Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

ÇOK sevdiğim bir şarkıyla başlayayım: “Aşkların en tatlısını
Zevklerin bin katlısını
Senden aldım
Sana verdim...”
Aşkta da, dostlukta da “alınan ve verilen” eşit olmalı.
ABD ve Türkiye ilişkileri böyle mi?
........................
SURİYE sorununda kapalı kapılar ardındaki gerçek nedir?
Türkiye bir anda Esad’la kankalığı tarihin çöp tenekesine hiçbir etki altında kalmadan mı buruşturup attı.
Varsa Türkiye’den beklenen rol nedir?
Bir zamanlar Afganistan’a müdahale sırasında Pakistan’a biçilen rol mü?
Bu sorularımın esin kaynağı, 2002 baharında Amerika’nın “yarı beyni” sayılan Harvard’da yaşadıklarım.
Bu köşede yayımlanan 4 Mayıs 2002 tarihli yazımdan seçtiğim satırlara bakın.
Kritik soru:
“ABD Irak’a Kuzey’den girmek için iki tümen gönderse ve Türkiye’ye konuşlandırsa...
Türkiye bunu kabul eder mi?”
Soran Graham Alison, Clinton döneminin Savunma Bakan Yardımcısı. Şimdiki görevi Harvard Üniversitesi, Kenndy Savunma Politikaları Merkezi Başkanı.
Cevabı Hava Kuvvetleri eski komutanı MGK eski Genel Sekreteri em. Org. İlhan Kılıç veriyor:
“Hava olanaklarımızı Körfez Savaşı’nda verdik. (Birinci Körfez Savaşı. G.C.) Ama... Kara savaşı için Irak’a girecek birliklerinizi konuşlandırmak!.. Bunun için Meclis kararı gerekir. Çok zor! Umarım buna ihtiyaç kalmaz.”
Aliso üsteledi:
“Başkan Bush, Başbakan Ecevit’e telefon etse... Bu isteği şahsen dile getirse... ‘Türkiye’ye ihtiyacımız var’ dese, ne cevap alır?”
Kılıç Paşa “Ecevit’in yerine konuşamayacağını” söyledi.
.......................
Bugün o satırlarımı yeniden gözden geçirirken Amerikalıların “Türkiye dış siyasetine askerin belirlediği - Özal’dan kalma deyimle dizayn ettiği- görüşünde olduklarını” düşündüm.
Kılıç Paşa’nın “kararı verme yetkisinin Meclis’te olduğuna” dair Anayasa kaynaklı söylemini yadırgamışlardı.
......................
Yazıdaki satırlarımla devam...
Alison bu kez bana sordu.
“Kamuoyu bu olasılık için ne düşünür?”
“Türkiye’de toplumun Saddam’ı desteklemediğini” söyledim.
“Fakat, toplum nabzının böyle bir kara harekatının Türkiye’den yapıl-masından yana -hiç değilse şu aşamada- atma-yacağını” vurguladım.
Bu konuşma dün (3 Mayıs 2002) Harvard Üniversitesi Kenndy Merkezi’ne geçti.
Alison’un başka konuşmalarından da aldığım izlenim “ABD’nin, Türkiye üzerinden kara harekatını ciddi olarak düşündüğü” yolunda.

Haberin Devamı

BİZE TÜRKİYE YETER
4 Mayıs 2002 tarihli bu köşedeki yazıdan satırlarla devam.
Bu izlenimi daha sonra söylem olarak bir başka panelde de edindim.
Konu “Irak’a müdahale ve Saddam...”
Konuşmacı ABD’nin önde gelen Irak uzmanı Dr. Judih S. Yaphe Milli Savunma Üniversitesi Milli Stratejik Etütler Enstitüsü öğretim üyesi.
“Milli Savunma Bakanlığı’nın ve Beyaz Saray’ın Irak bağlamında nabzı onun parmaklarında atıyor” denebilir.
Kılıç Paşa beni görünce “Irak’a müdahale için Körfez Savaşı’nda olduğu gibi çok uluslu güçler koalisyonu kurmaya ihtiyacımız yok. Sadece Türkiye bize yeter” dedi.
Konuşmacı olduğumuz Kenndy Merkezi’ndeki bir diğer panelde Kılıç Paşa’yı ve beni izlemiş, sorular sormuştu.
Konumuz “Türkiye Siyasetinde Asker Faktörü” idi.
O aşinalık nedeniyle olmalı karşılıklı konuşmalarımız bu panelde de sürüyordu.
Kılıç Paşa soruyu net yöneltti:
“Türkiye’den hangi desteği istiyorsunuz?”
Cevap:
“Tam destek...”
Tek kelimelik sorum oldu:
“Yani?..”
Cevap...
“Söz gelişi... ABD’nin Afganistan’a müdahalesinde Pakistan’ın sağladığı destek...”
...........................
Aradan yıllar geçti. “ABD’den Türkiye’nin ne beklentisi olduğu” hiç soruldu mu?
Bilemiyorum...
Peki ya “tam destek” istedik mi?
ABD “verdi mi?”
..........................
ABD Büyükelçisi Ricciardone’nin son açıklamaları.
Bu son sorunun ışığı altında değerlendirmeye alınmalı. Gerçeklerin üstüne çuval geçirmeden!
........................
Kişisel sezgilerim o ki ABD Başkanlık seçimlerinden sonra bile tıpkı Sırpların Boşnak ve Hırvat katliamı sürecinde olduğu gibi bir süre hareketsiz kalacağı, sonradan zamana yayarak gaza önce yavaş sonra ikinci veya üçüncü yılda kökleyerek basacağı.