Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

DOĞU için kaygı verici haberlerin ötesinde endişe yüklü iddialar da var.
Dün Saygı Öztürk bakın ne yazmıştı:
Terör örgütünün adam kaçırmasına gerek yok. Onlar haber gönderiyor, istedikleri yerine getiriliyor. Hakkari’nin AKP İl Başkanı Mecit Tarhan’a terör örgütünden “Bize 50 bin dolar getir, yoksa öldürülürsün” mesajı ulaştırıldı.
Ancak, Tarhan istenilen parayı ilk anda bulamadı.
Örgütten, kendisine bir süre tanındı ve o zamana kadar parayı bulması istendi.
Para bulundu.
İl başkanı, teröristlerin bulunduğu bilinen Kazan bölgesine otomobiliyle gitti.
Parayı verdiğinde serbest kalacağını tahmin ediyordu.
Ancak kendisine “Amacımız para değil, sensin” denildi.
İl Başkanı Mecit Tarhan, teröristler tarafından götürüldü.
Serbest bırakılmasını diliyoruz.
İl başkanının kendisinden istenen haracı istedikleri yere götürmesini, bölgeyi tanıyan birisi olarak hiç ama hiç yadırgamıyorum. Kendinizi il başkanının ya da orada yaşayan vatandaşların yerine koyun ve bir kez daha düşünün.
Bu iddia, satırlarda kalmamalı, devlet kurumları tarafından açıklığa kavuşturulmalıdır.
Gerçek böyleyse bölgede yaşayanların vay hallerine...
Haraç istenen, kaçırılan il başkanının ötesinde eşi, çocukları diğer aile fertleri potansiyel hedefti.
AK Parti İl Başkanı’nın sadece kendi hayatını değil, onları da düşünerek hareket ettiğini tahmin etmek için biraz olsun empati yeter.
Son saldırıda PKK kaymakam kaçırmaya odaklanmıştı.
Özel harekatçılar, kaymakamı jandarma karakoluna götürüp saklamışlar.
Ama...
Kaymakam konutu, polis lojmanları duvarlarında kurşun delikleri acı vermekte.
İktidar partisinin il başkanına haraç ürettiriliyor.
Kaymakam için kaçırma saldırıları yapılıyorsa amacın “derin stratejisi (!)” üzerinde iyi düşünülmeli.

Haberin Devamı

AŞİRET REİSLERİ DE...

SAYGI Öztürk’ün satırlarından bir “alarm iddia” daha:
‘Beytüşşebap aşiretleri devlete yakındı.
Beytüşşebap, Uludere ile komşudur.
Irak’la sınırı yok ama sınıra uzaklığı 4 kilometredir.
Bu ilçede Jirki aşireti ağırlıktadır.
Tahir Adıyaman’da aşiretin reisidir.
Yakın bir döneme kadar birisi hariç bütün aşiretler, kabileler devlete bağlıydı.
Bugün gelinen nokta ise tam tersi.
O günlerde kimse “PKK’lı olduğunu” söyleyemezken, şimdi “PKK’lı olduklarını ve devlet kuracaklarını” söylüyorlar.
Aşiretler de devleti yanlarında göremeyince, istemeyerek de olsa PKK’nın yanında yer alıyor.
Devlet, varlığını göstermezse, olan gizli destek de bitecek gibi gözüküyor.
PKK’nın silahlı gücünün en fazla olduğu 1993 yılında da ilçeyi basmaya kalkıştılar.
Kılıç ailesinden 4 kişiyi öldürdükten sonra kaçtılar.
İlçeye yıllarca bir daha da inemediler.
Ancak, bu ilçede yaşanan bir boşluk, örgütün gücünü artırdı.
Ne mi oldu?
Terör örgütü, Beytüşşebap’ın BDP’li belediye başkanının oğlu da dahil çok sayıda çocuğu alıp dağa götürdü.
Şimdi, o çocukları ilçeyi en iyi bilen kişiler olarak son eylemde kullandılar.

Haberin Devamı

İran gölgesi

PKK ile mücadelede şehitler veriyoruz.
Yaralananlar çok, evlere ateş düşüyor.
Fidan gibi gençler, babalar, eşler, nişanlılar, sevgililer yitiriliyor.
Hepsi birer kahraman.
Canları pahasına çarpışıyorlar.
Asker ocağını indirtecek tek kelime etmek istemem.
Hepimiz özen göstermeliyiz.
Sorun yöredeki 800-1000 PKK’lının çok ötesinde.
Olayın arkasında koskoca İran var.
İran, Suriye’yi düşünmemek için elini ateşe sokmuş durumda.
“Tebriz’in güvenliği Şam’dan başlar” stratejisini gütmekte.
Mehmet Ali Birand’ın haber programında yayınlanan bant bunun kanıtı.
İki PKK’lı kadınla Azeri şiveli İranlı konuşuyorlar.
İranlı “PKK’nın durumu nasıl” diye soruyor?
PKK’lı kız, “dayanak Öcalan’dır. O olmasa, ölse ya da öldürülse PKK dağılır” diyor.
“PKK’nın güçlü olmadığını” söylüyor.
Peki bu durumdaki PKK nasıl oluyor da bu saldırıları yapabiliyor?
İran’dan her türlü desteği aldığı bilinmekte.
Suriye de kendi sınırından PKK’ya omuz veriyor.
PKK, Suriye karıştığında Kürt örgütünün nasıl da kolayca kendi egemenliğinde bir coğrafya kazandığını gördü.
İran’la Türkiye’yi karşı karşıya getirmek ve bu arada kendine bir toprak kapmak peşinde.
“Alan da kaçan mı?”