Çiçek, dün bu sorumuzu, "Şevket Demirel olayının teknik yönünü bilmiyorum ama genel olarak şunu söyleyebilirim; eğer ortada bir muvazaa varsa alacak takibi, el koyma işlemleri yapılır" biçiminde yanıtladı.Çiçek, Demireller'in uygulamanın "suçun ve cezanın şahsiliği prensibine aykırı olduğu"nu vurgulayan itirazlarına karşı şu bilgileri verdi. Oğlu Murat Demirel'in Egebank'la ilgili borçları nedeniyle, babası Şevket Demirel'in şirketlerine el konulmasını "gasp" olarak niteleyen 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in eleştirilerine Adalet Bakanı Cemil Çiçek ne diyor? "Şevket Demirel bana da bir mektup göndermiş. Ben bu dosyanın detaylarını bilmiyorum. TMSF'den yansıyan bilgileri basında okudum. Bu olayla ilgili olarak söylemiyorum ama genel olarak söylemek gerekirse, bu işlemlere dayanak oluşturan 5020 sayılı bir kanun var. Bu kanunun amacı daha önce karşılaşılan mal kaçırma, kaynak aktarma gibi işlemlere karşı alacağın takip edilmesini sağlamaktır. Hatırlanacaktır. Bakıyorsunuz, şirket sahibi veya ortağı olarak karşınıza bir çaycı çıkıyor. Çaycılık geliriyle elde etmesi mümkün olmayan bir malvarlığı var. Bu açıkça bir mal kaçırmadır. Bu tip olaylara meydan vermemek için 5020 sayılı
Şirketlere el konulmasından sonra önceki gün Isparta'ya giderek kardeşi Şevket Demirel'le konuşan Süleyman Demirel, dünkü görüşmemizde şu değerlendirmeleri yaptı:"Yapılan işlem hukuki değildir. Birinin suçu için bir başkasına ceza vermek Hammurrabi'den beri yok. Böyle hukuk anlayışı olmaz. Suçun şahsiliği diye bir hukuk prensibi vardır. Birisinin babası şu, amcası bu diye böyle muamele yapamazsınız. Kim suçlu diyorsanız cezayı da ona vermeniz gerekir. Oğlunun borcunu babası ödesin diye bir kural koyamazsınız. Birisinin borcu var diye onun babasının, akrabasının malına mülküne el koyamazsınız. Koyarsanız bunun adı gasp olur. Şevket Bey'e yapılan muamele budur." Murat Demirel'in Egebank'tan doğan borçları nedeniyle babası Şevket Demirel'in 9 şirketine el konulmasına tepki gösteren 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, "işlem gayri hukukidir, gasptır" yorumunu yaptı. 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, olayda siyasi bir yön bulunup bulunmadığına ilişkin sorumuzu yanıtlarken de şöyle konuştu:"Ben bir siyasi taraf görmedim, hissetmedim. Eğer hissetseydim o zaman tavrım başka olurdu."Demirel, işlemin Başbakan Erdoğan'ın bilgisi dahilinde yapılıp yapılmadığına ilişkin soruyu yanıtlarken ise,
Baykal, dün, gündemdeki konulara ilişkin sorularımızı yanıtlarken, görüşlerini şöyle açıkladı: CHP lideri Deniz Baykal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve AKP yönetimini, Türkiye'de gündemi "Kuran kursu, imam hatip, türban" eksenine oturtarak, sistemli bir hazırlığa girişmekle eleştirdi. Baykal, hükümetin başlattığını vurguladığı bir sürecin Türkiye'yi "devlet-toplum çatışması"na sürükleyeceğini ve bundan kaygı duyduklarını belirtti. "Bugün yeniden Kuran kursu, imam hatip, üniversiteye giriş tartışmasını açtılar. Türbanı zaten hep gündemde tutmaya çalışıyorlar. Amaçları, Türkiye'nin gündemini, eğitimi dinselleştirmeye oturtmaktır. Bunun işaretleri ortaya çıkmaya başladı. Milli Eğitim Bakanı talimat verdi, Diyanet İşleri Başkanlığı'yla birlikte çalışıyorlar. Kuran kursuna gitme yaşını düşürecekler. Bunun gayreti içindeler. Bize göre bu girişim, bir sistemli hazırlığın ilk aşaması olacak. Daha sonra imam hatip liseleri, üniversiteler ve türban aşamaları gelecek." 'Kuran kursu yaşını düşürecekler' Baykal, hükümetin imam hatip liselerini de üniversiteye giriş vesilesiyle gündemde tuttuğuna işaret ederek, şöyle konuştu:"Kuran kurslarına gidiş yaşını düşürdükten sonra, sırada imam
Irak'taki Türkmenler, sürenin kısaldığını anımsatıyorlar. Beklentileri, yeni anayasada üçüncü büyük unsur olarak yer almak. Yeni Bağdat yönetimindeki temsillerinden memnun değiller. Kuzey Irak'taki yapılanma da Türkmenlerin haklarından ve beklentilerinden çok uzak. Yeni Irak'ın yeni anayasası için çalışmalar sürüyor. Irak'ın nasıl şekilleneceği bu anayasayla belirlenecek. Çalışmaların bir ay içinde tamamlanması bekleniyor. Irak'ta 4. Başbakan Yardımcısı'nın bugünlerde atanması bekleniyor. Yeni atanacak başbakan yardımcısının Türkmen olacağı Başbakan Caferi tarafından hissettirilmişti. Beklenti, Türkmen olan Dr. Enise Avcı'nın bu göreve getirilmesi. Bir Türkmen'in başbakan yardımcısı olması memnuniyet yaratacak olsa da, Avcı'nın, Türkmen Cephesi'yle ilişkili olmaması bazı kaygılara da neden oluyor. Önde gelen Türkmen siyasetçileri ve bilim adamları, yeni yapılanma içinde Irak Türkmen Cephesi'nin yer almadığını, gücü oranında temsil edilmediğini düşünüyorlar. Bu durumun anayasanın şekillenmesinde, resmi görevlendirmelerde sorun yarattığını vurguluyorlar. Bugünkü koşullarda Irak Türkmen Cephesi'nden olmasa da diğer Türkmen temsilcilerle ve Arap gruplarla ilişkilerin geliştirilmesini
YÖK'ün üniversite giriş sınavında yaptığı değişiklik, hükümeti tatmin etmedi. Hükümet, sınavda genel liseler ile meslek liseleri için farklı katsayı uygulanmasından rahatsız. Bu uygulamanın meslek liseliler aleyhine olduğunu ve eşitsizliğe yol açtığını savunuyor. Hükümetin özellikle imam hatip liseleri için bu duyarlılığı gösterdiği biliniyor.Hükümetin, yasa ile katsayıları düzenlemeye ilişkin girişimi geçen yıl Cumhurbaşkanı'ndan dönmüştü. Bu yıl benzeri bir düzenlemeyi YÖK'ün yapmasını bekliyordu. Ancak, YÖK, katsayıları değiştirmedi. Bir çeşit iki aşamalı sınavı andıran şekilde, 2006'dan itibaren öğrencilerin tüm lise müfredatından sorumlu tutulmalarını kararlaştırdı. Bunun anlamı önümüzdeki sınavdan itibaren artık lise üçüncü sınıf derslerinden soru sorulmasıydı. Yine sınavın iki kısma ayrılarak birincisinde 120 soruluk genel, ikincisinde ise 60 soruluk alan sorularının yer alacağı da açıklandı. Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da hükümetle YÖK arasında çatışma başladı. Pazar günü Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in de katılacağı YÖK Genel Kurulu'nda çatışmanın daha belirgin biçimde su yüzüne çıkması bekleniyor. YÖK'ün aldığı kararlar içinde katsayıların bulunmaması nedeniyle
Kutan, Gül'ün, Refahyol hükümeti döneminde, Başbakan Necmettin Erbakan'ın öncülüğüyle kurulan D-8 örgütüne ilgi göstermemesinden yakınıyor. "Oysa" diyor, "Sayın Gül, bu teşkilatın fiilen sekreterliğini yürütüyordu. Bu projeye sahip çıkıyordu. Ama şimdi bakıyoruz, yeterince ilgi göstermiyor."Erbakan Hoca'nın girişimiyle, nüfusu 50 milyonu aşan 8 Müslüman ülkenin kurduğu D-8'in "kâğıt üstünde" bırakıldığını söylüyor Kutan...Erbakan Hoca'nın D-8'i Avrupa Birliği karşısında bir güç merkezi olarak gördüğünü anımsattıktan sonra, ekliyor:"Erbakan Hoca, 1997 Haziran'ında Almanya Başbakanı Kohl'den eylül için randevu almıştı. Kohl, bir çeşit AB lideri gibi görülüyordu. Erbakan Hoca da D-8'i temsilen temas kuracaktı. Ama, hükümetin ömrü yetmedi. Bu randevuya Mesut Yılmaz gitti ancak bu ilerleme olmadı."Şimdi SP'nin önde gelenleri, D-8 için imzanın atıldığı Çırağan Sarayı'nda, aynı salonda Erbakan Hoca'nın da katılımıyla örgüte üye ülke temsilcilerini bir araya getirecekler.Kutan, bu konuda da Gül'e sitem yollamayı ihmal etmedi. "Biz" dedi, "Bu toplantıyı D-8'in kuruluşu olan 15 Haziran günü yapalım dedik. Ama Sayın Gül'ün aynı gün D-8'in büyükelçilerine yemek vereceği söylendi. Biz de
Başörtüsü ile eşarp-türban arasındaki farkı, bilgiye dayalı biçimde ve iyi seçilmiş örneklerle ortaya koyuyordu.Hıncal Uluç, Hıristiyan dünyasında haç ile gamalı haç arasındaki farkı anımsatmıştı; yasak olanın haç değil, siyasal simge olan gamalı haç olduğunu vurgulayarak... Başörtüsü ve türban konusunda son dönemde okuduğum en güzel yazılardan biri Hıncal Uluç'un Sabah'taki dünkü yazısıydı. Anadolu kadının kullandığı başörtüsünün değil; sıkma baş ve pardösünün siyasal simge olduğunu anlatıyordu. Pardösülerin renklerine göre farklı tarikatları simgelediğini ve bu tarz giyimin Anadolu yaşam tarzını yansıtmadığını da belirtiyordu Hıncal Uluç..."Türban" yerine "sıkma baş" kavramını kullanması da bir başka bilgiye dayanıyordu. Türbanın Hint kökenli, bir dönem dünyada moda olmuş bir kadın başlığı olduğunu, Türkiye'de ise sıkma baş yerine türban ifadesinin yerleştiğini belirtiyordu.Hıncal Uluç'un da isabetle teşhis ettiği gibi, buradaki, Türkiye'deki sorun siyasaldır. Dinin siyasete alet edilmesidir. Bugün, Türkiye'nin gündeminde türban, başörtüsü diye bir sorun varsa bunun nedeni, on yıllardır sürdürülen siyasi faaliyetlerdir. Bugün politize olmamış, sadece inandığı için başını bu
Çiçek, haberde yer alan bilgilerin, CHP Konya Milletvekili Atilla Kart'ın soru önergesine kendi imzasıyla verdiği yanıtta yer aldığını anımsatarak, şu değerlendirmeyi yaptı:"Yargı herkesin gözü önünde ve herkesin gözü üzerinde olan bir kurumdur. Bu nedenle şeffaf olması gerekir. Sayın Kart'ın soru önergesi yasama organının bir denetim yöntemidir. Ben de bu denetimin gereği olarak sorulara Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun verileriyle yanıt verdim. Denetim mekanizmasının böyle işlemesi gerekir." Milliyet'te önceki gün manşetten duyurduğumuz, 16'sı meslekten çıkarma olmak üzere 268 hâkim ve savcı hakkındaki disiplin cezalarını konu alan, "Yargıda vahim tablo" başlıklı haberimizi değerlendiren Adalet Bakanı Cemil Çiçek, "Hâkimlik-savcılık mesleği şüphe kaldırmaz" dedi. Çiçek, 2 yılda 16'sı meslekten çıkarma olmak üzere 268 hâkim ve savcının çeşitli disiplin cezasına çarptırılmasını ise şöyle değerlendirdi:"Yargı örnek olması gereken bir kurum. Vatandaşın gözünde hakkın, hukukun, adaletin güvencesi. Bu nedenle her yönüyle örnek, tertemiz olması gereken bir kurum. Bu nedenle verilen disiplin cezaları gayet tabii anlamlıdır. Öncelikle bu, kurumun kendi içindeki hassasiyetini