Adalet Bakanı Çiçek'in vardığı kanı, eleştirilerin asıl kaynağını mesleki endişelerden çok genel siyasi çabalar oluşturuyor.Çiçek, yargının meslek mensuplarına ilişkin mali ve sosyal olanakları yetersiz bulan yaklaşımlarına katılıyor. Yargı mensuplarının vicdanıyla hareket eden, hukukun ve rejimin güvencesi meslek mensupları olarak mali ve sosyal olanaklarının yeterli düzeyde olmasına inanıyor.Çiçek, yargıdaki gerginliğe ilişkin sohbetimizde bu ve benzeri sorunların aşılabilmesi için yargı teşkilatı ile birlikte ortak çaba gösterdiğinin bilindiğini kaydediyor. Yüksek yargı organlarından bir süredir kamuoyuna yansıtılan "Yargı siyasallaştırılıyor" eleştirileri üzerine Adalet Bakanı Cemil Çiçek, teknik incelemeler yaptırdı. Eleştirilerin kaynağını saptamaya ve sorgulamaya çalıştı. Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in yargı kurumlarından gelen, "kadrolaşma ve siyasallaşma" eleştirisine bakışı ise farklı. Çiçek, bu eleştirileri, "genel, siyasi çaba", "siyasi tutum alma" gayretleri olarak değerlendiriyor. Ülkedeki genel siyasi faaliyetlerin bir devamı olarak algılıyor.Çiçek'i bu yargıya ulaştıran nedene gelince...Şöyle özetliyor:"Yargı teşkilatına 4 bin kadro tahsis edilmesini, 'kadrolaşma ve
Bülent Ecevit, Türk hacılar için sadece bu araziyi bağışlamakla kalmıyor, ayrıca Hazine değerinde olduğu saptanan çok geniş bir kütüphaneyi de yine araştırmacıların kullanımına vermiş oluyor. Suudi Arabistan'da büyük büyük dedesinden kalan araziyi Türk hacıların konaklaması ve yararlanması koşuluyla devlete bağışlaması, tam da Bülent Ecevit'in kişiliğine uyan bir jest... Bülent Ecevit'le dünkü görüşmemizde, bu mirasa sahip olduğunu ne zaman öğrendiğini ve dedesi hakkındaki bilgileri sorduğumda şu yanıtı verdi:"Mirası bırakan dedem, Medine Harem Şeyhi Hacı Emin Paşa, Mekke'de de şeyhülislam denilebilecek bir görev yürütmüş. Bu görev esnasında Peygamberimizden kalan bazı evkafı da yönetmiş. Konu edilen arazisi üzerine, medrese denilebilecek bir veya birkaç büyük kitaplığı da bulunan bir yer yaptırmış. Bu kütüphane ve kütüphanelerin ise, aile vakfı tarafından yönetilmesini vasiyet etmiş. Bu vasiyet gereği çok değerli olduğu söylenen bu kütüphane veya kütüphaneleri de araştırmacıların hizmetine sunacağız."Ecevit, söz konusu mirası devlete bağışlama konusunda izlediği yolu anlatırken de, şu bilgileri verdi:"Ben öteden beri bu miras hakkında bilgi sahibiydim. Mirasın diğer vârisleri
Yargıtay, Danıştay, Barolar Birliği gibi üst düzey yargı kurumlarının yansıttığı, "yargıda kadrolaşma ve siyasallaşma" kaygıları karşısında Adalet Bakanı Çiçek, bu yöndeki beyanların kendi içinde, "çelişkili" olduğunu vurgulayarak, şu değerlendirmeyi yaptı: Hâkimler ve Savcılar Kanunu'nda yapılan değişikliğe yönelik eleştirileri yersiz bulan Adalet Bakanı Cemil Çiçek, "Güvensizlik belirten yargı mensuplarının güvencesi yine kendileridir" diye düşünüyor. "Biz, hâkim ve savcı alımında bir sistem değişikliğine gitmedik. Bu nedenle yüksek yargı mensuplarının kaygı dolu ifadelerini anlamakta zorluk çekiyorum. Mesleğe girişte yazılı sınavı zaten ÖSYM yapıyor. Sözlü sınavı yapanlar ise, esas itibariyle yine hâkimlerdir. Bakanlık müsteşarının başkanlığında sözlü sınav komisyonunu oluşturan genel müdürlerdir ki, bunların hepsi hâkimdir. O görevleri bıraktıklarında kürsüye çıkan insanlardır. Dolayısıyla bu sınavı yapanlar hâkim olduğuna göre ortada bizzat hâkim güvencesi, hâkim vicdanı vardır. Bundan daha büyük güvence olur mu?" 'Güvence kendileri' Çiçek, yargıdan gelen eleştirilere ilişkin sorularımızı yanıtlarken, şu bilgileri verdi:"Kadrolaşma kaygısından söz ediyorlar. Ben Adalet Bakanı
Özyılmaz, milletvekilliği görevi boyunca da mesleki teknik eğitim üzerinde çalışmalarını sürdürmüş ve her yıl hükümetle YÖk arasında tartışma konusu olan bu alandaki sorunların çözümüne ilişkin öneriler geliştirmiş.Doç. Dr. Özyılmaz, dün, önümüzdeki dönem için yasa teklifi olarak da düzenlediği önerileri özetledi. Doç. Dr. Ömer Özyılmaz, AKP'nin eğitim uzmanı milletvekillerinden biri. Erzurum Milletvekili Doç. Dr. Özyılmaz, siyasete girmeden önce Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde öğretim üyesi olarak 14 yıl görev yapmış, ayrıca aynı üniversitenin eğitim fakültesinde de ders vermiş bir akademisyen. Özyılmaz, hükümetle YÖK arasındaki tartışmaları değerlendirirken, "katsayı ve imam hatip" takıntısının yanlış olduğunu vurgulayarak, şunları söyledi:"Konu, katsayı ve imam hatip konularına takılıp kalıyor. Katsayı belki sorunlardan biri ama belirleyici olanı değil. İmam hatip liseleri de dahil mesleki teknik eğitimin sorunları çok daha farklı. Her yıl aynı konular etrafında kısır tartışmaların yapılması sorunu çözmüyor. Çünkü, sorun yanlış alanlarda tartışılıyor. Bu da hem yanlış teşhis konulmasına hem de tedavinin yanlış yerde aranmasına neden oluyor." 'Katsayı takıntısı
Çiller, başbakan olarak "Satmamız lazım" dedikçe, hemen hemen bütün siyasi partiler "Satılamaz" diyorlardı. Başbakan Çiller, TBMM'de sabahlayıp T'nin satışı için yasa çıkardıkça, muhalefet Anayasa Mahkemesi'ne başvuruyor ve yasayı iptal ettiriyordu. T'nin satışı özellikle, Çiller ile Prof. Dr. Mümtaz Soysal arasında bir "hukuk savaşı"na dönüşmüştü. O dönemdeki muhalefetin ve Mümtaz Hoca'nın girişimleri, Çiller'e PTT'nin T'sini sattırmamıştı.Şimdi, o ünlü "T"nin yüzde 55'i, "Türk Telekom"un "T"si olarak, 6,5 milyar dolara satıldı.Acaba eski Başbakan Tansu Çiller, siyasi ideallerinden biri olan bu satış için şimdi ne düşünüyor? Telekom denilince Tansu Çiller'i anımsamamak mümkün değil. Çiller'in başbakanlığı döneminde "Türk Telekom", "PTT'nin T'si" olarak siyasi literatürümüze geçmiş özelleştirmenin sembolü haline gelmişti. Çiller'e dün bu soruyu yönelttiğimde, hâlâ PTT'nin T'si heyecanını koruyordu. Ve bu satışı yapmasını engelleyenlerin, ülkenin geleceği ile oynadıkları mesajını veriyordu. Başbakanlığı döneminde de hep aynı heyecanla anlattığı "T projesi"ni yine eksiksiz anlatmaya başladı:"Keşke, 1993'te, 1994'te, PTT'nin T'si olarak satabilseydik. Sattırmadılar. Türkiye bir altın
Hükümet ile YÖK arasında sert tartışmalar yapıldı.YÖK, imam hatip liseleri ekseninde yapılan tartışmalara "katsayıların değişmeyeceği" kararını açıklayarak nokta koydu. Tartışma siyasi boyutta sürüyor.Katsayıları değiştirmeyen YÖK, bu arada sınav sisteminde değişikliğe gitti. Bu yıla kadar soru kapsamı dışında tutulan lise üçüncü sınıf müfredatından da soru sorulacağını açıkladı. Ayrıca sınavın iki kısımdan oluşacağını, birinci kısımda 120 soru, ikinci kısımda 60 soru yer alacağını duyurdu. Sınavın ilk kısmında 120 soru için 120 dakika verileceğini, 60 soruluk ikinci kısmın da 60 dakika süresi olacağını bildirdi.Bu sınav sistemi 2006'da uygulanacak... Her yıl yaşandığı gibi bu yıl da üniversiteye giriş sınavı sonrasında katsayı tartışması gündemin ilk sıralarına taşındı. YÖK ve ÖSYM'den bugüne kadar yansıyan bilgiler bütün sorulara yanıt vermiyor.Açıklanan sistem, sınavın iki aşamalı mı yoksa tek aşamalı mı olduğu sorusunu doğurdu. Tek bir sınav yapılacak ama 120 ve 60 soruluk iki kısımdan oluşacak.Bu daha önce uygulanan iki aşamalı sınav sistemini anımsatıyor. Önce "seçme" sonra "yerleştirme" sınavlarının yapıldığı dönemde, ilk sınavda genel bir yoklama yapılıyor, bu sınavı
O kadar ki, yaklaşık 37 milyar dolar alacağın tahsilinin mümkün olmadığı kanaatine varan TMSF, kâğıt üstünde görünen, bu paranın Hazine tarafından silinmesini istiyor. Bunun anlamı, halkın diline "hortumlama" olarak geçen banka boşaltmalarının Hazine'ye, dolayısıyla halka getirdiği yükün sineye çekileceği...TMSF'nin yıllar süren çabalarının bilançosu şöyle:Batık bankaların Hazine'ye toplam maliyeti 46 milyar dolar.Bugüne kadar yapılan tahsilat ve bundan sonra yapılacak tahsilat toplamı düşüldükten sonra geriye 37 milyar dolar kalıyor.İşte, TMSF bu paranın tahlili mümkün olmayan hale geldiğini belirtiyor. Hesabını buna göre yapıyor ve bu tutarın Hazine tarafından silinmesini istiyor.TMSF'nin saptadığı bir diğer gerçek de, bu paranın büyük bölümünün çeşitli bankacılık faaliyetleriyle, yasaya karşı hile yoluyla, birtakım işlem oyunlarıyla kaçırılıp buharlaştırıldığı...Konu edilen kayıp paraların büyüklüğü, Türkiye'de krizleri tetikleyecek boyutlarda... Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'nun (TMSF) yaptığı operasyonlar gündemde. Batık bankalardan doğan alacakları tahsil edebilmek için her yola başvuran TMSF de umutsuz durumda. Vatandaşın parası sadece bankalar yoluyla mı
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, bu olayın aslında bir "sonuç" olduğunu vurgularken bize şu değerlendirmeyi yaptı:"İzmir Valisi olayı, değerler sisteminin çöktüğünü göstermektedir. Artık bu hükümet yönetiminde saygınlık, sorumluluk gibi hiçbir etik değerin kalmadığı anlaşılmıştır. Bir ülkede Başbakan, ki örnek ve öncü olması gerekir, kuyumcudan hediye kabul ediyorsa, ancak kamuoyunun baskısıyla ve gönülsüz biçimde iade etmek zorunda kalıyorsa... Bir başka kuyumcuya annesi adına hastane yaptırabiliyorsa... Yine bir başka işadamının verdiği bursla çocuklarını yurtdışında okutuyorsa... Daha başbakan olmadan batık banka patronlarının helikopterleriyle özel zirveler yapıyorsa, tabii o ülkenin valisi de aynı batık patronun biletiyle tatile gitmekte sakınca görmez. Bu anlayışa sahip bir Başbakan da, bu validen hesap sormaz, soramaz. Aynı hükümetin Maliye Bakanı için özel af çıkarılıyorsa, valiyi kime şikâyet edeceksiniz? Başbakan Başbakan'ken şirket kuruyorsa, kimi kime şikâyet edeceksiniz? Başbakanlık, bakanlık, valilik sorumluluk gerektiren, dikkatli ve özenli davranılması gereken, örnek olunması gereken görevlerdir. Ama bugün karşılaştığımız tablo, tam bir çürüme tablosudur." İzmir