<#comment>#comment> Türkiye’nin girişimiyle bugün İstanbul’da yapılacak olan bölge ülkelerinin dışişleri bakanları toplantısından Saddam’a ortak bir mesaj çıkacak. Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış’ın ev sahipliği yapacağı toplantıda Türkiye’nin ortak deklarasyonda yer almasını mutlaka istediği üç mesaj var:
1- Silah denetçileriyle işbirliğinde eksik bırakma,
2- Pro - aktif ol: İşbirliğini zoraki yapma, denetçiler istemeden de kendiliğinden bazı kapıları aç, denetçileri sen davet et.
3- Komşuların için tehdit oluşturmadığına uluslararası kamuoyunu inandır.
Dışişleri, ortak deklarasyonda Saddam’a yönelik istifa veya sürgün gibi önerilerin bulunmasının söz konusu olmadığını, böyle önerilerin ayrıca yanlış olacağını düşünüyor. Dışişleri, "o zaman bu örnek oluşturur, yarın bir ülke çıkıp ben komşumun idaresini, rejimini veya devlet başkanını beğenmiyorum ve müdahale ediyorum der ki, bunun nereye varacağı belli olmaz" görüşünü dillendiriyor.
Askerlerin bu sorulara verdileri yanıt şu: "Asker askere yapılan görüşmelerin anlamı, iki ülkenin (ABD ve Türkiye) siyasi otoriteleri bir operasyona karar verdiklerinde askerin hazır olmasını sağlamaya dönük çalışmalardır. Siyasi otoriteler karar verdiklerinde asker geç kalmış olmamak için bu hazırlıkları yapar. Şimdi yapılan çalışmanın niteliği budur." ABD Genelkurmay Başkanı Myersın, Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkökle Genelkurmayda yürüttüğü "asker askere" görüşmeleri nasıl tanımlamak gerekir? Bu görüşme çalışmaların niteliği ve kapsamı nedir? ÖNCELİK BARIŞTA "Bunlar planlama çalışmalarıdır. Bu çalışmalar ihtimaller üzerine yapılır. Yani değişik seçeneklere göre planlama yapılır. Bunlara (A), (B), (C) gibi seçenekler (X), (Y) gibi kuvvet seçenekleri eklenir. Bunlar (o) yabancı kuvvet seçeneğinden belirli sayıda yabancı kuvvet seçeneklerine göre dağılır. Siyasi karar hangi seçenekte oluşursa o seçeneğin planına göre uygulama yapılır."Askerler şunu da ekliyorlar:"Tabii kimse savaş istemez. Öncelik barıştır. Ama askerlerin görevi her olasılığa karşı hazırlıklı olmaktır. Siyasi talimat geldiğinde onun gereğini asker olarak zaman yitirmeden yapabilmektir." Bu yanıtlardan
<#comment>#comment> ABD Genelkurmay Başkanı Myers’ın, Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök’le Genelkurmay’da yürüttüğü "asker askere" görüşmeleri nasıl tanımlamak gerekir? Bu görüşme çalışmaların niteliği ve kapsamı nedir?
Askerlerin bu sorulara verdileri yanıt şu: "Asker askere yapılan görüşmelerin anlamı, iki ülkenin (ABD ve Türkiye) siyasi otoriteleri bir operasyona karar verdiklerinde askerin hazır olmasını sağlamaya dönük çalışmalardır. Siyasi otoriteler karar verdiklerinde asker geç kalmış olmamak için bu hazırlıkları yapar. Şimdi yapılan çalışmanın niteliği budur."
‘ÖNCELİK BARIŞTA’
Bu çalışmalarda nasıl bir operasyon yapılacağı ve ne kadar ABD askerine izin verileceği gibi kararlar da alınır mı?
Bu konuda Ankaraya ulaşan bilgiler var mı?Başbakan Gülün Başdanışmanı Prof. Ahmet Davutoğlu "Saddamın sürgüne gidip gitmeyeceği konusunda Ankaraya gelmiş özel bir bilgi yok" diyerek şunları söylüyor:- Son günlerde Bağdatın Arap başkentleriyle ilişkileri birdenbire arttı. Saddam en güvendiği iki adamını Kahire ve Şama gönderdi. Sürgün veya benzeri bir çözüm konusunda karşılıklı nabız yoklanıyor olabilir.Davutoğlu, Arap başkentlerinin Saddamı sürgüne ikna etmesinin "sürpriz olmayacağını, ama düşük bir ihtimal olduğunu" belirtiyor.Düşük ihtimal, çünkü:-Saddamın kişiliğinde kahramanlık duygusu çok ağırlıklı bir role sahip...***SADDAMLA benzer kişiliğe sahip olan Kaddafi de, "Saddam kahramanca çarpışarak ülkesi için şehit olmayı tercih eder" diyor.Saddam nasıl bir kişi?Adel Darwish ve Gregory Aleksander, Saddamın resmi biyografilerinde, onun "devlet adamlığı"nın değil, "kahramanlık, mücadelecilik, silah tutkusu" gibi özelliklerinin övüldüğüne dikkat çekiyor.Mesela, Saddam çağımızda bir Saad İbni Ebi Vakkastır; yani Hz. Ömerin İranı fetheden komutanı!.. Saddam bütün silahları maharetle kullanan bir silahşördür!.. Eşi Sacidenin en büyük zevki, ona silah kuşandırmaktır vs... (Unholy
<#comment>#comment> SADDAM Hüseyin ülkesini bombalar altında ezdirip Miloşeviç gibi yargılanacağına, bir Arap ülkesine sürgüne gitmeyi kabul eder mi?
Bu konuda Ankara’ya ulaşan bilgiler var mı?
Başbakan Gül’ün Başdanışmanı Prof. Ahmet Davutoğlu "Saddam’ın sürgüne gidip gitmeyeceği konusunda Ankara’ya gelmiş özel bir bilgi yok" diyerek şunları söylüyor:
- Son günlerde Bağdat’ın Arap başkentleriyle ilişkileri birdenbire arttı. Saddam en güvendiği iki adamını Kahire ve Şam’a gönderdi. Sürgün veya benzeri bir çözüm konusunda karşılıklı nabız yoklanıyor olabilir.
Davutoğlu, Arap başkentlerinin Saddam’ı sürgüne ikna etmesinin "sürpriz olmayacağını, ama düşük bir ihtimal olduğunu" belirtiyor.
Düşük ihtimal, çünkü:
"Ben, 1924te Bafta doğdum" diye söze başlıyor: "2.5 yaşında annemi kaybettim. Dört kardeşin en küçükleri benim. Babam, yargıçtı. Baftan Lefkoşaya geldi. İngiliz kolonisi döneminde yargıçlık yapıyordu. Bana da hukuk oku, iyi bir avukat ve iyi bir gazeteci ol, dedi." KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaşa Annan belgesinde itiraz ettiği noktaları sormadan önce Kıbrısta mücadeleye ne zaman ve nasıl başladığını soruyoruz. Denktaşın yaşam öyküsü Kıbrıs Türklerinin mücadele tarihi aynı zamanda. KRALİÇENİN SAVCISI Denktaşa yarım asırlık bu mücadele sonunda ortaya çıkan Annan belgesi üzerinden bir anlaşmaya varma umudunun ne olduğunu sorduk. Denktaş, Kleridesle yaptığı iki görüşmenin özetini anlatarak şu bilgileri verdi: "Belgede ve Kleridesle yaptığım görüşmede kabul edilmesi mümkün olmayan noktalar ortaya çıktı. Bir kere şunu söyleyeyim, adamın (Kleridesin) oturuşundan belli ki taleplerimizi kabul etmeye niyeti yok. Belge Türkiyenin garantörlü-ğünü sıfırlıyor. Diyor ki, Türk askerinin sayısı, Yunan askerinin sayısı 7 bin 200 olsun. Ama bununla kalmıyor. Diyor ki, 30dan fazla Türk askeri bir kamyona binemez, 3 kamyondan fazla araç da hareket edemez. Bunlar BMye bildirilir. Bu Türk askerinin
<#comment>#comment> KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’a Annan belgesinde itiraz ettiği noktaları sormadan önce Kıbrıs’ta mücadeleye ne zaman ve nasıl başladığını soruyoruz. Denktaş’ın yaşam öyküsü Kıbrıs Türklerinin mücadele tarihi aynı zamanda.
"Ben, 1924’te Baf’ta doğdum" diye söze başlıyor: "2.5 yaşında annemi kaybettim. Dört kardeşin en küçükleri benim. Babam, yargıçtı. Baf’tan Lefkoşa’ya geldi. İngiliz kolonisi döneminde yargıçlık yapıyordu. Bana da hukuk oku, iyi bir avukat ve iyi bir gazeteci ol, dedi."
KRALİÇE’NİN SAVCISI
Denktaş, babasının bu isteğine karşı asker olmayı hedeflediğini belirttikten sonra devam ediyor: "Babam beni İstanbul’a gönderdi. O zaman Fevziye Mektepleri’nde bir yıl okudum. Bir Kıbrıs lirası, on Türk lirasıydı. Sonra bir Kıbrıs lirası sekiz Türk lirası oldu. Babam da beni Kıbrıs’a geri çağırdı. İngiliz lisesini bitirdim. 1944’te Londra’ya gittim ve üç sene hukuk okudum. Niye derseniz? 17 yaşında babamı kaybetmiştim. O zaman vasiyetini tutayım diye hukuk okudum. 1947’de Ada’ya geldim ve avukatlığa başladım. İyi de para kazanıyordum. Ama yargıda Türklerin işleri açısından bir şube bile yoktu. Bir daire kurulması için başvurular yaptık. O
KKTC Cumhurbaşkanı Denktaşla görüşmemize bu sorularla başlıyoruz. Denktaş, 40 yılın deneyimi ile bu sorularımızı tebessümle karşılıyor ve şu karşılığı veriyor: "Tabii iyi hissetmedim. Görüşme masasına giderken arkadan hançerlenmiş gibi hissettim. Ama ben bunlara alışkınım. İlk defa yaşamıyorum. Ben KKTC devletini kurarken de benzeri tepkilerle karşılaşmıştım. O gün o tepkileri gösterenlerle bugün elimi zayıflatan gösterileri yapanlar aynı takımdır."Denktaş, KKTCde yapılan miting ve gösterilerin ne anlama geldiğinin iyi anlaşılması için Rum tarafının ve basınının bunları nasıl değerlendirdiğine bakmak gerektiğini anımsatıyor. Ve şu değerlendirmeyi yapıyor: Kıbrıs Rum lideri Kleridesle adada görüşmelere başlayan KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, kendini nasıl hissediyor? Görüşme masasına otururken, KKTCde aleyhine yapılan mitingler, anlaşmayı imzala baskıları, istifa et çağrıları Denktaşı nasıl etkiliyor? BENİ MECBUR SANIYOR Rumlar açısından bakıldığında durumun böyle göründüğünü vurgulayan Denktaş, şu yorumu yapıyor: "Tabii ki adamlar böyle bakacaklar. Ben şimdi Kleridesin yerinde olsam, karşıma kolu kanadı kırık olarak gelen Denktaşa nasıl muamele yaparım? İstediklerini tabii ki