SANAL medyada hareketli görüntüler... Abigael adlı henüz 5 yaşında bile olmayan kız çocuğu ağlıyor.
Yanaklarından gözyaşı süzülürken soruları yanıtlıyor.
Ağlama nedeni seçim kampanyası.
4 Kasım’da yapılacak ABD başkan seçimleri için yoğun kampanya küçük kızın sinirlerini yormuş.
Başkan adayları Romney ve Obama ile dolu ekranlar ve sürekli tartışmalar, izleyenlere yansıyan gerilim küçük Abigael’i isyan ettirmiş.
Onun Obama ve Romney’e ağlayarak tepkisini videoya almışlar.
Defalarca izlenecek bir görüntü.
Nasıl da tatlı bir yüz ve konuşma o!..
İzleyenlerin içinde “okşamak” ve “tamam bitti, üzülme, ağlama artık” hissini üretiyor.
..........................
Abigael’i izlerken, bizim çocukları düşündüm.
Ekranlarda her gün gördüklerini...
Taş atan çocukları ellerinde coplarla kovalayan polisleri...
Patlayan molotofkok-teyllerini...
Polise saldıranları...
Polisten dayak yiyenleri...
Kalabalıklara sıkılan tazyikli suları... İtiş kakışları...
Devrilen, yakılan polis araçlarını...
Devleti yöneten koca koca amcaların kürsüden bağırış çağırışlarını...
Okullara PKK baskınlarını ve kaçırılan öğretmen haberlerini...
PKK’nın bastığı, yaktığı okullardan görüntülere bakarak “ben bu okullara mı gideceğim” travmasını...
Hele salı sabahları siyasi partilerin grup toplantılarında liderlerin “savaş ilanını” andıran konuşmalarını...
.........................
Bizim çocuklar Amerika’da yaşasalardı Abigael’i ağlatan başkan seçimleri kampanyasını cennet bahçeleri gibi görürlerdi herhalde.
Toz pembe bir dünyada yaşadıklarını düşünürlerdi.
Köy çocuğu “çoban Sülü...” Yıllar geçecek bu çocuk Türkiye’nin 9’uncu Cumhurbaşkanı olacaktır.
29 EKİM’DE YOLLAR AŞINMAZDI
9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in dün doğum günüydü.
En iyi dileklerle kulaklarını çınlatalım.
Demirel’in ilk başbakan olduğu 1960’lı yıllarda sokak hareketleri, farklı görüşten gençler arasında çatışmalar tırmanıyordu.
Hükümetinin bu olayları önleyemediği eleştirileri üzerine Demirel “sokaklar yürümekle aşınmaz” demişti.
Vay sen misin bunu söyleyen!
Ne yergiler, ne suçlamalar yapılmadı ki!
Onun bu yorumu hala konuşulur.
Sanıyorum tam anlaşılmış değil.
Demirel “demokrasinin tabiatındaki özgürlüğü” anlatmak istemişti.
Halkın anlayabileceği kendine özgü bir yalın üslup örneğiydi bu.
“Özgürsünüz, buyrun konuşun, buyrun yürüyün ne kulak aşınır ne de yol” diye tercüme edilebilir.
Bugün de keşke aynı demokratik bakışla siyaset yapılsa...
29 Ekim’de Cumhuriyet’i kutlamak üzere sokaklara dökülen 10 binler için “buyrun yürüyün, yollar yürümekle aşınmaz” denilseydi.
DEMİREL VE MEVLANA
DEMİREL’in bir diğer söylemi ise gene günümüze kadar unutulmadan gelmiştir.
Demirel, 1970’li yıllarda gazetecilerin sorularına “dün dündür bugün ise bugün” cevabını vermişti.
Yıllarca bu söylem siyasette tutarsızlık simgesi gibi tekrarlandı.
Söylem ve eylemlerdeki tutarsızlığa “dün dündür bugün bugündür” söylemi referans oldu.
Oysa...
Demirel’in harika mizahıyla olay bir felsefeyi yansıtıyordu.
Demirel yakınlarına “bu sözü Mevlana söyleyince aman ne doğru diyorlar, ben söyleyince taşlıyorlar” demiştir.
Gerçekten, Mevlana’nın şu sözünü hatırlayın:
“Dün dünde kaldı cancağızım bugün yeni şeyler söylemek lazım.”
Şimdi...
Demirel’in gazetecilere “dün dündür, bugün bugündür” cevabını bir daha düşünün.
Yazıya gene Süleyman Demirel’den kapak olmuş bir söylemle nokta koyayım.
“Va mı bunun başka izahı?..”