MAÇTAN sonra Fatih Terim’in gazetecilere yaptığı konuşma nedeniyle onu yürekten kutluyorum.
Maçın yorumunu yapmayı reddetti.
“Terörist saldırıyla bu kadar insanımızın öldüğü, yaralandığı bir gece size, o 90 dakika için konuşamam. Yüreğim yanıyor. Bu milletin bayrağını göğsümde yıllarca taşıyan biri olarak yaşananlar çok ağırıma gidiyor. Nasıl bu hale geldik? Anlamıyorum. Kusura bakmayın arkadaşlar; Florya’daki tesislerde karşı karşıya geldiğimiz zaman maç için ne sorarsanız cevaplandırayım, ama şimdi olmaz.”
Bazı kelimeler farklı olsa da Hoca’nın gözlerinin buğusu eşliğinde duygularını yansıtan mesajı buydu.
Onu iyi anladığımı söyleyebilirim.
Abdi İpekçi’nin terörist Mehmet Ali Ağca tarafından öldürüldüğü gece Süleyman Demirel ile Güliz Sokak’taki evinde randevum vardı.
Gazetem için söyleşi yapacaktım.
Gittim, fakat söyleşiyi yapacak halde değildim.
Öylesine üzgündüm ki Demirel’den özür diledim. Daha sonraki günlerde beni tekrar kabul etmesini rica ettim.
Anlayış gösterdi.
Zaten o da duygu yüklüydü.
Gaziantep’teki barbarlığa eminim Türkiye’nin çok büyük çoğunluğu tepki göstermiştir.
Fatih Hoca hepsinin, Kürt yurttaşlarımızın da büyük çoğunluğunun sesi oldu.
KURBAĞA TESTİ
Terörist saldırılarda yitirdiğimiz insanlar için acımız büyük. Ama üzüntümü, “bunları artık -neredeyse- olağan karşılayan ve kanıksama çizgisine gerileyenler” daha da ağırlaştırıyor.
Gazetelerde ve TV ekranlarında “bu kanlı eylemler sürecektir sanıyorum” yorumları -belki- gerçekçi gözlemleri yansıtmakta, ama topluma “ahval-i adiye” psikolojisini zerk etmemeli.
1980 öncesi terör gene azmıştı.
Oluk oluk kardeş kanı akıyordu.
Gazetelerde terör cinayetleri artık tek sütunluk haberlere dönüşmüştü.
“Dünkü terör bilançosu 32 ölü” gibi başlıklar altında veriliyordu.
Ölenlerin isimlerinin bile haberlerde yer almadığı oluyordu.
“Teröre propaganda aracı” olmayalım diye olayları sayfalarda önce büyütmeden, fazla yer kaplatmadan vermek uygulaması giderek zaman içinde tek sütunluk “terör bilançosu” haber başlığına inmişti.
Sanki o gün “terörün hiç can almaması büyük habermiş” gibi bir psikoloji.
Terör örgütleri de bunu görerek daha büyük hedeflere, ses getirecek eylemlere de geçiyorlardı.
O yılların eski başbakanlarından Nihat Erim’in, DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler’in, gazeteciliğin saygın simge ismi Abdi İpekçi’nin öldürülmesi gibi...
“Kurbağa testi” malum...
Kurbağayı içi kaynar su dolu tencereye atarsanız, acıyla sudan fırlar, tencereden dışarı atlar.
Ama...
Kurbağayı ılık su dolu tencereye koyarsanız keyifle yüzer.
Bir yandan da aşağıdan yanan ateşle su ısıtılır.
Kurbağa gevşer, tepki refleksleri uyuşur.
Su kaynamaya başladığında artık tencerenin dışına fırlamak için ne refleksi kalmıştır, ne mecali...
Elbette terörün amacı olan propaganda platformları haline getirilmemeli gazete sayfaları ve TV ekranları, ama bu toprakların insanlarını da kurbağa sendromu aşısından sakınmak gerek.
Türk, Kürt tüm vatandaşlar teröre, kan kültürüne karşı ortak tavır almalıdır.
PKK DEĞİLSE KİM, KİMLER
PKK adına yapılan açıklamada, “Gaziantep’teki olayın arkasında biz yokuz” deniliyor.
Gerekçelerinden biri de, uluslararası hukuktaki tanım.
Üzerinde birleşilen ortak ölçütlerden biri “silahlı eylemin sivillere karşı yapılması halinde, bunun faillerinin terörist tanımına gireceğidir.”
Yani...
“Terörist kimdir, kimlerdir, hangi örgütlerdir” sorusu üzerinde tam bir tanım mutabakatı yok.
Fakat...
“Sivile karşı eylem” hiç tartışmasız küresel “terörist” kavramı içine giriyor.
O nedenle PKK “biz askere, polise karşı eylem yapıyoruz, sivilleri hedef almıyoruz” demeye getiriyor.
Gerçi başta Ankara’daki sivillerinde kanını akıtan eylemler olmak üzere PKK’nın sicilinde bu açıklamayı doğrulamayan kirli sayfalar var, ama diyelim ki “açıklama doğru...”
Peki bu caniliğin arkasında kimler var?
Suriye, İran hatta Türkiye’nin karışması ve Ortadoğu’nun bölünerek Balkanlaşması tezgâhlarını kuran güçlü gizli servisler akla geliyor.
Kokusu çıkar...
........................
Gaziantep’de ve Şırnak’ta yitirdiğimiz insanlarımıza, şehitlerimize rahmet, ailelerine ve ulusumuza başsağlığı, yaralılara şifa diliyorum.