Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile Başbakan Ecevit arasında Milli Güvenlik Kurulu'nda patlak veren krizden sonra, Çankaya'nın "yolsuzlukların üzerine yeterince gidilmiyor" mesajının altında Beyaz Enerji Operasyonu ile Halk Bankası'yla ilgili iddialar bulunduğunu ve bu iki konunun açıklığa kavuşturulması gerektiğini vurgulamıştık. Cumhurbaşkanı Sezer'in elinde bu konuda bilgi veya belge varsa bunu Başbakan Ecevit'e iletmesi gerektiğini, normal işleyişin böyle olduğunu belirtmiştik.
Bu yöndeki yazımız üzerine bir süre önceye kadar Halk Bankası'yla ilgili bakan olarak Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan aradı ve açıklamalarda bulundu.
Özkan'ın ilk itirazı şu oldu:
"Olaylı MGK'dan sonra basına yansıyan ve Cumhurbaşkanı Sezer'in Halk Bankası ve dolayısıyla benimle ilgili eleştiriler yaptığı veya imalarda bulunduğu yönündeki haber ve yorumların gerçekle bir ilgisi yoktur. Yarım kalan Milli Güvenlik Kurulu Toplantısı'nda Cumhurbaşkanı ne benimle, ne de Halk Bankası'yla ilgili bir konuşma yaptı. Böyle bir konu hiç gündeme gelmedi. Bu nedenle bu tür haber ve yorumlar nereden çıkıyor anlamıyorum. Sanıyorum siyasi bir oyun oynanıyor."
Başbakan Yardımcısı Özkan, Halk Bankası'yla ilgili olarak da şu bilgileri verdi:
"Ben zaman zaman ortaya atılan iddialara karşı resmi bilgiler içeren açıklamalar gönderdim. Ben göreve geldiğimden bu yana bir kez olsun Halk Bankası Genel Müdürü'nü aramış ve şu krediyi verin, şunu vermeyin, şunu tahsil edin, bunu etmeyin diye bir talimat vermiş değilim. Bunu Halk Bankası Genel Müdürü de bilir. Tek kuruşluk bir işim olmamıştır. Tek kuruşluk bir takibim de olmamıştır. Banka, bankacılık kuralları içinde profesyonel yöneticileri tarafından yönetilir. Basında sık sık konu edilen Şevket Demirel Grubu'na verilen kredilerin de benimle alakası yoktur. O krediler bu hükümet göreve başlamadan önce verilmiştir. Benim göreve gelmemden sonra kredi verilmemiştir. Ayrıca ben bu işlere hiç karışmadım. Bankacılığın kuralları ne ise o uygulanmıştır. Halk Bankası'nın hesapları ortada. Her yıl muntazaman denetleniyor. İsteyen gelsin istediği gibi denetlesin."
Özkan, kredi verilmesi prosedüründe ilgili bakanların bulunmadığını, onay merciinin de bakanlık olmadığını anımsattı ve şöyle devam etti:
"Ben görevi devraldığım gün, Genel Müdürü çağırdım ve bankanın kuruluş amacına da uygun olarak esnaf kesimine hizmet etmesi gerektiğini vurguladım. Yasalar ve bankacılık kuralları ne gerektiriyorsa ona göre çalışması gerektiğini, onun dışında benim bankayla bir işimin olmayacağını kendisine ilettim. Ayrıca o zaman bankalar yeminli murakıbı olan Recep Önal Bey'e banka hesaplarını özel olarak incelettim ve görevi öyle devraldım."
Hüsamettin Özkan, Halk Bankası'nın bankalar yeminli murakıpları ve Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu tarafından yapılan denetlemelerinde yasalara uygun bulunmayan işlemleriyle ilgili olarak da gerekli işlemin yapıldığını ve denetim elemanlarının öngördüğü konuların da savcılığa intikal ettirildiğini anımsatıyor.
Bu açıklamalarıyla Hüsamettin Özkan, bütün iddialara karşı bir anlamda "hodri meydan" diyor ve her türlü denetime açık olduğu mesajını veriyor.
Şu anda Halk Bankası çifte denetim altında. Bankada, Bankacılık Üst Kurul'u Başkanı Zekeriya Temizel'e bağlı bankalar yeminli murakıpları denetim ve incelemelerini sürdürüyorlar. Bu çalışma henüz tamamlanmadı. Ayrıca Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e bağlı Devlet Denetleme Kurulu elemanları da bankaya bir yazı göndererek denetime başlayacaklarını bildirmiş durumdalar. Bugünlerde bu çalışma da başlayacak. Genel Müdürlük'te Sezer'in göndereceği denetim elemanlarına çalışma yeri hazırlanıyor. Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu'nun gönderdiği yazıda, bankanın genel durumu ve geriye doğru 5 yıllık krediler hakkında bilgi verilmesi isteniyor. Böylece hem Temizel, hem de Sezer, Halk Bankası'nı ayrı ayrı denetletmiş olacaklar.
HALK Bankası Genel Müdürü Yenal Ansen de bankanın rutin olarak her yıl denetlendiğini, bankada sürekli yeminli murakıpların çalıştığını belirterek şu bilgiyi verdi:
"Denetim raporlarımız ortadadır. Onların gereği de yapılmıştır. En sık konu edilen Şevket Demirel grubuna verilen krediler ise bankacılık kuralları içinde verilmiş ve yine o kurallar içinde takip edilmiştir. Bu grubun 4 firmasına verilen krediler l994 - 1995 - 1996 yıllarında verilmiştir. 1997 yılı başından itibaren ekonomik koşullar değişmiş ve firmalar incelenmiş ve o tarihten sonra kredi verilmemiştir. Ayrıca tahsilata geçilmiş ve bu gruptan 1997 - 1998 - 1999 ve 2000 yıllarında 50 milyon dolar faiz ve kur farkıyla birlikte tahsil edilmiştir. Tahsilat devam etmektedir. Sayın Özkan döneminde kredi verilmemiştir."
Ansen, yine gündemde konu edilen "görev zararı" konusunda da şu bilgiyi verdi: "Görev zararı denilen olay, hükümetlerin kararıyla esnafa piyasa faizinin altında faizlerle kredi verilmesidir. Piyasa faizinin yüksek olduğu dönemlerde düşük faizle esnafa kredi verilmezse hepsi batar. Bankanın amacı esnafa destek olmaktır. Düşük faizle esnafa verilen kredi nedeniyle ortaya çıkan banka zararının Hazine'ce ödenmesi gerekir. Hazine bu farkı garanti ettiği için görev gereği bu krediler verilir."
Ansen sözlerine şöyle devam etti: "Ancak 1992'den bu yana Hazine görev zararlarını ödemediği gibi, bir de Maliye tahakkuk ettirdiğimiz faiz üzerinden vergi alıyor. Banka çifte zarara giriyor. 1992'den bu yana faizleriyle birlikte oluşan görev zararımız 6 katrilyon liradır. Bu alacağımız için üstüne ödediğimiz vergi de 150 trilyon liradır. Görev zararı yönetim hatasıyla ortayla çıkan bir zarar değildir."
Ankara'da tartışmaların odak noktasını, bankacılık krizi oluşturuyor. Gecelik faizlerin çılgınca yükseldiği ve yüzde 7500'lere vardığı salı gecesi ne oldu?
Bankacılık kaynakları o gece, Ziraat Bankası, Halk Bankası ve fondaki bankaların Merkez Bankası'ndan 7.5 milyar dolar talep ettiklerini, Merkez Bankası'nın programı bozmamak için bu parayı vermediğini, bu durumda söz konusu bankaların özel bankalara, onların da yabancı bankalara taahhütlerini yerine getiremediklerini ve sistemin kilitlendiğini belirtiyorlar.
Bu arada para bulabilmek için çılgın faiz oranlarının ortaya çıktığını ve bu durum nedeniyle 10 milyar dolar civarında faiz ödendiğini vurguluyorlar ve soruyorlar:
- Peki bu faizi kimler aldı?
Yanıtları ilginç:
- Paradan para kazananlar. Bunların içinde sendikalar, odalar ve birkaç kişi var. Spekülasyonla para kazanan bu kişilerin yanında, elinde fon bulunduran sendikalar dahil bütün kurumlar o gece para kazandılar.
- Yüzde 7500 faizle para kazanmak pek normal bir yol değil. Bu bir anlamda "gabin"* sayılır. Devlet bu kazancı vergilemeyi düşünmelidir. Böylece o gece ortaya çıkan fahiş kazançların bir bölümü bütçeye bütçeye geri döndürülmüş olur. Maliye Bakanlığı'nın dikkatine sunulması gereken bir yaklaşım.
Bu formülün, ilgili çevrelerde yüksek sesle dile getirilmeye başlandığı da dikkat çekiyor.
Bakalım çifte denetimden ne sonuçlar çıkacak.
(*) Gabin: Sözleşmelerde iki tarafın yükümlülükleri arasında fahiş fark bulunmasına, bir tarafın çaresizliğinden "aşırı" yararlanılmasına gabin denir.