Abdi İpekçi’nin emaneti

2 Aralık 2012

Yıl 1972. Milliyet’in efsanevi genel yayın yönetmeni Abdi İpekçi’nin gazetesinde siyaset, ekonomi, dış haberler neyse, kültür sanat da o. Gazetede sanat haberleri hiç eksik olmuyor. Derken bir gün, daha fazlası gerek diye düşünüyor İpekçi. Haftada bir cuma günleri çıkacak bir sanat ekinin maketini kafasında kuruyor; kağıda ve yayın hayatına geçmesi içinse Şakir Eczacıbaşı ve Oğuz Akkan‘ı düşünüyor. Daha sonra kadroya Zeynep Oral ve Akal Atilla da ekleniyor; 29 Eylül 1972’de Milliyet Sanat’ın 16 sayfalık ilk sayısı çıkıyor.
Perşembe akşamı İpekçi’nin mirası olan Milliyet Sanat dergisi, Sabancı Müzesi The Seed’de sanat, basın ve iş dünyasından çok sayıda davetlinin katıldığı bir törenle 40. yaşını kutladı.
Her darboğazda, ilk gözden çıkarılan sayfaların sanat olduğu bir ülkede Milliyet gazetesinin, 40 yıl boyunca Milliyet Sanat’a sahip çıkmasının resmiydi o gece. Ve o geniş resim karesinde kimler yoktu ki; 40 yıl içinde derginin yazarı olmuş kalemler, haberi olmuş sanatçılar, Milliyet Sanat’la yetişenler... 40 yıl boyunca onu yalnız bırakmayan herkes oradaydı. Kokteyl sırasındaki konuşmalarda, birbirlerine Milliyet Sanat’la ilgili anılarını anlatıyorlardı. İlk tanışmalarını,

Yazının Devamı

Afife’nin tek kişilik devrimi

25 Kasım 2012

Selahattin Pınar’ın hicazla, nihaventle, kürdilihicazkarla aşkını anlattığı kadındı o. Çok sevdiği ‘huysuz ve tatlı kadın’... “Nereden sevdim ben” diye sorduran sözüm ona zalim kadın... Mustafa Kemal’in “O olmasaydı, hilafeti kaldırmaya cesaret edemezdim” dediği cesur kadın. Tiyatro sahnesine çıkan ilk Müslüman Türk kadını. Afife Jale!
1998’de dans drama olarak Ankara Devlet Opera ve Balesi sahnesinde izledik hayatını. Libretto ve koreografisi Beyhan Murphy’ye, müziği Turgay Erdener’e ait olan “Afife” adlı bu modern bale, 14 yıl sonra bu defa İstanbul Devlet Opera ve Balesi sanatçılarının yorumuyla Kadıköy Süreyya Operası’nda.
Eserde, hayatının son dönemlerini geçirdiği Bakırköy Akıl Hastanesi’nde hatırladığı dört dönemi izliyoruz. Dört farklı Afife dans ediyor bu renklere bölünmüş dört farklı dönemi; altın, kırmızı, mor, gümüş...
Altın dönem, 1918 yılında başlıyor. Tiyatroya gönül vermiş, sahneye çıkma hayalleri kuran 16 yaşında bir Afife. Ev tiyatrosu en büyük eğlenceleri... Ardından Darülbedayi’de başlayan stajyerlik dönemi, sadece gayrimüslim kadınların sahneye çıkabildiği... Ve 1919’da “Yamalar” adlı oyununda yaşanan ilk sahne deneyimi... Afife’nin tek kişilik

Yazının Devamı

Fazıl Say’ın dramatik oğlu

18 Kasım 2012

Fazıl Say’ın bir kızı üç oğlu olduğunu biliyor muydunuz? Kızı Kumru, 12 yaşında. Kendi deyişiyle “İstanbul Senfonisi”, onun güzel oğlu. Üçüncü senfonisi olan “Universe (Evren)” deli oğlu. Ve dramatik oğlu da “Mezopotamya Senfonisi”. Dramatik oğlunu, şef Gürer Aykal yönetimindeki Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’yla birlikte Antalya’da bir kez daha müzikseverlerin karşısına çıkardı Say. Antalya Piyano Festivali’nin açılış gecesinde. Festivalin sloganındaki gibi şehirde müzik vardı o gece... Hava limonata gibiydi. Salon tıkabasa dolu.
Sorduğumda “Bir Ortadoğu ağıtı” dedi Fazıl Say, “Mezopotamya Senfonisi” için...
“Dertli bir Ortadoğu’nun bitmek bilmeyen savaşları, terör, töre katliamları...” dedi.
“Kısacası ölüm kültürü” dedi. “Tam bir çaresizlik”...
“Ve aslında bir barış çağrısı”...
O gece Antalya Kültür Merkezi’nde, Say’ın ilk notalarıyla birlikte kararlı bir güvercin süzüldü havaya... Muhteşem bir senfoninin on bölümü boyunca aramızda uçtu durdu. Görmedik ama Fazıl Say, bizi onun varlığına inandırdı. Tablonun vahametinin farkındaydı elbet. “Ölüm kültürü, çok uzun bir tedavi ve deneyim ile yok olur”du. Ama bunun için hepimiz duvara bir tuğla eklemeliyiz diye

Yazının Devamı

Ölümsüzlüğe yatmak

11 Kasım 2012


Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall’da Adalet Ağaoğlu’nun yazarlığının 65. yılını kutlamak üzere toplandı yakın dostları. Dışarıda ayaz, içeride ev sıcağı vardı. Ortada bembeyaz, toraman bir kedi, kahverengi kuyruklu... Evde gibiydik gerçekten, Adalet Ağaoğlu’nun salonunda.
İlk konuşmayı, bütün kütüphanesini ve kitaplarının telif haklarını bağışladığı Boğaziçi’nin Rektörü Prof. Dr. Gülay Barbarosoğlu yaptı. Bir kadın olarak da Ağaoğlu’nu örnek aldığını ve yazarın kadın özgürlüğü konusundaki “yakınmakla olmaz, gerektiğinde yakıp yıkacaksın” sözünü şiar edindiğini söyledi rektör. Ağaoğlu gözyaşları içinde dinledi Barbarosoğlu’nun konuşmasını. “Bize önderlik ettiğin yaşama sanatı adına sana minnet duyuyorum” dedi bir arkadaşı, kürsüye çıkıp. “Duvarların geniş olsun diye imzalamıştınız kitabınızı, evliliğimde duvarlarım dar oldu ama sayenizde yıktım attım” dedi bir okuru...
Mikrofonu bırakan yanına koştu, o her birini kucakladı.
Daha sonra, salonun ortasına uzanmış, bütün konuşmaları dikkatle dinleyen Boğaziçili kedinin yanından geçip kürsüye geldi Adalet Ağaoğlu. Parliament mavisi çiçekli dantel bluzu, hafif makyajı, ‘ak’ın çok yakıştığı saçları, olanca zarafetiyle

Yazının Devamı

Güneydoğu’da öğretmen olmak

30 Eylül 2011

Panzerlerin ve askerlerin ilk bakışta göze çarptığı çarşının ortasından geçip okulun kapısına geldiğimde, bir polis otomobili bekliyordu köşede. “Niye?” diye sordum yanımdaki rehber öğretmene. “Okulların açıldığı günlerde alınan rutin güvenlik önlemleri...” dedi. Rutin?
1995 yılının eylül ayıydı. Henüz 23 yaşındaydım ve Diyarbakır’ın Silvan ilçesine sınıf öğretmeni olarak atanmıştım. Okula girdim. Eteklerime dolanan, ‘öğretmen bekleyen’ çocukların arasından geçip beni odasında karşılayan müdür beyle tanıştım. Normalde, sınıfımı söyleyip, ders planımı verip göndermesi lazım beni. Ama olmaz. Bu coğrafyada düzen başka.
Öğretmenin ‘kalmaya’ ikna edilmesi gerek ilkin, özellikle de Batı’dan geliyorsa. Yani Güneydoğu’da öğretmen olmak öncelikle can güvenliği konusunda teminat almak demek. Ne kadar verilebilirse tabii...

Eksik bilgi işin usulü
“Hiç öğretmen öldürüldü mü burada?” diye yekten sordum müdür beye. “Yok” dedi: “Güvenlikten yana endişeniz olmasın; ama başınıza kiremit düşerse bilemem”... Silvan’ın o dönem PKK, Hizbullah, JİTEM üçgenine sıkışmış, güvenliğinin pamuk ipliğine bağlı bir kasaba olduğundan söz etmedi. Söz edemedi.
Köy okullarından birine gidip,

Yazının Devamı