Barzani’nin Türkiye, Suriye Kürtlerine “silahları bırakmak ve demokrasi içinde siyaset yapmak” çağrısı önemlidir.
Gerçi özellikle Türkiye’deki Kürtlerin büyük çoğunluğu PKK’nın silahlı kalkışımına destek vermiyor ama çare Kandil ve onun uzantısı silahlı birimlere, şehir örgütlenmesine, yardım eden azınlığadır.
Etkili olur mu?
Suriye Kürtlerinin içindeki PKK’ya paralel örgüt zaten Esad yönetiminden beslenmekte. Şam’ın uzaktan kumandasıyla hareket etmekte.
Ayrıca...
Kandil’in ve PKK silahlı birimlerinin yarıya yakını Suriyeli Kürtlerden oluşmakta.
Öte yandan...
Kandil’deki Türkiye kökenli Kürt yöneticiler, silahlar bırakıldığında boşlukta kalırlar.
Onların varlık sebebi dağdakilerin silahlı mücadelesidir.
O nedenledir ki, hedefleri “demokratik özerklik” dedikleri bir egemenlik alanı oluşmasıdır.
PKK’nın o özerk Kürt bölgesinde güvenlik güçleri görevine kaydırılmasıdır.
“Bir af çıkarılması ve başta Karayılan olmak üzere Kandil’deki yöneticilerin yaşamlarını İsveç, Norveç gibi bir tarafsız ülkede sürdürmeleri” plan taslaklarına hiç sıcak bakmıyorlar.
Psikolojik ortamın yumuşadığı ve bir çözümün ufukta görüldüğü hissine kapıldıklarında derhal şiddet eylemlerine geçiyorlar.
“Kanlı sabotaj” böyle durumlarda Kandil’in başvurduğu yöntem.
OKUL YAKMAK
PKK’nın son günlerde 20 dolaylarında okul basması ve Kürt çocuklarının TC öğrenim kurumlarında eğitim almasını önlemeyi amaçlayan eylemleri gene köprüleri atmak amaçlı.
Başka türlü okul yakma vahşeti izah edilebilir mi?
Sadece okul yakmıyorlar.
Geleceğin pırıltılarını söndürüyorlar.
“Devlet mahkemesine gitmeyin, devlet okullarına çocuklarınızı göndermeyin, Türkçe eğitim almayın, TC’ye memur olmayın, öğretmen olmayın, Türklerin camilerine gitmeyin bizim alternatif camilerimizde cuma namazı kılın, bizim dağıttığımız metinlerden okunan hutbeleri dinleyin.”
Güneydoğu’daki Kürtlerin yoğun olduğu coğrafyada halklara bu dayatmalar yapılmakta.
Böylece bir sonuç alacaklarını sanırken tam tersine “itici” oluyorlar.
Kazara özerk ya da bağımsız bir Kürt yönetimi oluşursa bunun “Stalinist” zorba karakterinin işaretlerini veriyorlar.
Hatta zenginleşen Kürt işadamlarını da yozlaşmış ve Türkiye potasında erimiş gibi görüyorlar.
Kürt işadamlarını “dergi adı altında” haraca zorluyorlar.
Bütün bunlar PKK’ya eksi puanlar olarak dönüyor.
Belki bu, büyük tablonun Kandil ve uzantıları geriye doğru patinaj yaptığı için “e iyi ya” diye karşılanabilir fakat Kürt kardeşlerimiz için kötü.
Onların çocuklarının, gençlerinin eğitim yolları engellenmek, geçerli meslek statüsü almaları önlenmek tehlikesiyle burun buruna.
İş makinelerinin bile yakıldığı, yatırımların sabote edildiği bölgede ekonomi gelişmiyor.
Gençler işsizlik ile dağa çıkmak arasında sıkıştırılmak planlarının figüranları haline getirilmekte.
Okul yakmanın ötesinde PKK’nın mezraları basarak bazı evlerde gördükleri buzdolaplarını kalaşnikoflarla delik deşik ettikleri de bir gerçek.
“Biz derelerden çamurlu su içerken siz buzdolabında serinletilmiş su içemezsiniz” diyorlarmış.
Toparlayalım...
Kandil kafasıyla PKK silahlı birimleri okul ve iş makinelerini yakarak, yol keserek, Kürt işadamlarını haraca bağlayarak, köylerdeki, mezralardaki buzdolaplarını kurşunlarla kalbura çevirerek tabanda itimat kaybediyorlar.
Ama...
Kürt halkını da, eğitimsiz, sağlık hizmetlerinden yoksun, ekonomisi çorak, gençleri işsiz ve psikolojik yılgınlık kısır döngüsüne iterek kendi halklarına kötülük yapıyorlar.
Barzani’nin “silahları bırak, demokrasi içinde siyaset yap” çağrısı Kandil’i sağduyu çizgisine getirmez ama Türkiye ve Suriye’deki Kürt halklarına, yani tabana etkili mesajdır.
Aileler oğullarını, kızlarını daha 25-30 yaşını görmeden ölmeye göndermek istemiyor.
Hakların alınması için demokrasi kanalları genişledikçe Kandil’in borusuna değil, Barzani’nin çağrısı gibi barışçıl söylemlere kulak verenler ağır basacaktır.