Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş bir gerçeğin altını çizdi:
- Her partiye bir banka olmaz! Bir kamu bankası bir partiye bağlı, öbür kamu bankası bir başka partiye bağlı, böyle bir düzen içinde artık gidemeyiz. Bunu kökünden halletmeliyiz.
Elbette bir bankayı bir parti yönetirse olacağı budur. Türkiye'de kamu bankalarının nasıl kullanıldığı ortada. Bugün bankacılık sektörünün en ağır sorunlarından birini kamu bankaları oluşturuyor.
Siyasi çıkar bankacılığı, eş - dost bankacılığı, nüfuz bankacılığı yıllarca Türkiye'de "çağ atlamak" biçiminde alkışlandı.
Sistem tıkandı, bıçak kemiğe dayandı.
Ancak kamu bankaları kadar, Fon'a devredilerek kamusal nitelik kazanan bankalar sorunu da bir başka gerçeği ortaya çıkardı. O da, her partiye bir banka olmayacağı gibi herkese de bir banka devrinin artık kapanması gerektiği.
Fon'a alınan bankalarla ilgili raporlar, buradaki durumun kamu bankalarından da daha ağır olduğunu ortaya koyuyor.
Kamu bankalarını siyasilere terk eden sistem her önüne gelenin banka kurduğu veya satın aldığı bir sistemi de paralel yürüttü bugüne kadar. Mevduata yüksek faiz vererek halktan kolayca para toplayan bu küçük bankaların sahibi kişi, aile veya firmaların, halkın mevduatını nasıl babalarının parası gibi boşaltıp yediklerini gözler önüne serdi.
Bu yetmiyormuş gibi kamu bankalarından da kendi bankalarına siyasi nüfuzla aktarılan paraları da aynı şekilde iç ettikleri de anlaşıldı.
Soyulduktan sonra, cami avlusuna çocuk bırakır gibi Fon'un kapısına bırakılan içi boş bankalar devletin sırtında, kamu bankalarıyla birlikte ikinci bir yük oluşturuyorlar.
Bu da gösteriyor ki Türkiye, kamu bankacılığını tasfiye ederken veya siyasi nüfuz alanından çıkarırken, her zengine veya zengin görünene de banka kurma ve satın alma, dolayısıyla istediği zaman vatandaşın parasını çeşitli yöntemlerle kendi cebine aktarmanın yollarını da artık kesin olarak kapatmalı. Kapatmalı ki, bankacılık, devleti ve halkı soyup ortadan kaybolma faaliyeti olmaktan çıkıp, gerçek işlevine dönebilsin...