Filiz Aygündüz

Filiz Aygündüz

filiz.aygunduz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Felsefeci Wilhelm Schmid’in kitaplarıyla bu yılın başında tanıştım. İletişim Yayınları’ndan çıkan ve mutluluk dayatmasını hallaç pamuğu gibi attıran ‘Mutsuz Olmak’ adlı kitabıyla ilgili ocak ayında bu köşede bir de yazı yazdım. Ben hala herkese o kitabı tavsiye ederken, geçtiğimiz hafta yeni bir kitabı daha çıktı Schmid’in; yine İletişim Yayınları’ndan, yine çevirinin medarı iftiharlarından Tanıl Bora’nın Türkçesiyle. Kitabın adı ‘Aşk’. Alt başlığı ise ‘Neden Bu Kadar Zordur ve Yine de Nasıl Mümkün Olur?’
Bir kere daha baştan aşkın tek tip bir tanımı olmadığını söyleyerek tavrını koyuyor yazar. Ve diyor ki “Aşkın, hakikatini asla tam bilemeyeceğimiz bir şey olduğunu anladım... Aşk dediğin, aşk diye yorumladığındır”. Yani biz aşkı nasıl tasavvur ediyorsak, aşk o tasavvurun ta kendisi. Ama o tasavvurların da bedelleri var. Misal aşkın ‘saf uyum’ olduğuna inananlar için sonucun hayal kırıklığı olacağını söyledikten sonra peşinen, ekliyor: “Eğer sorun çıkarıyorsa aşk, neden yorumunuzu değiştirmeyesiniz?”
Peki var mı şöyle insanın canını çok yakmayacak, nispeten garantili bir yorum? Var! “Nefes alan aşk yorumu” diyor Schmid: “Aşk, nefes alamadığında boğulur. Aşk hep sadece aşk olmak zorunda kaldığında, nefes alamaz; her zaman belirli bir anlamdaki aşka sabitlendiğinde aşk sürekli iyi duygular ve tutku, sürekli şeker şerbet bir samimiyet sunmak anlamına geldiğinde mesela. Bu, sürekli soluk alıp durmak demek oluyor, oysa insanın soluğunu vermesi de gerekir. Aşkın da öyle.”
Aşkın soluğunu vermesi için de ‘alan açmak’ gerektiğini vurguluyor yazar: “Ara ara uzaklaşmak, sürekli birbiriyle uğraşmak yerine dönüp dönüp kendi benliğiyle de meşgul olabilmenin ön koşuludur; bu da yeni nefes almayı ve tekrar birbirine yönelmeyi sağlar”.
Aşka nefes aldırmak konusu kitabın temel izleklerinden biri. Birçok bölümde bunu ısrarla vurguluyor Schmid: “Aşk sadece iyi duygulardan değil, iyi olmayan duygulardan da müteşekkirdir; işin içinde keyifsizlik, güvensizlik, haset, kıskançlık, öfke, acı, hüzün, içerleme, bazen nefret veya nefretten doğan aşk vardır, bazen iyi ilişkilerde bile olur bu. Aşka nefes aldırmak demek, çelişkileri kabullenmek ve ara ara onlara ihtiyaç duydukları alanı bırakmak demektir”. Yani o nefes aldırılacak aşka; kaçarı yok.
Kitabın adında da ifade ettiği aşkın zorluğuna gelince, onu da şöyle açıklıyor: “Aşk, bütün duyguları sarartıp solduran gündelik hayat, onun karşısında dikildiği için zordur. Artık yalnızlığa olanak tanımayan samimi beraberliğe olan özlemin önüne çok defa bizzat benlikler dikildiği için de zordur.” Sahiden de öyle değil mi, şöyle bir tararsanız bildiğiniz, duyduğunuz, yaşadığınız aşkları... Benim benliğim seninkini döver gizli temalı tartışmaları...
Schmid’in kitabında önemli bulduğum bir diğer bakış açısı ise aşk ve anlam birlikteliği: “Keşfedebileceği ve sağlamlaştırabileceği bağlantılar sayesinde aşk, nice bağlantının paramparça olduğu modern çağın anlam arayışında büyük anlam yaratıcısına dönüşür: Aşkın anlamı, anlam yaratmaktır”. Ama tam bu noktada aman dikkat diyor; ola ki aşkı hayatınızın yegane anlamı yaparsanız, işler kötüye gittiğinde ‘hayatı sorgulatacak bir anlamsızlığa’ düşebilirsiniz. Çoğunlukla göz kararı yaşadığımız bir duyguyu kararında ve kıvamında tutmak... Kolay değil elbet ama zaten Schmid’in de kolaylık iddiası yok.
Kitap, aşk yapmak, aşkı hissetmek, aşkı düşünmek, aşk olmak, gündelik hayatta aşk gibi bölümlerle devam ediyor, her birine yazarın uygun gördüğü renkler eşliğinde. Daha sonra aşktaki standart sorunları işliyor, para sorunu, çorap sorunu, cinsellik sorunu... Diğer bölümlerde aşk ve güç çatışması, aşkta sadakat, aşk biterse konuları irdeleniyor ve kitap “Bir aşk okulu olsa müfredatında neler olabilirdi” isimli eğlenceli bölümle sona eriyor. Aşkın doğasını felsefe ve psikoloji damarlarından akıtıp, herkesin anlayacağı samimi bir dille önümüze seriyor Schmid.
Velhasıl, bir felsefecinin gözünden yazılmış, sıradışı bir aşk kitabı bu. Hala aşk hakkında anlatılacak, öğrenilecek şeyler var demek ki...