ülke. Diplomatik birikimi olan bir ülke. Bu işin sonunda diplomatik yolla çözümün mümkün olduğu gözüküyor. Bizim de bu yolda çözüme bir katkımız olursa üzerimize düşeni yaparız. ABD de diplomatik yoldan çözümünü istiyor, savaş arzusu yok. Uluslararası camiada Irak savaşında olduğu gibi bir görüş ayrılığı yok. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'ndaki oylamada Küba, Venezüella
İRAN ELÇİSİ DEVLETABADİ: Devletabadi'nin değerlendirmeleri şöyle: İran'ın Ankara Büyükelçisi Firuz Devletabadi, ABD'nin, Ortadoğu'da küçük, kontrol edilebilir etnik devletler peşinde olduğunu söyledi. Büyükelçi, Genişletilmiş Ortadoğu Projesi'nin, bağımsız Kürdistan hedefini de barındırdığını belirtti. "ABD'nin İran'da etnik gruplar (Kürt-Azeri) için televizyon yayını başlattığı haberleri var. ABD, bu politikayı İran devriminin ilk yıllarında da uyguladı ama başarılı olamadı. ABD, devrimin ilk yıllarına göre bugün çok daha zayıf durumdadır. İran ise o yıllara göre daha güçlüdür. O yıllarda ABD, Kürdistan, Huzistan, Gumbat gibi eyaletlerde etnik kışkırtmalar, çatışmalar yaratmak istedi ama yenilgiye uğradı. Bu tür haber, uğraş ve girişimler uluslararası camiada psikolojik savaş konusudur ama iç olaylara etkili olacaklarını sanmıyorum."Devletabadi, ABD'nin Irak ve Kürt politikasının bir bağımsız Kürt devleti oluşturmaya dönük olduğunu vurguladı ve şöyle devam etti:"Büyük Kürdistan Projesi, Birinci Dünya Savaşı sonrasında da İkinci Dünya Savaşı sonrasında da sahneye konulmuştu. Bugün de bu politika sürüyor. ABD etnik devletler kurma prensibiyle hareket ediyor. Bağımsız Kürt
Türk, Güneydoğu'daki olayları değerlendirirken, sürecin bir etnik çatışmaya dönüşmesini en büyük tehlike olarak gördüklerini vurguladı. Bu bağlamda, etnik milliyetçiliğin halk arasında kin ve nefretin oluşmasında en büyük etmen olduğunun altını çizdi. Halktan saldırgan faaliyetlere girmemesini istedi.Türk, "ilkel etnik milliyetçiliğin" Türk ve Kürt kesimler arasında yayılmasının en büyük risk olduğunu belirtti ve bunun engellenmesi gerektiğine dikkat çekti. CNN TÜRK'teki Ankara Kulisi programının dünkü konuğu DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk'tü. Türk, program sırasında söylemeye zaman bulamadığını belirterek, son olaylar karşısında MHP lideri Devlet Bahçeli'nin söylem ve tutumunu takdirle karşıladılarını vurguladı. Türk, şöyle konuştu:"Olaylarla ilgili en makul açıklamayı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli yaptı. Bu tutumunu takdir ediyoruz. Devlet Bahçeli, Deniz Baykal'dan daha sağduyulu davrandı. Bir sosyal demokrat lider olarak Deniz Baykal'dan daha yapıcı, daha sağduyulu açıklamalar yapmasını, sağduyulu davranmasını beklerdik." 'Bahçeli sağduyulu' Türk'ün takdir ettiklerini söylediği MHP lideri Bahçeli, yazılı bir açıklama yaparak, şu çağrıda bulunmuştu:"Türk milliyetçilerine ve ülkücü
Bu arazilerin akıbeti ne olacak?Aşılması gereken birinci sorun, arazinin mayından temizlenmesi. Bunun nasıl yapılacağı henüz bir karara bağlanmış değil.Bu işin daha önce Maliye Bakanlığı tarafından "yap-işlet-devret" formülüyle ihaleye çıkarıldığını, ancak daha sonra ihalelerin iptal edildiğini duyurmuştuk. Henüz yeni bir faaliyet yok. Suriye sınırı boyunca mayından temizlenecek alan, dünyanın en verimli arazilerinden sayılıyor. Bu nedenle de organik tarıma açılacak bu arazilere uluslararası ilgi büyük. Söz konusu arazinin iki Kıbrıs büyüklüğünde olduğu belirtiliyor. Bu arazileri 49 yıllığına güçlü yabancı şirket ve ortaklarına tahsis ettirecek olan "yap-işlet-devret" modeli yerine başka bir formül olup olmadığı sorusu gündeme gelmişti. Mayın temizleme işinin neden Türk Silahlı Kuvvetleri'ne verilmediği veya NATO'nun bir organizasyonu olan NAMSA'nın neden devreye sokulmadığı, bu kuruluşta görev yapmış emekli generaller tarafından sorulmuştu.Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, bu konuda bilgi verirken, işin bakanlık bütçesiyle yapılamayacak kadar pahalı olduğunu bildirdi. Gönül şu bilgileri verdi: Gönül: Çok pahalı "Mayın temizlemenin maliyeti, MSB ve TSK bütçesinin çok üzerinde.
"Olayların nedeni, devletin çözüm üretmemiş olmasıdır" görüşü mesajların ortak yönünü oluşturuyor."Devletin çözüm üretmesi"nden kastedilen nedir?Öcalan'ın Türkiye'ye getirilmesi ve Avrupa Birliği süreciyle birlikte gündeme sürülen talepler "kültürel hakların tanınması" çerçevesinde tutuluyordu.Kürtçenin yasak olmaktan çıkarılması, Kürt kültürünün gelişmesine engel olunmaması, Kürtçe öğrenim ve yayının sağlanması gibi...Türkiye'nin AB süreciyle hızlanarak bu yönde attığı her adım sonrasında yeni talepler gündeme getirildi.Bu kez talepler siyasiydi.Kürt kimliğinin tanınması, anayasal ve yasal güvenceye alınması, Kürtçenin eğitim dili olması, genel af ilan edilmesi gibi... Hepsini kapsayacak şekilde de Kürtlerin Türklerle birlikte kurucu ulus olduklarının Anayasa'ya geçirilmesi... Diyarbakır ve Batman olaylarının ardından İmralı'dan ve dışarıdan gelen yorumlara bakalım... Bugün gelinen yeni aşamada PKK ve siyasi yandaşlarının dış dinamiklerden de yararlanarak Ankara'yı "masaya oturmaya" zorladığı söylenebilir."ETA ve IRA" örnekleri verilerek PKK'nın silah bırakmasının koşulları için bu hedefin gözetildiği açıkça görülüyor.Bu yaklaşımın ilk kademesi "özerklik"ten başlıyor.ABD ve