PKK’nın katliamı “laforizma...” Önce telefon ahizesinde “karşılama sesi.”
“Terör hattındasınız. Sinyal sesinden sonra konuşabilirsiniz. Konuşmalarınız güvenlik gerekçesiyle kayda alınmaktadır. Hattımız ücretsizdir.”
- Türkçe cevap için “1”e basınız.
- Kürtçe için “2”ye...
“Kanları yerde kalmayacak” resmi açıklaması için “3”e...
- “Çökmek üzere, PKK’nın son çırpınışları” söylemiyle moral bulmak için “4”e...
- “Hainleri bitireceğiz, kararlıyız, güçlüyüz” beyanatlarını dinlemek için “5”e...
- “Sınırlarımızda sıfır sorun” vaadini hatırlamak için “6”ya...
- “Her şeyin sorumlusu(!) medya mahallesinin” topa tutuluş sesleri için “7”ye...
- “İç mihrakları” öğrenmek için “8”e, “dış mihraklar” için “9”a...
............................
Kanat Atkaya’nın kara mizahı yansıtan dünkü yazısından esinlenerek, bazı satırlarını özetle- alarak yukarıdaki girişi yaptım.
Amaç...
Yıllardır karbon kâğıdından çıkmışçasına -neredeyse- aynı olan siyaset “laforizmalarının” artık aşındığını “metal yorgunluğu” gibi “kelime yorgunluğu” yansıttığını ve açılmadan bir kenara itilen zarfların yazgısını paylaştığını göstermek.
Elbette...
Siyaseti ve siyasetçiyi hedef almak değil bu.
Siyasetçilerin de yüreklerinin kanadığını, acı çektiğini düşünüyorum.
Aynı harmanın insanlarıyız.
Bir avucu asker, bir avucu bürokrat, bir avucu polis, bir avucu hukukçu, bir avucu medya mensubu.
Buna birer avuç diğer meslekleri ve toplum kesimlerini ekleyiniz.
Herkesin yüreğine ateş düşmüş.
Ancak...
Siyasetçinin farkı “iddiasıdır.”
Ortaya “en iyi biz yönetiriz, sorunları biz çözeriz. Toplumu biz mutlu ederiz” diye çıkmış ve halktan bu iddiayla oy istemiş, görev almışlardır.
O nedenle sorumludurlar.
Çözüm üretmek, uygulamak, sonuca ulaşmak onların misyonu ve zorunluğudur.
Şikayet etmeye hakları yoktur.
Toplum hafızasında ezberlere dönüşmüş klasik söylemler “son kullanma tarihi” geçmiş yatıştırıcı haplardır.
Etkisini yitirmiştir.
Mevlana’nın deyişiyle “artık yeni şeyler söylemek zamanıdır.”
Ve de “sözde” kalmamak, “yapmak” zamanı...
Çok geç olmadan...
Tuşlara basarak siyasetçi sesi dinlemek, açık sinir uçlarımızda sadece tepkilere neden oluyor.
Kuzey Irak’taki çevik kuvvet üssü.
GÜLEN’İN İSTİHBARAT ÇAĞRISI
FETHULLAH Gülen’in (Hocaefendi) “PKK ile mücadelede istihbarat odaklı” çağrısı için bir anı:
‘Yıllar önce Londra’daki büyükelçilikte konuktum.
Büyükelçi merhum dostum Rahmi Gümrükçüoğlu, öğle yemeğinden sonra “hadi biraz yürüyelim Güneri” dedi.
Güneşi fazla hissettirmeyen, ağaçların gölgelediği yolda yavaş adımlarla yürürken söyleşiyorduk.
Dikkatimi çekti.
Önümüzde arkamızda, yanımızda, yakında uzakta tek koruma bile yoktu.
Türkiye’de terörün oluk oluk kan akıttığı, Ermeni örgütü Asala’nın diplomatlarımızı art arda öldürdüğü yıllardı ve Büyükelçimiz Londra sokaklarında korumasız dolaşıyordu.
Bunun nasıl olabildiğini sordum, Gümrükçüoğlu’nun cevabı ile hayretim daha da arttı:
“Polis örgütü Scotland Yard’dan ve gizli servisten geldiler.
‘Size eylem yapmak için İngiltere’ye kim gelirse gelsin, daha topraklarımıza ayak basmadan haberimiz olur.
Ülkenin içinde de, her yerde de gözümüz kulağımız vardır’ dediler.
Kaygı, kuşku duymadan tek başıma bile dilediğim gibi büyükelçilik dışına çıkabileceğimi söylediler.
Gördüğün gibi rahatça dolaşıyorum.”
Etkilenmiştim.
Terörün gerçekleşmesinden önce istihbaratla öğrenilmesi ve önlenmesi en etkin yöntemdir.’
................................
Şu süreçte polis, MİT, Jandarma istihbaratı birincil önemde.
PKK eylemlerini daha gerçekleşmeden etkisiz hale getirmek gibi çok yaygın ve zorlu bir görevi yüklenmiş bulunuyorlar.
Bu arada medyaya yansıyan ya da kamuoyuyla paylaşılmadan sessizce önlenen pek çok eylem girişiminin olduğu bir gerçek.
Ama...
Gaziantep’teki gaddarca kanlı eylem gibi “önlenemeyenler” de var.
İstihbarat örgütü mensuplarının büyük çaba gösterdiği yadsınamazsa da, beklentiler yüksek.
Örneğin, çalınan bir lüks aracın sık sık trafik cezaları kesilerek ilden ile dolaşması ve araç sahibine tebliğ edilmesi...
“Terör hedefi” olduğu herkes tarafından bilinmesi gereken netameli-polis merkezinin burnu dibine, o aracın çekici sırtında getirilmesi ve indirilmesi “şeytanın gör dediği” etkisini yapıyor.
Körfez Savaşı sonrasında konuştuğum Çevik Kuvvet Komutanı Amerikalı Subay bakın ne demişti:
“Bu bölgede Türklerin daha Osmanlı döneminden kalma çok güçlü bir istihbarat ağı var.
İngiliz istihbaratı da ona yakın, güçlü.
Aldığımız istihbaratları bu ikisine doğrulatarak değerlendirme yaparız.”
İşte bu yüzyıllara dayanan ve nesiller boyu babadan oğula geçerek sürdürülen yerleşik istihbarat ağı başta olmak üzere, modern zamanların tüm teknik ve beşeri istihbarat olanakları yaşamsal önemdedir.