Filiz Aygündüz

Filiz Aygündüz

filiz.aygunduz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Anka kuşu yanarak ölür ve küllerinden yeniden doğar, ünlü efsaneye göre. Bir başka rivayette Simurg olarak anılır. Bu hikâyede, kuşların hükümdarı olan Simurg’u bulup ondan yardım istemek için dünyanın tüm kuşları toplanır. Kaf Dağı’nın tepesinde olduğu söylenen Simurg’u bulma yolculuğunda, kuşların büyük bir bölümü yolu tamamlayamaz yahut vazgeçer. Geriye kalan 30 kuş aradıkları yuvaya ulaştıklarında öğrenirler ki Simurg ’30 kuş’ demekmiş. Aradıkları meğerse kendileriymiş. Simurg, Kerkes, Anka Kuşu ya da İngilizcedeki karşılığıyla Phoenix... Adını bu çok özel kuştan alan bir film girdi vizyona geçen hafta. Almanya’nın son dönemlerdeki en parlak yönetmeni Christian Petzold’un yazıp yönettiği “Phoenix”.

Haberin Devamı

Anka, Simurg, Phoenix...
Petzold, Milliyet gazetesi sinema yazarı Nil Kural’a verdiği söyleşide şöyle diyordu: “Beni şaşırtan, Naziler hakkında birçok film olmasına rağmen hayatta kalanlar hakkında film çekilmemesiydi. Bütün hikâyeler eve dönüş yolculuğuyla ilgili. Ulysess’in hikâyesi eve dönmekle ilgili. Savaşta hayatta kalanların hikâyesi de eve dönmekle ilgili. ABD’lilerin Vietnam’dan eve dönenlerle ilgili filmleri vardır ama Almanların savaştan eve dönenlerle ilgili filmleri yoktur. Nedeni de suçlu olmaları. Kimse hayatta kalanlarla ilgili bir şey duymak istemiyor çünkü suçluluğu hatırlatıyor. Almanya’daki yaramız bu.”

Eksikliğini duyduğu filmi yaptı Petzold. ‘Almanların savaştan eve dönenlerle ilgili filmi’ oldu “Phoenix”. Film, 2. Dünya Savaşı sonunda Berlin’de geçiyor. Toplama kampından kurtulan Yahudi şarkıcı Nelly, kurşunla parçalanan yüzü için estetik bir operasyona hazırlanıyor. Doktordan tek isteği var: “Eskisi gibi olmak istiyorum”. Aslında sadece yüzünün değil, her şeyin eskisi gibi olmasını istiyor. Kampa tahammül etmesini sağlayan ‘kocası Johnny’yi bulup kaldıkları yerden devam etme’ düşüncesiyle onun izini sürüyor. Kendisine yardımcı olan Lene, Nelly’yi Nazilere ihbar edenin Johnny olduğunu söylüyor ama Nelly buna inanmak istemiyor. Kendi benzerine dönüşmüş yüzüyle gittiği bir gece kulübü olan Phoenix’te buluyor piyanist kocası Johnny’yi. Kocası Nelly’yi tanımıyor ama karısına çok benzediğini de teslim ediyor. Bu benzerliği paraya dönüştürmeye karar veriyor. Zira, bütün ailesi savaşta ölen Nelly’ye büyük bir miras kalmıştır ve eğer karısına çok benzeyen bu kadın, onu oynar, Nelly gibi davranırsa parayı alabilecektir. Anlaşmaya varıyorlar. Nelly’nin niyeti biraz çok özlediği kocasına yakın olmak biraz da bu oyunu sürdürürken onun hain olmadığını ispatlamak aslına bakarsanız.

Nelly, kocasının yardımlarıyla Nelly gibi giyinmeye, Nelly gibi davranmaya, Nelly gibi yazmaya çalışıyor. Nelly’yi Nelly gibi yapma sürecinin sonunda, arkadaşlara takdim ediliyor Nelly, bir tren istasyonunda, kamptan yeni kurtulmuş gibi...

Haberin Devamı

Aslında tam da burada başlıyor film. Can alıcı noktalar art arda geliyor, sürprizlerle ilerliyor senaryo. Nefis bir finali var filmin. Ama daha da önemlisi, bir kadının küllerinden doğuşuna tanıklık ederken, asıl aradığının kendisi olduğunu görmemiz. Bayramın son günü şöyle güzel bir film çekiyorsa canınız, Anka olmak, Simurg’u bulmak istiyorsanız “Phoenix” biçilmiş kaftan.