Aşka nefes aldırmak

23 Mart 2014

Felsefeci Wilhelm Schmid’in kitaplarıyla bu yılın başında tanıştım. İletişim Yayınları’ndan çıkan ve mutluluk dayatmasını hallaç pamuğu gibi attıran ‘Mutsuz Olmak’ adlı kitabıyla ilgili ocak ayında bu köşede bir de yazı yazdım. Ben hala herkese o kitabı tavsiye ederken, geçtiğimiz hafta yeni bir kitabı daha çıktı Schmid’in; yine İletişim Yayınları’ndan, yine çevirinin medarı iftiharlarından Tanıl Bora’nın Türkçesiyle. Kitabın adı ‘Aşk’. Alt başlığı ise ‘Neden Bu Kadar Zordur ve Yine de Nasıl Mümkün Olur?’
Bir kere daha baştan aşkın tek tip bir tanımı olmadığını söyleyerek tavrını koyuyor yazar. Ve diyor ki “Aşkın, hakikatini asla tam bilemeyeceğimiz bir şey olduğunu anladım... Aşk dediğin, aşk diye yorumladığındır”. Yani biz aşkı nasıl tasavvur ediyorsak, aşk o tasavvurun ta kendisi. Ama o tasavvurların da bedelleri var. Misal aşkın ‘saf uyum’ olduğuna inananlar için sonucun hayal kırıklığı olacağını söyledikten sonra peşinen, ekliyor: “Eğer sorun çıkarıyorsa aşk, neden yorumunuzu değiştirmeyesiniz?”
Peki var mı şöyle insanın canını çok yakmayacak, nispeten garantili bir yorum? Var! “Nefes alan aşk yorumu” diyor Schmid: “Aşk, nefes alamadığında boğulur. Aşk hep sadece aşk

Yazının Devamı

Cam, kadını anlatıyor

16 Mart 2014

Cama kadını anlattıran şahane bir sergi gördüm bu hafta. Galeri Apel’de açılan Selin Kohen Levi’nin ‘Cindrella Collection 2014’ adlı ilk kişisel sergisini.
Saçları ve kirpikleri dışında her şeyi camdan, güzel esmer bir kadın, bir resim defterinin ilk sayfasından bakarcasına karşılıyor bizi sergi girişinde. Hemen ileride bir butiğe girmiş gibi oluyoruz. Kadınların marka tutkularını ifade eden ve bu tutkuya eleştirel bir yorum getiren camdan ayakkabılar ve çantalarla dolu bir salon burası.
Sergide yer alan tüm kıyafetler, ayakkabı ve çantalar, kadınların güzellik algısında giyim kuşamın önemine göndermede bulunuyor. Bu biiir. İkincisi ve daha önemlisi markaların kadının kendisine değer katma arzusundaki yerine ve bu amaçla yaratılan görsel imajın kırılganlığına dikkat çekiyor. Zira sergideki her çalışma camdan, kırılabilir! Kadının kalitesini ‘markalar üzerinden’ tanımlayan kadınların ve hatta erkeklerin yanılsaması gibi: ‘Çok klas bir kadın, ayakkabısı şu marka, çantası da bu...’ Sevdiğim, beğendiğim bir ayakkabı ya da çanta X markasından olabilir ama kendimi beğenmek, sevmek için bu markaya ihtiyacım varsa durum vahim. Cindrella’nın hikayesi malum çünkü, bir gün saat 12’yi

Yazının Devamı

Evlilik ve ölüm korkusu

9 Mart 2014

Perde açılıyor ve karşımızda 30 yıllık evli bir çiftin yatak odası. Saat gecenin ikisi. Kadın, Leviva horul horul uyuyor, kocası Yona ise, saç baş darmadağın, yatakta oturmuş söyleniyor. O kadar mutsuz, o kadar mutsuz ki... “Koca bir yatakta birbirinin yüzüne nefesini üfleyerek yatmaktan daha aptalca bir şey yok,” diyerek, evlilik hakkında oyun boyu yapacağı birbirinden çarpıcı yorumlarının ilkini söylüyor. Hiçbir ortak noktaları olmadığının altını çizdiği karısının tasasız uykusuna sinir olup onu yataktan fırlatıyor sonra. Öyle gözü dönmüş. Hemen o an terk edip gitmek istiyor kadını. Zaten valizi de yatağın altında hazır bekliyor epeydir. Belli ki bu ilk terk etme girişimi değil: “Gidememekten duyduğum korku, beni bunca yıl sürükledi”.
Uykusundan, fırlatılma marifetiyle uyandırılan Leviva da bu evlilik sorgulamasına dahil oluyor. Önce Yona’yı vazgeçirmek için daha önce denediği tüm yöntemleri tekrarlıyor. Çocuklar da yuvadan uçmuş, birlikte yaşlanmak ne güzelmiş, bu saatten sonra Yona’yı kim ne yapsınmış, ama olsun son bir kez sevişsinlermiş... Yona sıkıntıdan patladı patlayacak: “Bir yerlerde hayat var ve ben ondan dışlanmışım!”
Musa Uzunlar’ın muhteşem bir performansla

Yazının Devamı

Anneler ve kızları

2 Mart 2014

Geçmişinde ve üyelerinin birbirleriyle olan bağlarında çözülmemiş çatışmalar yatan aileler bazen en tekinsiz kurumlardan biri olabiliyor. Cuma günü vizyona giren ‘August: Osage County’deki Weston Ailesi gibi. Beverly (Sam Shepard) ve Violet (Meryl Streep) Weston çiftinin kurduğu bu ailenin tüm kadınları nevrotik. Başta Violet olmak üzere, kızları Ivy (Julianne Nicholson), Barbara (Julia Roberts) ve Karen (Juliette Lewis)... Teyzeleri Mattie Fae (Margo Martindale) de öyle... Hatta torun Jaen (Abigail Breslin)... Bu nevrotik kadınlar, muhabbet kuşlarını öldürecek kadar sıcak bir ağustos günü, baba Beverly’nin ortadan kaybolmasıyla Oklahoma’daki aile evinde bir araya geliyor. Zira anne Violet’in desteğe ihtiyacı var; ağız kanseri ve aynı zamanda ilaç bağımlısı, o kadar ki, filmin ilk birkaç dakikasında gördüğümüz kocası Beverly ‘Eğlence için Xanax’ diyor, karısının aldığı onca ilacı alfabetik sıralarken.
Malum insan nereye giderse, sorunları da onunla birlikte yolculuk eder. Gelirken tüm sorunlarını da beraberlerinde getiriyor Weston Ailesi’nin kızları. Anneninki evin tamamına yayılmış, arada teyzeninkinin rüzgarına çarpıyor. Barbara, kendisini aldatan kocasının yarattığı

Yazının Devamı

Paha biçilmez sorular

23 Şubat 2014

Hayat” diyor Balkan Naci İslimyeli yeni sergisi “Arka Yüz/Back Side” için hazırlanan videosunda, “Suçluluk duygusundan kaçmak için kullandığımız aksesuarlarla, giysilerle dolaştığımız bir ironik defile gibi”. Sanatçıya göre, ayıplarımızı örtecek partnerler, kendimize attığımız yalanlar, sahte dostluklar da bu kaçıştaki eşlikçilerimiz, çoğu zaman podyumda düşmemize neden olan. “Suç” teması İslimyeli’nin en başat temalarından biri ve bu yeni sergisinde de baş köşeye oturuyor. Suç ve ‘yüzler’... Maskeli ve maskesiz yüzler, içerideki ya da dışarıdaki suçlular yahut suçsuzlar... Bu kavramları sorgulatan derin bir sergiye imza atıyor sanatçı, Nişantaşı’ndaki Bozlu Art Project’te.
Sergideki işleri iki grupta toplamak mümkün. İlkindekilerin temel malzemesi, Hitler Almanya’sı dönemine ait birtakım posterler. Hitler’in himayesindeki bilim adamlarının çizdiği erkek portreleri bunlar. Saf Alman ırkını diğerlerinden ayırt etmek için çizilmiş, kan donduran portreler! Kafataslarındaki farklılıkla ayırt edilen bu grafik tarzı portreleri dağıtıyorlar dönemin Almanya’sında insanlara, aman yanılmasınlar, ayrım yapmakta zorlanmasınlar diye. Balkan Naci, bir araştırma sırasında eline geçen bu

Yazının Devamı

Yas tutmak

16 Şubat 2014

Mutlu bir evlilik, güzel bir ev, yolunda giden bir hayat. Birbirini seven bir de çift... Derken çocukları ölür günün birinde, küçücük yaşta... Sinemanın sık sık kullandığı bu öykü kalıbını, 2011’de John Cameron’ın David Lindsay-Abaire’in oyunundan beyaz perdeye uyarladığı ‘Rabbit Hole/Tavşan Deliği’nde de izlemiştik. Anne Becca’yı Nicole Kidman, baba Howie’yi Aoran Eckhart canlandırıyordu. Hatta Kidman bu filmdeki rolüyle aynı yıl Oscar’a aday olmuş, ne var ki ödül ‘Black Swan’daki performansıyla Natalie Portman’a gitmişti.
Abaire’in metni bugünlerde Tiyatro YanEtki tarafından Serkan Üstüner rejisiyle sahneleniyor. Becca’yı Melike Güner, Howie’yi Faruk Barman, Becca’nın annesini Füsun Erbulak, kız kardeşini Öykü Başar, çiftin oğulları Danny’e arabasıyla çarpan genci Yağız Can Konyalı oynuyor.

Yoğun bir acı...
Oyunu Asmalı Sahne’de gördüm. Bir apartman katındaki salonda, iki sıra halinde oturan 30 izleyiciydik. Küçük salonlardaki büyük işlerden biri ‘Tavşan Deliği’. 4 yaşındaki oğullarını sekiz ay önce kaybetmiş bir anne ve baba... İkisi de yas tutuyor. Becca, aylar önce donup kalmış sanki. Üzerini kaplayan buz tabakası biraz çözülmüşse de salondaki herkese geçiyor

Yazının Devamı

Ayşe Kulin ve faşizm

9 Şubat 2014

Son birkaç gündür faşist diye damgalanıp yerden yere vurulan Ayşe Kulin’in bu hafta yayımlanan kitabı ‘Hayal’i yeni bitirdim. ‘Hayal’ kabaca, kâğıt parasını cebinden verip bastırdığı ilk öykü kitabından Ayşe Kulin’i bugün Türkiye’nin en çok satan yazarlarından biri yapan diğer kitaplarına uzanan 30 yıllık yazarlık kariyerini anlatıyor. Erken yaşta evlenip dört çocuk sahibi olduğu için üzerine giydirilen ‘ev kadını’ elbisesi yüzünden yazdıklarına burun kıvrılıyor başlangıçta. Yazmaya 10 yıllık bir ara veriyor. Yeniden eline kalemi aldığında yazdığı “Foto Sabah Resimleri” ile hem Haldun Taner hem Sait Faik öykü ödüllerini kazanıyor ama bundan sonraki süreçte de bu defa çok sattığı için yazarlığına şüpheyle bakılıyor. Sadece kitaplarıyla geçimini kazanacağı güne değin, dizilerde ve sinema filmlerinde yapımcı yardımcılığı yapıyor, şirketlerin halkla ilişkilerini yürütüyor. Evliliklerini bitirip kendi imkânlarıyla yola devam eden dört çocuklu bir annenin hayatta kalmak, yaşamak ve ‘Hayal’ini kurduğu yazarlık için verdiği akıl almaz bir mücadele öyküsü Ayşe Kulin’in hayatı. Öyle zannedildiği gibi yazar olma heveslisi bir burjuvanın çektiği pembe acılar filan değil, yazıya kara

Yazının Devamı

‘Kediler bize çok benziyor aslında’

2 Şubat 2014

Çaydanlıklar, süt fincanları, gazete kâğıtları, teneke kutular, şişeler, tabak, tencere, vazo, yumurta kartonları ve bir hurdalıkta olabilecek daha başka bir sürü şey... Hepsi, aylardır yolunu gözlediğimiz ‘Cats’ müzikalinin dekorunda. Bu etkileyici dekorun içinde de her türden kedi, bürokratı, histeriği, iyisi, kötüsüyle ünlü kedi kabilesi Jellicle’ın üyeleri... Özel bir gece için toplanmışlar. Yılda bir kez yapılan baloya katılmak için... Tam o sırada seyirciyi fark edip başlıyorlar kendilerini anlatmaya. Baş döndüren koreografi, nefis şarkılar, göz kamaştıran giysiler... Her biriyle tek tek tanışıyoruz. Bu tanışmanın sonunda içlerinden biri ‘yeniden doğacak’. Kabileyle birlikte biz de bu kararın her aşamasının tanığıyız. Sevimli, karizmatik Rum Rum Tugger, dışlanmış, hali içler acısı Grizabella, kedilerin moda ikonu Bustopher Jones, kötü kalpli Macavity, meraklı beyaz kedi Victoria, ikiz kediler Mungojerrie ve Rumpelteazer... Acaba hangisi? ‘Cats’ hakkında fikriniz olsa da, yani yarışı hangi kedinin kazanacağını bilseniz bile, alıcı gözle her birini tek tek sınamaktan alamıyorsunuz kendinizi. Onlar da dikkat çekmek için ellerinden geleni yapıyorlar doğrusu. Becerilerini,

Yazının Devamı