Kayseri
Başbakan Ecevit ilk kez uçağı gecikince meraklanıyoruz... "Acaba" diyoruz Kosova'da yeni bir gelişme mi var?
"Yok" diyor Başbakan, "Yeni bir durum yok gecikmemin nedeni neredeyse üçe bölünmüş olmam. Hükümet işleri, Kosova, seçim. Hepsine yetişmeye çalışıyoruz."
Kayseri yolunda konu Kosova'dan açılıyor.
"Hava harekatı sonuç verecek gibi değil" diye giriyoruz söze...
"Evet" diyor Ecevit, "Öyle gibi..."
Biraz ürkek de olsa, Osmanlı'yla ilgili tartışmalar sürüyor. 700'üncü yılında Osmanlı, aslında çok daha kapsamlı ve organize bir şekilde tartışılmalıydı. Kutlama ya da kutlamama törenleri ayrı bir konudur.
Ne yazık ki, birkaç gerçekçi çabanın dışında Osmanlı'yı ciddi şekilde irdeleyen çalışmalar henüz görünmedi. Daha çok, ya Osmanlı'yı toptan reddeden ya da "Osmanlı'ma laf söyletmem" şeklinde temelsiz çıkışlar izliyoruz.
Osmanlı, öyle büyük ve derin bir konu ki, yüzeysel yaklaşımlarla, dar ve tek yönlü bakış açılarıyla açıklamak olanaksızdır.
Osmanlı, hangi açıdan baktığınıza bağlıdır. Örnek: Okul tarih kitaplarında bizlere öğretilen neydi? Osmanlı devleti, 1299'da kurulmuş 1579'a kadar sürekli yükselmiş, sonra Duraklama Devri'ne girmiş, 1699 Karlofça Andlaşması'yla da gerilemeye başlamıştır.
Acaba öyle mi?
Eğer yükselmeyi, duraklamayı, gerilemeyi toprak kazanmak ya da toprak kaybetmek olarak görürseniz, bu yaklaşım doğrudur. Söğüt kasabasında küçük bir beyliği 150 - 200 yıl içinde "üç kıtayı atının nalıyla damgalayan", "Akdeniz'i göl haline getiren" bir imparatorluğa dönüştürmek, yükselmedir.
Seçimlerden ne bekliyorsunuz? 20 gün sonra bir kucak dolusu oy pusulasını bir dizi sandığa atacaksınız. Akşam televizyonun karşısına geçip "milli iradenin tecellisi"ni bekleyeceksiniz.
Ne çıkacak?
ANAP - DSP koalisyonu mu? Anayol mu? Anayol - Sol mu? Fazilet - Yol mu?
Ne farkedecek?
"Siyasal partiler demokratik hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır", tamam da nasıl oluşurlar, seçimlere nasıl girerler, kimler nasıl seçilir, parlamentoda ne iş yaparlar, asıl bunlara bakalım. Ve sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim:
Türkiye'de demokrasi temsil gücünü kaybediyor. Bu, vahim bir gelişmedir. Daha da vahimi, demokrasinin temsil gücünü kaybetmesi kanıksanıyor, doğallaşıyor.
21. yüzyıl, Kosovalı Arnavut çocuklara ne yanıt verecek acaba?
Şöyle diyebilir mi:
"Geçen yüzyılda, Yugoslavya Federal Cumhuriyet'inde Arnavuttunuz. Miloşeviç de etnik temizlik yapınca anasız - babasız kaldınız."
Veya şöyle:
"Kosova'dan başka Arnavut olacak yer bulamadınız mı?"
Veya:
Sırbistan lideri Miloşeviç, NATO müdahalesine rağmen direniyor.
NATO, hava saldırılarını sürdürürken, Miloşeviç de, karada Kosova'yı yakıp -yıkmayı sürdürüyor.
Hava harekatının yeterli olup olmayacağı ciddi tartışma konusu.
Miloşeviç'i kim veya ne durdurabilir?
Başbakan Bülent Ecevit bu soruya, "Yeltsin ve Rusya" karşılığını veriyor ve şu değerlendirmeyi yapıyor:
- Miloşeviç'e söz geçirebilecek, ikna edebilecek tek güç, Rusya'dır. Bence en etkili yol, Yeltsin ve Clinton'ın bir araya gelmeleridir. Bu iki lider zaman yitirmeden bir araya gelirse, ikna edici olurlar.
NATO sözlüğünde "exploitation of success - başarıdan yararlanma" diye bir deyim vardır. Düşmana bir tokat attıktan sonra, "kahrol düşman, bu darbe de sana yeter" diyerek yan gelip yatamazsınız. Sağladığınız başarıdan yararlanarak ileri harekata devam etmek zorundasınız. Aksi halde, durum her an aleyhinize dönebilir.
Türkiye tam "başarıdan yararlanma" noktasındadır. Kurtuluş Savaşı'ndan sonra uğradığı en büyük saldırıyı, 15 yıl süren silahlı bir mücadeleden sonra püskürtmüştür. PKK ve arkasındaki koalisyon şimdilik dağılmıştır.
Ama, tıpkı Kulver Kalesi'nden püskürtülen Kızılderililer gibi, toparlanıp yeniden geleceklerine kuşku yoktur.
İşte o zamana kadar Türkiye elini çabuk tutmak, iki yönlü bir seferberliğe hemen başlamak zorundadır.
Evin içini düzeltmek işin bir yanı. Güneydoğu'nun kalkındırılması, demokratikleşme, hukukun üstünlüğü ilkesinin hayata geçirilmesi artık kaçınılmaz.
Peki, bütün bunlar huzurlu bir ülke olmaya yetecek mi? Hayır. Evinizin içini ne kadar temizlerseniz temizleyin, komşularınızdan pis kokular geliyorsa, sağlıklı yaşayamazsınız.
"Yapılan nedir?"
Sorup yanıtlıyor Cumhurbaşkanı Demirel:
- Katliama maruz kalmış insanları kurtarmak. NATO'nun yaptığı budur.
- NATO 50 yıldır ilk kez savaş kararı aldı. Nasıl karşılıyorsunuz?
- Bu kararı almasaydı, NATO'nun caydırıcı fonksiyonu biterdi. Uluslararası toplumun yaptırım gücü kalmazdı.
- Miloşeviç'in tavrını nasıl görüyorsunuz?
NATO'nun Belgrad'ı vurma olasılığının çok yüksek olduğu, Cumhurbaşkanı Demirel'in Sofya ziyaretinden önce Ankara'ya bildiriliyor.
Cumhurbaşkanı Demirel, 22 Mart günü Sofya'ya uçarken, 48 saat sonra Belgrad'ın vurulacağını biliyor.
Aynı bilgi, Sofya'ya da ulaşmış olacak ki, Bulgaristan Cumhurbaşkanı Stoyanov, Cumhurbaşkanı Demirel'e, Kosova olayının Bulgaristan'a sıçraması endişesinden sözediyor.
Sıçramanın önlenmesi konusunda Demirel'den yardım istiyor. Cumhurbaşkanı Demirel ise, Sofya'nın beklediği güvence ve desteği veriyor.
NATO'nun kararlılığını dün öğle saatlerinde yinelemesi üzerine Başbakan Ecevit, Miloseviç'i bir kez daha uyararak yeniden masaya oturmaya çağırıyor.
Ancak Miloseviç'in aynı saatlerdeki tavrı, komşu ülkeler Romanya, Bulgaristan, Yunanistan, Macaristan ve Makedonya'yı uyarmak, hatta tehdit etmek oluyor.