Türk ekonomisi kırılgan bir ekonomi. Kırılganlığı, döviz açığından geliyor. Türk ekonomisi ürettiğinden fazla döviz tüketiyor. Ekonominin döviz tüketimi ile döviz üretimi arasındaki fark borçlanılarak karşılanıyor.
-2014 yılında kısa ve uzun vadeli döviz borçlarının vadesi gelen taksitleri ve faiz için toplam 165 milyar dolar ödeyeceğiz.
-Üretemiyoruz, ürettiklerimizi ihraç edemiyoruz. Bu nedenle 2014 yılında olağan döviz gelir ve gideri arasında en az 55 milyar dolar açık (cari açık) oluşacak.
Bu iki kalemdeki yükümlülükleri aksatmamamız için, yabancılardan (12 ay boyunca) her ay ortalama olarak, 18 milyar dolar bulmak zorundayız.
Dış dünyaya göbekten bağlıyız. Türkiye’ye şu veya bu nedenlerle döviz girişi aksar ise ekonominin çarkları durur. Yabancıların Türkiye’ye doğrudan yatırım yapması, bono ve hisse senedi satın almak için döviz göndermesi, döviz kredisi ile borçlanmada kolaylık göstermesi çok hem de çok önemli.
Türkiye’de yılbaşı gelirken, hindiye talep artar. 2012 yılında Türkiye’de toplam 4.7 milyon hindi (41.9 bin ton hindi eti) tüketildi. Aynı yıl kesilen tavuk sayısı 1 milyar 47 milyon adet. Bu tavuklardan elde edilen tavuk eti miktarı 1 milyon 723 bin ton.
(Bilgi için: ABD’de yılda 275 milyon hindi kesiliyor. Bunların eti 3.2 milyon ton. 8 milyar tavuk kesiliyor. Bunların eti 18.5 milyon ton)
Amerikalılar için hindi (turkey) önemli bir kanatlı hayvan. Çünkü Amerika kıtasına ayak basan İngiliz göçmenler yerleştikleri topraklarda vahşi olarak gezinen bu hayvan sayesinde açlıktan kurtulmuşlar. İşte bunun için de her yıl Şükran Günleri’nde sofraları hindi süslüyor. Diğer günlerde de sağlıklı olması nedeniyle Amerikalılar hindi etini tercih ediyor ama hindi talebi her şeye rağmen tavuk talebinin gerisinde.
Hindi etine alışamadık
Biz ise hindi etini nedense benimseyemedik. Hindi talebi yılbaşlarında biraz canlanıyor. O kadar.
2012 yılında aylık olarak kesilen hindi sayısı ekimde 360 bin, kasımda 400 bin. Aralıkta 700 bin adet. Demek ki yılbaşı öncesi aylık talep ikiye katlanıyor. İşte o kadar. 75 milyonluk nüfusta 20 milyona yakın hanede, aralık ayı boyunca
1988-1989
Kamu açıklarındaki artış ve mali piyasalardaki dalgalanma sonucunda faizler yükseldi. Döviz rezervi azaldı. 17 milyar dolar olan dış borç stoku, 1989’da 41 milyar dolara, 1990’da 49 milyar dolara çıktı. Bankaların döviz açığı büyüdü. Dış ticaret açığı 9.3 milyar dolara ulaştı. Ekonomide zorluklar başladı. Çok sayıda bankanın faaliyetleri durduruldu.
1991
Sermaye girişi TL’yi aşırı değerlendirirken ihracatı caydırıyor, ithalatı coşturuyordu. 1991’de Körfez krizi çıktı, Türkiye riskli bir ülke oldu. Sermaye kaçışa geçti. 2.6 milyar doları aşan sermaye kaçışı ekonomiyi durgunluğa soktu. TÜFE yüzde 52 artarken TEFE artışı yüzde 64’e ulaştı. Büyüme hızı yüzde 0.3’e düştü.
1994
Ekonomide zorluklar 1993 sonlarında başladı. 1994’te ekonomi tıkandı. Bunun üzerine Avrupa para piyasasındaki kargaşa eklendi. Cari açık 1 milyar dolardan 6.4 milyar dolara yükseldi. Sermaye çıkışı 4.2 milyar dolara vardı. Faiz, Hazine bonolarında yüzde 400’ü aştı, enflasyon yüzde 121’e, yani üç haneli rakamlara sıçradı. Yarım milyon kişi işinden atıldı..
1998-1999
Merkez Bankası her gün dolar satmaya başladı. Neden satıyor? Piyasada dolar bollaşsın. Dolar bulamayan kalmasın. Talep karşılandığı için de doların fiyatı gerilesin. Örneğin 2.00 TL’nin altına insin.
Ne var ki Merkez Bankası sattıkça, piyasaya çıkan dolarlar buhar oluyor.
Nereye gidiyor bu dolarlar? Merkez Bankası Başkanı yılsonuna kadar 3 milyar dolar satacaklarını açıkladığı gün, dolar daha ucuz değil mi idi?
Kim alıyor piyasaya çıkan dolarları da, dolarlar buhar oluyor? Merkez Bankası Başkanı uzun süredir parasal sıkılaştırma ile dolar satın alabileceklerin Türk Lirası bulmalarını zorlaştırıyor. Buna rağmen dolar satın alanlar Türk Lirası’nı nasıl buluyor?
Merkez Bankası beklenenin üzerinde dolar satışına devam ettiği halde, dolar fiyatı neden dün 2.10 TL’yi buldu? Merkez Bankası acaba yanlış bir politika mı izliyor? Boş yere mi dolar satıyor? Dolar satış uygulamasında bir hata mı var?
Değerleme hatası olabilir mi?
Altının onsu dünya piyasalarında 1.200 dolar dolayında dolanıyor. Bu yıl altına “dolar” ile yatırım yapanlar (alım tarihine göre farklı oranlarda) yüzde 29’a kadar kayba uğradılar.
Yorumculara göre, ABD Merkez Bankası’nın (Fed) tahvil alım programını ayda 10 milyar dolar azaltarak 75 milyar dolara düşürmesi altın için bu senenin son kötü haberi oldu.
Uzmanlar altın için 2014 yılında da karamsar beklentiler açıklıyorlar. Çünkü uzun süre finansal varlıkların enflasyondan korunmasını sağlayan altının bu özelliğini kaybettiğine inanılıyor.
Geliniz görünüz ki, “altın” bu. Bugüne kadar fiyatı konusunda yapılan tahminlerin hiçbiri tutmadı. Fiyatı inecek dediler yükseldi, yükselecek dediler indi.
Altın bu: İner de çıkar da
Dolar ile altına yatırım yapanların bu yıl içinde yüzde 29’a yakın kayba uğradıkları görüldü ama TL ile yatırım yapanların kaybı yüzde 17 dolayında. Çünkü Türkiye’deki TL ile altın fiyatı sadece dünya fiyatından değil dolar fiyatından da etkileniyor.
Merkez Bankası, bir gün, bir hafta, bir ay sonra döviz kurunun, enflasyonun, faizin ne olacağını bilenemediği bir ortam yarattı.
İşte böyle bir ortamda Merkez Bankası Başkanı “2014 yılında para ve kur politikası” başlığını taşıyan bir toplantıda konuştu.
Tabii olarak da 2014 yılının para ve kur politikasını anlatmadı da, yılbaşına kadar ve de 2014 yılının Ocak ayında dövizdeki tırmanışı önlemek için neler yapacaklarını anlattı.
Anlaşıldığı kadarı ile toplantının amacı, “Döviz kurunun ve de enflasyonun ne olacağı konusundaki ‘kısa vadeli’ (dikkat buyurunuz ‘kısa vadeli’) olumsuz bekleyişleri kırmak” idi.
Mesaj: Ocak sonuna kadar 6 milyar dolar satılacak
Başkan çok şeyden söz etti. Ama söyledikleri arasında en önemli mesaj;
Bu akşam ve yarın Hıristiyanlar için önemli bir akşam ve önemli bir gün. Çünkü Hıristiyanlar bu akşam kilisede, yarın evlerde “Kutsal Doğum”u kutlayacaklar.
Dünyada 1.6 milyar Müslüman, 2.2 milyar Hıristiyan var. Biz Müslümanların nasıl özel günleri var ise, Hıristiyanlar da kendi inançlarına göre belli günlere önem veriyor.
Bundan 1660 yıl önceye kadar Hıristiyanlar her 6 Ocak’ta “Epiphany” diye adlandırılan bir “yortu” gününde, (1) Hz. İsa’nın beden alarak dünyaya gelişini, (2) 8 günlük iken sünnetini, (3) 40 günlük iken mabede sunuluşunu, (4) 12 yaşında din adamlarıyla konuşmasını, (5) 30 yaşında vaftizci Yahya tarafından vaftizini bir arada ve tek bir günde kutlarlardı.
Roma’da ise değişik putlara tapanlar 25 Aralık günü, gündönümünden (güneşin yükselişinden) esinlenerek, güneşin sembolü olarak kabul edilen ışığa taparak, değişik eğlenceler düzenlerlerdi. Bu eğlenceler Hıristiyan dininin ahlak anlayışına ters, çarpık eğlencelerdi.
Hıristiyan dinini Roma’da yaymaya çalışan din adamları “6 Ocak’ta Epiphany yortusundaki kutlamalar arasında yer alan 5 farklı kutlamadan” biri olan “İsa’nın beden alarak dünyaya gelişinin kutlamasını” 25 Aralık gününe çektiler. Böylece
2013 yılı bitiyor. Acaba ekonomimiz ne durumda? 2014 yılına nasıl giriyoruz? Özetle:
1. Faiz oranlarımız başka ülkelerde uygulanan faiz oranlarının en yükseklerinden biri.
2. Ekonominin büyümesi, göreceli olarak yüksek. Yüzde 4’ler dolayında. Fakat büyümede yavaşlama ihtimali çok yüksek.
3. Büyümenin lokomotifi üretim değil. Büyüme dış kaynaklara (ithalata) dayalı tüketimden kaynaklanıyor.
4. Cari açığın (döviz açığının) Milli Gelir’e (gayrisafi yurtiçi hasılaya - GSYH) oranı dünya sıralamasında en yukarıda.
5. Enflasyon gelişmekte olan ekonomiler içinde en yüksek oranlarda. Düşürülemiyor.
6. Özel sektörün dış borcunun Milli Gelir (GSYH) içindeki payı diğer ülkeler sıralamasında en yükseklerde seyrediyor.