"Bizim yaşımızdaki insanların" diyor, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, "dönüp geriye baktıklarında, bundan sonra siyaset yapacaklara faydalı deneyimlerini aktarması gerekir."
Başbakan Ecevit'in, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in MGK'daki tavrını eleştirirken, Demirel'le olan ilişkilerini örnek göstermesiyle, benzeri bir yaklaşımı Demirel de gösteriyor...
Çankaya'da kaldığı yedi yıl boyunca, Türk siyasi yaşamanın zıt kutuplarında en uzun süre kalmış iki ters siyasi akımın liderleri olarak gösterdikleri uyumlu çalışmanın yeni siyaset ve devlet adamlarına ders olması gerektiğini düşünüyor.
Demirel, siyasetin felsefesine giriyor...
"Adama" diyor, "dünya kadar laf edersin, yarım saat sonra karşılaşırsın ve el sıkışırsın. Dersin ki, 'sana bugün dünyanın lafını söyledim'. Siyaset budur. Bunda küslük olmaz."
Bugün yapılacak Milli Güvenlik Kurulu toplantısı için ise Demirel'in yaklaşımı şu:
"MGK, Türkiye'nin en düzgün çalışan kurumlarından biridir. Anayasal bir kurumdur. Her ay toplanması gerekir. Toplanmazsa ne olur? Anayasa'da bir yaptırımı yoktur ama moral yaptırımı vardır."
Demirel, siyaset ve MGK ile ilgili yaklaşımlarından Sezer ve Ecevit için çıkan mesaj şu:
"El sıkışın. Geçin."
Herkesin dileği bu yönde...
Ancak, "el sıkışıp, geçmek" Türkiye'nin yaşadığı dalgalanmanın nedenlerini ortadan kaldırır mı?
Bize göre kaldırmaz...
Dün de vurguladığımız gibi işin esasına eğilmek ve çözümü esasta aramak gerekir.
Cumhurbaşkanı Sezer, olaylı MGK'daki tavrıyla ortaya bir iddia koymuş durumdadır. Şimdi, bu iddiasına uygun olarak elinde Beyaz Enerji, Halk Bankası ve yargının engellenmesi konularında, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Cumhur Ersümer ve Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan hakkında ne kadar bilgi ve belge varsa Başbakan'a vermeli ve gereğinin yapılmasını istemelidir.
Başbakan Ecevit de, Sezer'den bu tavrına neden olan bütün bilgi ve belgeleri vermesini istemelidir.
Yoksa, Devlet Denetleme Kurulu, "Amerika'yı yeniden keşfetmiş olur" ki, bu da toplumda yükselen yolsuzlukla mücadele dalgası Çankaya ile hükümet arasında takım tutmaktan öteye gitmez...
Türkiye'nin ise böyle bir "takım yarışı"na tahammülü yoktur...