“Ben yalnızlığımı gözlerim gibi taşıdım”

31 Ocak 2021

İnsanın kadim meselele-rinden biri de yalnızlığı. Oysa çoğunluğun mesele olarak gördüğü bu kavram çok da kıymetlidir, doğru yaşandığında. Gülten Akın “Dağ Havası” şiirinde şöyle der:

Ben yalnızlığımı gözlerim gibi taşıdım

Unutmak olmazdı unutmadım

Ben garip çingene oh olsun

Parlak tüylerinden önce tavusun

Çirkin bacağından haberli

Kendimi zorla onardım unutmadım

Çirkindi ellerim inceliğim yoktu

Yazının Devamı

Hüzün romanından vahşet filmine

24 Ocak 2021

Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) üyeleri 2020’de Türkiye’de sinemalarda vizyona giren tüm yabancı filmler arasında Vaclav Marhoul’un, Jerzy Kosinski’nin “Boyalı Kuş” romanından sinemaya uyarladığı aynı adlı filmi yılın en iyi filmi seçti. “Boyalı Kuş” edebiyat tarihinin en hüzünlü hikâyelerinden birini bir çocuğun gözüyle alabildiğine naif, incelikli anlatan güçlü bir romandır. Anlatılan hikâye ağırdır ama Kosinski bunu bir duygu sömürüsüne dönüştürmeden, ustalıklı bir dilin zenginliğinde, insan psikolojisinin izini sürerek kaleme alır.

Roman 1939 yılı sonbaharında başlar. İkinci Dünya Savaşı’nın ilk haftalarında Orta Avrupa’nın büyük şehirlerinden birinde yaşayan altı yaşında bir erkek çocuk, annesi ve babası tarafından savaştan korunmak üzere uzak bir köye gönderilir. Önce yaşlı bir kadının evinde kalır. Ama kadın iki ay sonra ölür. Bu ölümü takiben ortada kalan çocuk dört yıl boyunca köy köy dolaşır. Sarı

Yazının Devamı

Yeni şeyler söyleyen eski filmler

17 Ocak 2021

Pandemi nedeniyle evde geçirdiğim zamanı kaliteli kılan platformlardan biri de MUBİ. İzlemediğim, izlemeye fırsat bulamadığım birçok filmi MUBİ’de görme imkânım oldu. Tek sorun, hangi filmi izlesem diye başına oturduğumda seçim yapmamın en az bir saati alması. Öyle devasa bir çeşitlilik var ki insan gerçekten seçmekte zorlanıyor. Bir de nedense, “Hadi bilmediğim bir yönetmen keşfedeyim” derken sık sık daha önce gördüğüm, çok sevdiğim filmlere dönüyorum. Geçen hafta Ingmar Bergman’ın “Yaban Çilekleri”ni izledim. Ölüm hakkında çekilmiş ‘en iyi’lerden biri olan bu filmi yeniden izleyebilmek büyük lükstü. Bazı kitaplar farklı yaşlarda yeniden okunmalı, bazı filmler de yeniden izlenmeli diye düşünürüm hep. Pandemi boyunca nefesini hep ensemizde hissettiğimiz ‘ölüm’ün ardından “Yaban Çilekleri”ni izlemek gibi. Eski bir filmin yeni şeyler söyleyebileceğine şahit oluyor insan.

Yine bu hafta MUBİ’de gezinirken Krzysztof

Yazının Devamı

Geleceğin cesur kadınları için

10 Ocak 2021

Ne güzel bir kadındı Gülriz Sururi. İsmiyle müsemma; gül saçan, güller dağıtan, gerekli gördüğünde dikenini de sakınmayan. Bir modern zamanlar bilgesiydi. İnsan olmanın temel meselelerini çok genç yaşta çözmüş, derinlik bilgisi alıp başını yürümüştü. Hayat bilgisi defterinin sayfalarındaki hikâyeler paha biçilmezdi. Renk skalasının her tonuna hâkimdi anlatısı. Bazen de kara kalem çalışırdı. Kıldan ince, kılıçtan keskindi yolu. Yol arkadaşları bunu bilirdi. Küsmek, darılmak olmazdı.

Onu “Keşanlı Ali Destanı”nda izlediğimde hayran olmuştum. İlk anı kitabını okuduğumda daha da katlanmıştı bu hayranlık. Gel zaman git zaman, söyleşiler yapma imkânım oldu kendisiyle. Daha sonraları onunla aynı sofrada bulunma şansına eriştim. “Gülriz Sururi der ki” diye başladığım çok özel cümleler hediye etti bana. Onu tanımak hangi kuşaktan olursanız olun büyük bir lütuftu. Ben payıma düşeni yaşadım. Sırada bizden sonrakiler var. İki yıl önce bir yılbaşı gecesi sessizce veda edip gitmek

Yazının Devamı

Bayan Rottenmeier’den öğrendiklerim

27 Aralık 2020

2020 ahir ömürlerimizin en unutulmaz yılları listesine girdi bile. Kendisinden çok şey öğrendik. Ama kabul edersiniz ki öyle kalplerimizde taşıyacağımız şefkatli öğretmenlerden değildi. “Heidi”deki Clara’nın mürebbiyesi Bayan Rottenmeier gibiydi daha ziyade. Soğuk yüzlü, monoklunun ardındaki gözleri şiddetle bakan, sert, acımasız, soğuk, renksiz, duygusuz... Ama iyi bir öğretmendi hiç kuşkusuz. Güleç, babacan Noel babaların getirdiği ışıltılı, merhamet dolu birçok yıldan daha fazla bilgisi vardı hayata dair. Başımıza kaka kaka, bağıra çağıra, sopasını sakınmadan aktardı her birini. Buradan hareketle Milliyet Pazar ekinin kapağını “2020’den ne öğrendik?” konusuna ayırdık bu hafta sonu. Sağlıktan spora, edebiyattan sinemaya farklı alanlardaki 30 kişiye bu soruyu yönelttik. Ortaya altı çizilesi, hepimiz için ders niteliği işlevi görecek cümleler çıktı. Okumanızı isterim.

Haberi yayına hazırlarken aynı soruyu kendime de yönelttim. Siz de bunu yapın. Söz uçar yazı kalır; mutlaka yazın. Ben de yazdım. Yılın

Yazının Devamı

Özel bir yeni yıl hediyesi

20 Aralık 2020

Okunup kütüphaneye kaldırıldıktan sonra zaman zaman okurunun aklına düşen kitaplar vardır. Bir ses, bir koku, hatırlanmış olan bir anı çağırır onu. Kitap ve okur yeniden buluşur. Bu buluşmalardan birini bu hafta Pascal Quignard’ın yazdığı “Dünyanın Bütün Sabahları” ile yaşadım. İlk kez 1992’de üniversiteyi bitirdiğimde okumuştum. O gün bugündür kütüphanemdeki has bahçenin en kıymetlilerindendir. Zaman zaman elime alır, sayfaları arasında dolaşır, altını çizdiğim satırları okur, onunla yeniden bir araya gelmenin mutluluğunu yaşarım. Bu hafta da böyle oldu. Aslında aklımdan geçen, yeni yıla girerken bir hediye kitap önerisi yapmaktı. Art arda çok sayıda kitap geçti aklımdan. “Dünyanın Bütün Sabahları” da onlardan biriydi. Alain Corneau tarafından filme çekildiğinden bir de DVD’si vardı. İkisi birlikte şahane bir yeni yıl hediyesi olurdu. 

Kitap, 17. yy’da yaşamış besteci ve viyola sanatçısı Sainte Colombe ve öğrencisi Marin Marais’nin arasındaki müzikal ilişkiyi ele alıyor.

Yazının Devamı

‘Gerçek önemsiz değildir’

13 Aralık 2020

İstanbul Film Festivali’nin “Eşit Bir Hayat: Aralık Seçkisi”nde yer alan filmlerden biri de “Margaret Atwood / Sözcüklerin Gücü”ydü. 2020 San Luis Obispo’de En İyi Belgesel Ödülü’nü alan, Nancy Lang ve Peter Raymont’un yönettiği film Nobelli yazar, şair, düşünür ve aktivist Margaret Atwood’un yaşamına odaklanıyor. Her bir odakta sözcükler merkezde. Sadece yaşamı hakkında bilgi almakla kalmıyor, kelimelerindeki görkemin gücüne de tanıklık ediyoruz.

İlk romanı bir karınca hakkında

Türkiye’de genel olarak “Damızlık Kızın Öyküsü” adlı distopyasıyla bilinen Kanadalı yazar, 18 Kasım 1939 Ottawa doğumlu. Belgeselde “kültürel ve edebi bir rock yıldızı, uluslararası bir hazine” şeklinde tanımlanırken, Kanada edebiyatının kurucu annesi olduğuna da vurgu yapılıyor. Annesi ilkokul öğretmeni olan yazarın babası orman böcekbilimcisi. Daha altı aylıkken ormana götürülüyor. 81 yıllık hayatında doğanın başrollerden birini kapmasının nedeni de bu olsa gerek.

Yazının Devamı

Sizin makara oyununuz ne?

29 Kasım 2020

Freud’un en tartışmalı makalesi hiç kuşkusuz “Haz İlkesinin Ötesinde”dir. 1920 yılında yayımlanan bu makalede, o döneme kadar ruhsallığın temel ilkesi olarak ‘haz ilkesi’ni kabul eden Freud, başka ilkelerin de var olabileceğini sorgular. Ve iki yeni kavram ortaya atar: Yineleme zorlantısı ve ölüm dürtüsü. Psikanaliz dünyası ikiye bölünür. Freud’a katılanlar ve katılmayanlar. Büyük tartışmalar çıkar.

Bu yıl psikanalitik dürtü kuramında dönüşüme neden olan “Haz İlkesinin Ötesinde” adlı bu çığır açan makalenin yayımlanışının 100. yılı. Bu vesileyle, dünyadaki psikanaliz dernekleri ve gruplar toplantılar düzenleyip makale üzerinde tartışmalar yapıyor, kitaplar yayımlıyorlar. Psikanalist Talat Parman da bu tartışmalara Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan “Freud’un Makara Oyunu / ‘Haz İlkesinin Ötesinde’ metninin çağrıştırdıkları” adlı kitabıyla katkı sunuyor.

Freud, makalesinde bir makara oyunundan söz eder. Bir buçuk yaşında bir

Yazının Devamı