Önümüzdeki 3 yıl üst üste 3 seçim var. Genel Seçimler, Cumhurbaşkanı Seçimi, Yerel Seçimler...
Suriye sınırında savaş kıvılcımları uçuşan, PKK terörünün katlanarak tırmandığı şu süreçte demokrasinin tam olarak yansıyacağı sandık güvenliği nasıl sağlanacak?
Sandıklar bir yana okullar bile güvenceli değil.
Hiç kuşkusuz, sınırın Suriye topraklarındaki PKK’nın uzantısı guruplar teröre gaz verecekler.
Peki...
Seçimlerden mi vazgeçilecek?
Seçimler ötelenecek mi?
Sandıklar beklemeye mi alınacak?
Elbette hayır...
Türkiye’nin gücü tüm olumsuz koşullara karşın demokrasinin bütün kurumları ve kurallarıyla çalışır olması için yeterli güce sahiptir.
Ancak...
Sorun namlu ucunda bir demokrasi görüntüsünün sakıncalarıdır.
Topların, askeri birliklerin, özel harekat timlerinin bir yandan...
Yol kesen, okul basan, öğretmen kaçıran, mayınlar patlatan, karakollara saldıran ve uzantıları öte yandan...
Bu manzaralar demokrasinin üzerine düşen hak etmediği gölgelerdir.
..........................
Üst üste 3 yıl seçim belki de Türkiye insanının şansına dönüşebilir.
Kesif barut dumanlarının dağılacağı sabahlara uyanmak umudu yeşerebilir.
Ankara’da bir şeyler pişirilmekte olduğu kokuları geliyor.
BDP’lilerin başta Çankaya olmak üzere yaptıkları görüşmeler...
Devreye dipten ve derinden bazı küresel güçlerin girdiği izlenimleri...
“İmralı ve Kandil’de dirsek temasları olduğu” iddiaları...
Barzani’nin “silahla değil, siyasetle” çağrısı...
Talabani ile yapılan görüşme...
İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad ile Başbakan Erdoğan’ın beklenmedik yakınlaşma görüntüleri...
Bütün bunlar siyaset mutfağında hazırlıklar gibi algılanabilir.
AK Parti nerdeyse tümü tıkanmış kanalları yeniden açmak için harekete geçmiş olduğu gibi bir resim çiziyor.
Seçimlerin gerilimin düştüğü bir 3 yıla yayılması siyasi iradenin -sanıyorum- hedefi.
AK Parti iktidarının evinde bir “uzaktan kumanda” aletiyle TV kanalı değiştirir gibi şiddet sahnelerinden zeytinlikler altında asude manzaralara geçiş yapacağını kimse sanmasın.
Ama...
Yapabileceği çok şey, elinde joker kartları var.
Masaya attığında ciddi değişimlerle olumluya yolculuklar başlatabilir.
Erdoğan’ın yıllar önceki o ünlü “Diyarbakır konuşması” ile ürettiği ılımlı psikoloji, hatırlanmalı.
Sonrası getirilseydi, Türkiye, bugün hayli farklı bir koordinata geçmiş olurdu.
Şu soğuk ortamda, don vurmuş katı topraklarda demokrasinin “kardelen” çiçeğinin açması büsbütün ihtimal dışı değil.
Şu yüksek gerilim hatları altındaki kaygılı sürece bakarak “bu gidiş durdurulamaz” düşünceleriyle enseyi karartmamak gerek.
Seçim sandıklarının özellikle Çankaya için kurulacağı şu süreçte Başbakan Erdoğan’ın “demokraside çözümler tükenmez” söylemi doğrultusunda formüller üretmesini ve hayata geçirmesini bekleyebiliriz.
Leyla Zana’nın bile Erdoğan’a “bu sorunu ancak şahsen siz çözebilirsiniz” kelimeleri buğulu cama parmakla yazılmış değil.
2010’lu yıllar Türkiye’sinin gerçeği.
Tek adama endeksli bir Türkiye ileri demokrasiler için referans olamaz.
Ancak...
Ne yazık ki durum böyle.
Fakat bardağın “dolu olan yarısına” da işaret etmek gerek.
Zeytin dalına uzanabilecek bir el varsa, umut da var demektir.
Seçimler ise uygun momentumu işaretliyor.
Demokrasinin motivasyonu olabilir önümüzdeki seçimler.
Suriye’de namaz kılarak değil ama Türkiye’de kanı durduracak bir sonuca imza atarak tarihe ismini yazdırır.