Zafer’di, Ramazan’dı derken çifte bayramı geride bıraktık.
Yollarımızın durumu bildiğimiz gibi. Yine kan gölü... Bayram öncesinde de uyarmıştık, “aman dikkat” diye... Ama dinleyen kim... Her şey bildiğimiz gibi... Bir tek bayramlar eskisi gibi değil... Malum bayramların meşhur sohbetlerinin başında gelir...
“Nerde eski bayramlar?”
Sonrasında da büyükler anlatmaya başlar, küçükler de dinlermiş gibi yapar...
Eski bayram, eski bayram diyorum ama, eskiye gitmeye gerek yok ki... Geçen seneki bayramdan bile eser yok...
Manisa’da protokolün katıldığı -ya da katılamadığı- bayramlaşma bunun en açık örneği...
Masalar bomboş... Gelenlerin bir kısmı da mecburiyetten.Belediye Başkanı Cengiz Ergün şehir dışında, yerine vekili var. Haksızlık etmeyelim, sadece Cengiz Ergün değil dışarıda olan, bir çok kişi dışarıda. Fırsat bu fırsat, dokuz günü değerlendirme düşüncesi hakim herkeste.
Yarın Bayram... Bir kısma göre Ramazan, diğer kısma göre ise şeker... İçimizdeki kısır çekişmeler öyle doruk noktasına ulaştık ki, yüzde 50’nin ak dediğine, diğer yüzde eli kara diyor.
Ya da tam tersi... Tek doğrunun olduğunu bile bile memlekette herkes kendi doğrusunu dikte ettirmeye çalışıyor. Aslında doğrunun tek olduğunu anladığımızda ortada sorun morun kalmayacak ama o günleri görmemiz çok zor.
Adı ister şeker olsun, isterse Ramazan, bu yarın bayram olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Öncelikle büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinde öper, herkesin bayramını kutlarım.
Şunu da hatırlatırım, bayramlarda küsler barışır. Küçükler af diler, büyükler de affeder.
Biz böyle biliriz. Belli yaşa gelince de, bunun da prim yapmadığını gördük.
Herkes bayramın önemini bir kenara bırakmış, nerede tatil yapsam derdinde.
Önce sınav maratonu... Onun öncesinde sınava hazırlık dönemi... Sonra sınav stresi...
Sınav bitti; sıra tercihte... O da bitti, çocuğun servisi, giyimi, kuşamı derken stres, stres üstüne ömür geçiyor.
Ramazan’ı yarıladık. Önümüz bayram; sonrasında ise okullara merhaba...
Yeni bir öğretim yılı, yeni bir macera... Minik yavrular yine yarış atı kıvamına gelecek.
Bu sistem ne zaman değişecek? Orası meçhul. Ama sistemin sistem olmadığı bir gerçek.
Sistemin bozukluğuna dikkat çektik. Kafadan başlayan sakatlıkla devam edelim.
Nedir o? Kayıt parası... Pardon bağış!
Konukseverliğimiz ve yardımseverliğimiz, bizi diğer milletlerden ayıran en güzel özelliklerimizden biridir... Bu konuda belki dünyada üstümüze yoktur. Yurtdışına bir görüşmeye gittiğinizde, elin oğlu size su bile vermez. Görüşmesini yapar sizi yolcu eder.
Bizler öyle miyiz? Bir misafirimiz geldiğinde ‘Ne içersin’ diye mutlaka sorarız. En kötü şartlarda bir çayını eksik etmeyiz. Hatta bir fincan kahvemizin de 40 yıl hatırı vardır.
Kimi zaman, hatta çoğu zaman, gelen misafirimize ‘Aç mısın’ deriz. Elde avuç da yoksa bile, ekmeğimizi pay ederiz. Konukseverlik, yardımseverlik bizim kültürümüzün özünde vardır. Her ne kadar günümüzde şartlar zorlaşsa da, sıkıntılarımız artsa da, komşuluk ilişkilerimize sekte vurulsa da, kötü bir durumda yine birlik ve berberlik içinde olmasını biliriz.
Aracınızla İzmir’den karayolu ile Uşak yönüne geçerken dikkat ettiniz mi bilmiyorum; Salihli’ye yaklaştığınızda sağ da bir restoran göreceksiniz.
O restorana gelmeden de bir levha göreceksiniz. O levha da şöyle yazar, ‘Durursan sen de tok, ben de tok. Durmazsan sen de aç, ben de aç’ Bu yazıyı okursunuz, açsanız direksiyonu restorana doğru çevirmek aklınıza gelir.
Durursanız karnınız doyar,
Hamdi Ağabey (Türkmen), bana bu köşeden Manisa’da olanı biteni yazmamı istemişti. Manisa’da neler oluyor, neler bitiyor herkesin haberi olsun demişti. Biz de ‘tamam’ dedik.
Ama pek de sözümüzü yerine getiremediğimizi fark ettik. Yine Manisa’nın dışından yazdık.
Zaten biz Manisalılar böyleyiz. Manisa’nın gelişemediğini, sosyal tesislerin olmadığı konularında ahkamı keser, entel entel havayı basarız, soluğu İzmir’in Kordon’unda alırız.
Alışkanlık mı desem, bilmiyorum.
‘Ne yazayım’ diye parmaklarım klavyenin tuşları arasında dolanırken, beynimin bir köşesi İzmir Körfez’inde sulara gömülen vapur olayına ‘Bir de sen dal’ dedi.
Sıcaktan fena bunaldım herhalde...
Malum, sıcaklardan kavruluyoruz. Beyin hep yazlık bölgelerde, serin sularda takılı. Şöyle uzanmışım kumsala, havasında...
Bir zamanlar ‘Altın bilezik’ vardı. Büyüklerimiz bize ‘Aman oğlum kolunda bir altın bilezik olsun’ derlerdi. Yeni nesile, bu bileziğin aslında bir meslek anlamına geldiğini anlatmak pek kolay olmasa gerek.
Bizim dönemin altın bileziği, şimdilerde yerini denge bileziğine bırakmış durumda. Hoş, topu gençlerin üzerinden getirdik ama galiba haksızlık yaptık.
Denge bileziğini sadece gençler değil, orta yaşlısı, hatta yaşlısı da takıyor koluna...
Kaybolan dengeler, bu bileziği taktığınızda yerine geliyor.
Nasıl oluyor derseniz? Valla ben takanların yalancısıyım.
Hayatımıza meşhur taşlardan sonra, bir de bu bilezik girdi. Malum taşlarında bir enerjisi olduğu ortaya çıktı. Milletin boynunda, cebinde ya da evinin köşesinde taş koleksiyonları mevcut.
İşin ters gittiğinde, moralin bozulduğunda, stres doruk noktasına çıktığında taşların enerjisiyle hiçbir şeyin kalmıyor!
Televizyon dizileri hayatımızın değişmez bir parçası oldu.
Hele evliyseniz, evlilikte birkaç yılı da devirdiyseniz, dizilerin bağımlısı olup çıkarsınız.
Bizim evin halleri de, diğer evlerden farklı değil. Koca bir kışı, “Fatmagül’ün suçu ne” dizisini izleyerek geçirdik.
Öğrenemedik Fatmagül’ün suçu neymiş! Bu yüzden eylül sonu, ekim başı, yine ekran başına geçeceğiz. Fatmagül, nerede hata yaptı, bulmaya çalışacağız.
Hoş bu dizinin meraklısı, eşim Pınar Hanım... Hatta daha kaliteli izlesin, diye plazma tv aldık. Ama her şey nasip derler ya... ‘Fatmagül’ün suçu ne’yi plazmadan izlemek yine de kısmet olmadı Pınar Hanım’a... Oğlum Asrın kaptı plazmayı... Uyduda ne kadar çizgi film varsa, izliyor.
Hanım’a da bizim emektar 37 ekran tüplü televizyon düştü!
* * *
Başbakan Erdoğan, ustalık kabinesini geçen hafta içinde açıkladı. Bizim yazı günümüz pazartesi olunca, yorum sırası ancak bugün geldi.
Sizlere yeni kabine hakkında kısa bilgi vermek isterim. Gerçi bilenler çoktur ama belki bilmeyenler vardır.
Başbakan’ın ustalık ekibinde görev alacak olan kabinenin yaş ortalaması, 52...
Çocuk ortalaması ise 3...
Recep Akdağ ve İdris Naim Şahin, 6 çocuk ile ilk sırada yer alırken, Mehmet Şimşek’in henüz çocuğu yok.
Kabinenin tek kadın milletvekili, bir zamanlar ‘Başka işin gücün yok mu bacım’ denen Fatma Şahin... O da ‘R’ özürlü.
Doğu ve Güneydoğu illerini 7 bakan temsil ederken, İzmir yeni kabine de iki bakanla en şanslı iller arasında...