“Dayan kitap ile...”

20 Eylül 2020

Ayfer Tunç’un yeni romanı “Osman” ile beş muhteşem gün geçirdim. 500 sayfalık romanı günlere böldüm. Aslında bir bütün gün ve gecede bitirmek de mümkündü ve uykusuzluğa değerdi ama bu her romanda başıma gelmeyen tarifsiz güzellikteki okuma deneyiminin tadını uzun uzun çıkarmak istedim. Gece yatarken son düşündüğüm Osman’dı. Sabah kahvemi hazırlarken ilk aklıma gelen yine Osman. Ben “Osman”ı çok sevdim. Tunç’un “Yeşil Peri Gecesi”nden tanıdığım Osman’ı da. Onu anladım.

Kitap, bir caz barda piyanistlik yapan Osman’ın gece bar çıkışı, karşıdan karşıya geçerken bir kamyonun çarpması sonucu ölmesiyle başlıyor. Kitaptaki yazar anlatıcı, sahaflarda bulduğu Osman’ın birkaç defterinden o kadar etkileniyor ki onun hikâyesini yazmaya karar veriyor. Defterler, sayfalarının arasında bulduğu mail çıktıları, notlar rehberlik ediyor anlatıcıya. Okuduklarının izini sürerek Osman’ın yakın çevresine ulaşıyor, onlarla söyleşiler yapıyor. Velhasıl biz,

Yazının Devamı

Atatürk ve geometri

6 Eylül 2020

Mesaha-i sathiyye, müselles-i muhtelifül, zaciyetan-ı mütekabiletan-ı dahiletan, murabba, mütevazi-l-adla, şibh-i münfarih... Bu kelimelerin her biri birer geometri terimi olup Türkçe karşılıkları sırasıyla alan, çeşitkenar üçgen, iç ters açı, kare, paralelkenar, yamuk... Peki, bu son derece anlaşılır, kullanışlı Türkçe çevirinin arkasında yatan ismin Mustafa Kemal Atatürk olduğunu biliyor muydunuz?

Aslında her şey 1932 yılında Türk Dil Kurumu’nun kurulmasıyla başlıyor. Kurum ilk kurultayını aynı yıl gerçekleştiriyor. Bir yığın sorun masaya yatırılıyor. Bunların başında da dilde kullanılacak terimler geliyor. Amaç yazı dilini yabancı dillerden kurtarmak, öğrenmeyi kolaylaştırmak. Bilim, sanat, fen alanlarındaki teknik terimleri Türkçeleştirmek. Çünkü evde Türkçe konuşan çocuk okula gittiğinde bambaşka bir dille karşılaşıyor, onu öğrenmekte zorluk çekiyor. Okuryazarlık oranını düşüren en büyük etkenlerden biri de bu. Oysa Dil Devrimi’nin hedefi ülkede okuma yazma bilmeyen

Yazının Devamı

Besleme olarak var olabilmek

30 Ağustos 2020

Reyhan, Nurhan ve Havva. Üç kız kardeş onlar. Artvin’de dağların eteğine kurulmuş bir köyde babalarıyla birlikte yaşıyorlar. Reyhan 20’lerinde. Nurhan 15 olmalı. Havva da olsa olsa 12. Yani üniversite, lise ve ortaokul çağlarındalar. Fırsat eşitliğinin olduğu bir dünyada yaşasalardı öğrenci sıfatı taşıyacaklardı. Ama onların tek kimlikleri var: Besleme.

Anneleri öldükten sonra, çocuk denecek yaştayken babaları üçünü de kasabada farklı ailelerin yanına vermiş. Ev işleriyle ilgilensinler, çocuk baksınlar biraz da adap öğrensinler diye. Reyhan hamile kalınca geri gönderilmiş baba evine. Apar topar köyün yarım akıllı çobanıyla evlendirilmiş. Nurhan, evin oğlunu altına yapıyor diye dövdüğü için kovulmuş. Aralarında nispeten daha uyumlu olan Havva. Ama onun sonu da farklı olmamış; o da geldiği yere geri yollanmış. Üç kız kardeş yeniden bir aradalar. Taşra sıkıntısının kucağında. Ki onun kollarından inip gitmek istiyorlar; biri Ankara’daki teyzesine, diğerleri besleme gittikleri evlere. Ayağı fena vuran dar bir ayakkabıyı

Yazının Devamı

Müzik zaten anlatır her şeyi

23 Ağustos 2020

Bu hafta evde hep “Attila Özdemiroğlu Besteleri” çaldı. 2016’da kaybettiğimiz bir müzik dehasının 60 yıllık sanat hayatından seçilen şarkılardan oluşan albümün alt başlığı “Müzik zaten anlatır her şeyi”. Sözlerinde Aysel Gürel’den Murathan Mungan’a, Sezen Aksu’dan Şanar Yurdatapan’a çok sayıda güçlü kalemin imzası olan şarkılar hayatımın çeşitli dönemlerine unutulmaz anılar bırakmış. Besteler ve sözler kol kola girip, kimi bir dönemin kırık acısına iyi gelmiş, kimi bir tutam yaşama sevinci olmuş.

Ama bu kez, sözlere değil, müziğe vererek dikkatimi, dinledim şarkıları. Besteleri dinledim. Albüm doğru söylüyordu, müzik zaten anlatıyordu her şeyi.

“Kalbim Ege’de Kaldı” misal. Ege, zeybek oynuyor sanki. Sonra dönüp sirtaki yapıyor. Hayata bir kere gelmişiz cümlesinin altını çiziyor. Hafifliyorum. Buzlu su içmek gibi kana kana, ağzın dilin kurumuşken. Göz kırpıyorum acısına, kederine. Geldiği gibi gider biliyorum.

Sezen Aksu’nun güzel

Yazının Devamı

Kadın, müzede sahnedeydi

16 Ağustos 2020

Kadına şiddet gibi kapanmasına bir türlü fırsat verilmeyen yaraya sanat yoluyla şifalı bir dokunuş da Sakıp Sabancı Müzesi’nden geldi. 7-15 Ağustos tarihleri arasında Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’nin (SSM) ve Sabancı Vakfı’nın katkılarıyla düzenlenen Müzede Sahne etkinliğinin dördüncüsü “Adı Sanı, İsmi Cismi” başlığıyla topyekûn kadın temasını işliyordu. 

2016’dan bu yana Emre Koyuncuoğlu’nun sanat yönetmenliğini üstlendiği Müzede Sahne tematik bir gösteri sanatları festivali. Bu yılki temanın kadın olarak belirlenmesinde amaç pandemi döneminde, evlere kapanılmasıyla birlikte artan şiddete maruz kalan, zorlanan, tehdit altında yaşayan ve hayatını kaybeden kadınların sesi olmaktı. Öte yandan etkinlik bununla kalmadı, mesleki alanda özel tiyatroları temsilen tiyatro sektöründeki üretim ve uygulama süreçlerinin iyileştirilmesi ile profesyonelleşmesini hedefleyen Tiyatro Kooperatifi’ni destekledi. Pandemide ağır darbe alan sahne sanatlarına anlamlı bir katkı sundu.

SSM’in

Yazının Devamı

‘Seni her şeyden çok seviyorum’

2 Ağustos 2020

Gazete eklerinin geleneklerinden biri de bayram söyleşileridir. Bir ünlüyle bayram hakkında konuşulur, unutamadığı bayram anıları, bayram mesajları sorulur, bilirsiniz. Çoğunlukla o dönemin popüler bir ismiyle yapılır bu söyleşiler. Bazen, yaşını almış, dolu dolu yaşamış bilge kişilerle görüşülür, onların bayram hikâyelerine yer verilir. Milliyet Hafta Sonu eklerinde biz de aynı çalışmalardan çok sayıda yaptık, yıllar içinde. Geçtiğimiz pazartesi haftalık toplantımızda bayram söyleşisi için isimler havada uçuştu yine. Ama bir türlü karar veremedik. “Gelin bu kez bir çocukla konuşalım. Bugünün çocukları bayramı nasıl yaşıyor öğrenelim” dedim. Ekranın çocuk yıldızlarının listesini çıkardık. İlk tercihimiz oyunculuğuyla büyüleyen 9 yaşındaki Beren Gençalp’ti. Özlem Ülkü, Beren’le şahane bir söyleşi yaptı. Bugün Milliyet Pazar’da okuyabilirsiniz.

‘Sıkıcı bir teklif’

Bayramın ilk günü bahçede Beren’in söyleşisini

Yazının Devamı

Kızları da babalarına iyi gelir

26 Temmuz 2020

"Sahip olmak” dürtü-süyle çıkılan yollar günün birinde ille de çıkmaz bir sokakta bulur kendini. Parımız olur, arabamız olur, 80 metre kare evimiz 160 metrekare olur, parlak bir kariyerimiz, çevremizde insanlarımız, eğlencenin bini bir para, her türlü konforumuz… Her birine sahip oluruz. E hani bir süre de idare eder bunlar bizi. Ama içinde ‘olmak’ fiili olmayan kırık cümleler cam gibi batar eninde sonunda. Çıkmaz sokağın bitimindeki duvarla göz göze gelince. Modern insanın yalnızlığı diyoruz buna süslü bir tarifle. Yabancılaşma duygusu. Parayla saadet olmaz klişesi. Ama konu derin.

O kadar çok ki bu profilden. En çarpıcılarından birine 2010 yapımı Sofia Coppola’nın yönettiği Venedik’te Altın Aslan’ı alan “Başka Bir Yerde”de rastladım bu hafta. MUBİ sağolsun, vaktiyle kaçırdığım filmleri, sinemayı çok özlediğim bu pandemi günlerinde altın tabakta servis ediyor.

Filmde Hollywood yıldızı Johnnie Marco (Stephen Dorff) ile tanışıyoruz. Dünyaca ünlü bir oyuncu. Çok

Yazının Devamı

Edebiyatın Kurşuni yası

15 Temmuz 2020

Dün sabah, “Ölmeye Yatmak diye roman yazdım, şimdi ölmemeye yatmış gibiyim, çok sıkıldım” dediği hayata, 91 yaşında gözlerini yumdu Adalet Ağaoğlu. Yaşlılığa bağlı akciğer, kalp ve son olarak çoklu organ yetmezliği nedeniyle. Cenazesi bugün memleketi Ankara’da Kocatepe Camii’nde kılınacak öğle namazına müteakiben Cebeci Asri Mezarlığı’nda Lacivert’inin yanına defnedilecek. Türk edebiyatının Kurşuni yası başlayacak

Köroğlu’nun atının nalının düştüğü, o gidince alınıp duvarına asıldığı handan adını alan, Ankara’ya 160 km mesafedeki Nallıhan’da 23 Ekim 1929’da bir kız çocuğu gelir dünyaya. Kumaş tüccarı Hafız Mustafa Sümer ile İsmet Sümer kızlarının adını Adalet koyarlar. Esnaf, o çarşıdan geçerken arkasından ‘Adalet, hürriyet, yaşasın millet’ diye  marş okur, küçük kızın ayaklarını birbirine dolaştırır. İsmiyle müsemma bir hayatı olacak, ileride o adımlarını bir daha hiç şaşırmayacaktır. Daha bebek yaşta bile içine içine ağlayan, öyle ortalığı

Yazının Devamı