Güldener Sonumut

Güldener Sonumut

ntvbenelux@gmail.com

Tüm Yazıları

Aslında insanlar belki hatırlamaz. Tarih kitaplarını karıştırmaya alışkın olanlar ve deniz sevdalıları ise unutmaz. 17. yüzyılda Hollanda, dünyada denizlere en hakim ülke konumundaydı. İspanyollar, terk ettikleri soğuk denizlerde seyir eden Hollandalılara 1580 yılında Lizbon limanına girişi yasakladılar. Bu nedenle de Hollandalılar Hint okyanusuna açılarak dünyanın en önemli ticari deniz filosuna sahip oldu. İngilizler de ‘yenilmez’ diye bilinen İspanyol armadasını 1588’de yerle bir ederek, zımnen de olsa, Hollandalılara yardımcı olmadı değil.

Haberin Devamı

Geçtiğimiz Çarşamba, Hollanda sandık başına gitti. Sandıklardan da kimsenin beklemediği bir sürpriz çıktı. Seçim öncesi araştırmalarda 29 sandalye ile birinci veya ikinci parti konumunda görünen aşırı sağ yabancı düşmanı Geert Wilders’in Özgürlükler partisi (PVV) yarışı birinci bitirmekle yetinmedi. Aynı zamanda 35 sandalye ile temsil edilme hakkına ulaştı. Wilders bile böyle bir neticeyi beklemiyordu.

Başlıktan da görüleceği üzere, Hollanda halkı sanki dümeni tamamen sağa kırma arzusunu sandığa yansıttı. Bu netice sadece Hollanda’da değil, Avrupa ve dünyada da dev bir hayrete yol açtı. 1918 yılından bu yana Hollanda’da düzenlenen seçimlerin neticeleri incelendiğinde, iktidar, bir sosyal demokratlar, bir hristiyan demokratların eline geçmiş. 1918 ile 1982 yılları arasında sadece 3 kez erken seçime gidilmiş. Ancak soğuk savaşın sona ermesiyle erken seçim sayısı ciddi oranda artmış. Eski seçimlerde sandıklardan birinci parti olarak çıkan siyasi oluşum ona yakın fraksiyonla koalisyon yaparak hükümet kurabilmiş. Oysa 1989’dan itibaren ülke siyasetinde bir atomlaşma yaşanmaya başlandığı görülüyor. Bununla birlikte aşırı sağ oluşumlar da 2002 yılından itibaren, yani 11 Eylül olaylarının ardından ve Avrupa Birliği’nin (AB) genişleme politikasının hız kazandığı bir dönemde baş göstermeye başlamış.

Bundan önce de aşırı sağ oluşumlar yok değildi. Ancak son derece marjinal düzeydeydi. AB’nin hızlı bir şekilde genişlemesi, Müslümanların Hollanda toplumuna nüfuz etmeye başlamaları ve 2008, 2011 ve 2017 ekonomik krizleri de yabancı düşmanı aşırı sağ siyasi oluşumların güçlenmesine neden oldu.

Haberin Devamı

Wilders nasıl yükseldi?

Hatırlanacağı üzere Hollanda’nın güncel siyasi tarihinde ilk bilinen ve etkili olan aşırı sağ yabancı düşmanı Pim Fortuyn oldu. Son derece sivri ve radikal söylemlere sahip olan Fortuyn, 2002 yılının Mayıs ayında, genel seçimlere bir kaç gün kala bir radyo istasyonuna yazmış olduğu kitap hakkında demeç verdikten sonra silahlı saldırıya uğrayarak hayatını kaybetti. Suikast, başını çektiği listenin sandıklardan ikinci parti olarak çıkmasına ve Liberal Demokrat Parti adayı Balkenende’nin Fortuyn’ün listesindeki milletvekilleri ve Hristiyan Demokratlarla birlikte hükümet kurmasına neden olmuştu. O tarihten bu yana Hollanda’da aşırı sağ devamlı ve sistematik bir şekilde yükseliş trendini sürdürdü.

Suikastın ardından kurulan hükümette yer alan Fortuyn listesi milletvekilleri, arkalarına aldıkları rüzgarın devamını getiremediler. Fortuyn kadar ‘karizmatik’ başka bir lidere sahip olmayan parti yoluna devam edemedi. Ancak takvimin 2004 yılını gösterdiği dönemde Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkan, o dönem başbakan olan VVD lideri Balkenende’ye itiraz eden ve uzun süre Hollanda parlamentosunda tek başına oturan Geert Wilders, daha sonra Özgürlükler Partisi’ni kurarak, Fortuyn’den devraldığı aşırı sağ yabancı düşmanı söylemiyle gemiyi yürütmeye çalıştı. Önce marjinal görünen ancak zamanla korku, kaygı ve bazen de nefrete dayalı söylemleri sayesinde kitleleri arkasından sürüklemeyi başaran Wilders, ülke siyasetinin neredeyse vazgeçilmez figürü haline geldi.

Haberin Devamı

Hollanda’dan sancak alabanda

Avrupa’da tehlike

Tek başına iktidar olması zor. Zaten Hollanda’nın seçim sistemi de buna pek izin vermiyor. Göç, enflasyon ve kira krizi etrafında dönen seçim kampanyasında ülkenin saygın siyasi partilerinin, bir başka söylemle yerleşik düzenin geleneksel partilerinin, Wilders’in seçmeni ile söylem düzeyinde flört etme çabaları pek işe yaramadı.

Hollanda’da Wilders’in iktidar olması veya AB’den çıkış konusunda referandum düzenlemesi aslında o kadar da korkutucu değil. Geçmişte AB anayasası için 2005 yılında referandum düzenleyen Hollanda’da %61 oranında hayır çıkmış olmasına rağmen AB anayasası bacadan girmişti. AB’nin genişleme politikasının başladığı 2002’den bu yana Hollanda’nın GSMH’sı 474 milyar dolardan 991 milyar dolara ulaştı. Kişi başı GSYH 55 bin dolar civarında. Hollandalı firmaların dünyadaki konumları pek eskisi gibi değil, ancak dünyanın önde gelen bütün firmalarının merkezi Hollanda. Yabancı yatırımcılar için adeta bir vergi cenneti olan Hollanda’da işsizlik oranı %3.6 civarında.

Hollanda’daki neticelerin asıl korkutan unsuru Wilders’in iktidarı paylaşma düzeyine gelmiş olması değil. Asıl mesele, Wilders’in Avrupa’nın bu konjonktüründe iktidarı paylaşması ve Almanya, Fransa, Avusturya, İsveç, İspanya, Finlandiya gibi ülkeler için örnek teşkil ediyor olması.

Hollanda kendi sistemiyle Wilders’in radikal ve uçuk politikalarını törpüler. Ama diğer ülkelerin böyle bir imkanı pek de yok gibi. Halen Avrupa’da aşırı sağın iktidarı paylaştığı ülkelerin sayısına bakıldığında, Finlandiya, İsveç, İtalya, Letonya, Macaristan, Slovakya gibi ülkelerde zaten iktidar ortağı. Bu ivmenin Fransa ve Almanya’ya sirayet etmesi tehlikeli olur. Aşırı sağın söylemi pek de gerçekçi değil. Ancak geleneksel partiler, popülist söylem karşısında eziliyorlar, soğukkanlılıkla seçmenlere gerçekçi bir alternatif sunamıyorlar. ‘Alice harikalar diyarı’ söylemi de bir çözüm değil. Aşırı sağın popülist söylemini benimseme ise Hollanda örneğinde ve Mark Rütte’nin partisinin almış olduğu neticede görüldüğü üzere işlemiyor. Avrupa’da halk artık korkularına sadece aspirin değil, antibiyotik istiyor. Aşırı sağın elinde ilaç, antibiyotik görünümlü kezzap. Buna da bir alternatif gerekiyor...