Dışişleri Bakanlığı eski müsteşarı Em. Büyükelçi Ali Tuygan “Gönüllü Diplomat” adlı kitabında Suriye için kırılma tarihini şöyle yazıyor:
‘İki batılı gazetecinin Marie Colvin ve Remi Ochlik’in 22 Şubat 2012 tarihinde Humus’ta kaldıkları evde, topçu ateşi sonucu hayatlarını kaybetmeleri, müdahale yanlılarını daha cüretkar yapacak bir gelişmedir.
Nitekim AB ülkeleri “Suriye Ulusal Konseyi”ni halkın meşru temsilcisi olarak tanıdıklarını açıkladılar.’
40 yıllık diplomat Tuygan, batıda ve özellikle Avrupa’da Beşar Esad yönetimi için tereddütlerin bu olayla büyük ölçüde silindiğine ve “karşı tavra ağırlık koyulduğuna” işaret ediyor.
Gazeteciye sarmak netamelidir.
Sonu iyiye gitmez.
Batı kültüründe fikir ve ifade özgürlüğü kutsaldır.
100 yıllar süren mücadelelerin sonunda elde edilmiş ve dokunulmazlık kazanmıştır.
Son örnek ABD’nin başına dizi halinde dertler açan, başına çoraplar ören abuk sabuk rezilce bir filmi yayından kaldıramayışıdır.
Gerekçe...
“Fikir özgürlüğüne aykırı olur.”
Hatta “bu tür başka kepaze filmlerin çekilmesi de önlenemez” deniyor.
Bakınız..
İki yabancı gazeteciyi, askerlerini öldürtmek Esad’ın ve onun rejiminin yazgısında nasıl negatif bir etki dalgası kabartıyor?
Basın özgürlüğü ve gazetecinin güvenliği bir ülkenin demokrasi ölçütleri arasında en önemli olanlarından biridir.
Küresel fikir özgürlükleri coğrafyasında kalmak koşuluyla hür medya, demokrasileri ayakta tutan sütunlardan biridir.
SURİYE’NİN ÇİN VE RUSYA ETKİSİ
BİLİNEN jeopolitik nedenleri yeniden sıralamayayım.
Çin’in ve özellikle Rusya’nın hatta İran’ın Suriye’de Esad rejimine destek vermesinin bir nedenini de Ali Tuygan bu ülkelerdeki iç siyaset kaygılarıyla izah ediyor.
Arap Baharı ile otoriter yönetimler domino taşlarının birbiri üzerine etki yaparak yıkılması üzerine, özellikle Moskova ve Pekin bu başkaldırı virüsünün kendi topraklarına sıçramasından da kaygı duyuyorlar.
Suriye’de Esad’ın çökmesi, sokaklara akan silahlanmış halkın zaferi, Rusya ve Çin’e kötü örnek olabilir.
Gerçi bu iki ülkedeki polis ve devlet gücü böyle başkaldırıların üstesinden gelebilecek büyüklükte ama virüs geniş topraklara yayıldığında tehdit oluşturabilir.
Hatta...
İran için de aynı tehlike büsbütün yok değil.
Her üç ülkede sert baskı rejimi nedeniyle halkın tepki birikimi kar topu teorisindeki gibi çığa dönüşebilir.
En azından gelecek yıllara dönük potansiyel tehlikedir.
Ali Tuygan’a göre “baskı rejimlerinde Arap Baharı’na benzer halk hareketlerinin önüne geçen -her aşamada- bir adım ötede demokrasi açılımları gereklidir.”
Moskova, Pekin, Tahran bir yandan Suriye’de Esad’ı ayakta tutmaya çalışırken öte yandan göreceli olarak birer çıt, birer çıt demokrasi penceresini aralayacaktır.
Buradan Türkiye için de önemli dersler var.
Türkiye Suriye’deki gelişmelerden daha fazla etkilenecek coğrafi konumdadır.
Suriye ile çok uzun bir sınırı, o sınırda PKK ile omuz omuza bir kazanılmış Kürt toprağı var.
Türkiye’nin iradesi dışında oluşan bu yeni durum kaçınılmaz olarak Ankara’nın önüne tatsız bir sürpriz paket koydu.
Çok ince ayarlı, özenli olmak gerekir.
Türkiye, Suriye olaylarına “yeterince yakın, gereği kadar uzak kalabilmeyi” hedefleyen kriz diplomasisi izlemeli.
“Kankalıktan, düşmanlığa” çok hızlı geçiş beraberinde öngörülmeyen eksileri de getirdi.
Kurthan Fişek’in veda röportajı
SEVGİLİ KURTHAN’A VEDA
KAYBETTİĞİMİZ Prof. Kurthan Fişek ile aynı mahallenin çocuklarıydık.
O Selanik Caddesi’nde, ben iki sokak alttaki Karanfil’de otururduk.
Birlikte futbol oynardık.
Kurthan dal gibi incecik bir çocuktu.
Kaleciliği severdi.
İyi kaleciydi.
Sonraki yıllarda meslektaş olduk.
Bir dizi güzel anılarımız var.
Profesörlüğü de “efsanelerle” doludur.
Örneğin...
Abdullah Öcalan’a sınavda “sıfır” vermiş olması.
Mehmet Yılmaz ile çok iyi bir ikili oluşturmuşlardı.
Hakkını vererek rakı içerdi.
Yani ne kadar içse dili kaymadan, mantığı sağlam muhabbetler örerek...
Üzerine ışık yağsın...