Bülent Eczacıbaşı, Eczacıbaşı ailesine yakışanı yaptı. İKSV’nin Deniz Palas’ını, Eczacıbaşı olarak satın alarak İKSV’ye bağışlamaya karar verdi. İşte bu nedenle başta Bülent Eczacıbaşı olmak üzere Eczacıbaşı ailesine “şapka” çıkarıyorum. İKSV etkinliklerini izleme şansına sahip saf ve bakir bir sanatsever olarak teşekkürlerimi sunuyorum.
İKSV yönetiminin, birikmiş borçlar nedeniyle Deniz Palas’ı satma kararını duyduğumda 22 Ekim 2013 tarihinde bu sütunda “İKSV yönetimi Deniz Palas’ı satamaz” başlığı altında, binanın neden satılmaması gerektiğini anlatan bir yazım yayınlanmıştı.
Dün Hürriyet’te Jale Özgentürk’ün “Deniz Palas satılmıyor” başlıklı haberini okuyunca “sanki bina benim imişcesine” sevindim.
Binayı Eczacıbaşı’nın satın alarak vakfa hibe edeceği öğrenilmiş. O kadar duygulandım ki, gözlerim yaşardı. Bülent Eczacıbaşı’na ulaştım. Teşekkürlerimi sundum. ”Yönetim Kurulu’nun satış kararı daha kamuoyuna açıklanmadan Milliyet’te yayınlanan, ‘İKSV yönetimi Deniz Palas’ı satamaz’ başlıklı yazınız ve daha sonraki günlerde binanın satılmaması için duruşunuz bizi etkiledi. Kamuoyunun, İKSV’yi sevenleri bekleyişlerini, Deniz Palas’a duyarlılıklarını dikkate alamamazlık
İstanbul’da metro istasyonlarının duvarlarını İznik Vakfı’nın çini panoları süslüyor. Marmaray’ın istasyonlarında da duvar panosu olarak İznik Vakfı’nın sanat atölyelerinde çizimi yapılan, atölyelerindeki genç kadınların ürettiği çiniler kullanıldı.
İnsan trafiğinin yoğun olduğu kamu alanlarında sanat yapıtlarına yer verilmesi olumlu bir gelişmedir. Beş yüz yıl öncenin zamanla kaybolan sanatının canlandırılması, sarayların, camilerin duvar süslemesinde kullanılan çinilerin benzerinin günümüzde çağdaş yapılarda kullanılması önemlidir.
Eski İznik çinileri bütün dünyada değer verilen sanat yapıtlarıdır. Dünyada ün yapan çiniler, 14. yüzyıldan 17. yüzyıla kadar İznik’te yapılan çinilerdir. İznik’te üretilen çini ilk defa 14. yüzyılda Sultan Orhan Camii’nin mihrabında kullanıldı. Daha sonra İznik çini yapımcıları Osmanlı sarayının himayesinde, sarayları, camileri çiniyle bezedi. Çini tabaklar, su kapları yapıldı. 17. yüzyıldan sonra saray güç kaybetmeye başlayınca çiniciler himaye edilmez oldu. İznik’teki çini atölyeleri de geride hiçbir belge ve iz bırakmadan kaybolup gitti.
1993 yılında Prof. Dr. Işıl Akbaygil’in önderliğiyle kurulan İznik Vakfı, İstanbul Üniversitesi’nin,
Tuğrul Belli, DÜNYA’daki yazısında çok önemli bir gelişmeye dikkat çekti. Sanayimiz büyüyor diye seviniyoruz ama, GSYH (Milli Gelir) içinde sanayinin payı giderek küçülüyor.
Tuğrul Belli’nin uyarısı üzerine, 1998 yılından bu yana cari fiyatlarla milli gelirin oluşumunu bir tablo içinde topladım. İlgi çekici bir tablo ortaya çıktı.
- 1998 yılında (cari fiyatlarla) milli gelin yüzde 23.9’u imalat sanayinin üretiminden oluşuyordu.
- Bu oran 2012 yılında yüzde 15.6’ya geriledi.
Demek ki son yıllardaki GSYH büyümesi, sanayinin büyümesine dayanmayan bir büyüme.
Acaba yıllar geçtikçe büyüme sanayi yerine tarıma mı dayanmaya başladı?
- 1998 yılında tarımın milli gelirdeki ağırlığı yüzde 12.1 iken,
Bangladeş’in nüfusu 163 milyon. Nüfusun yüzde 90’ı Müslüman. Fakirlik dizboyu. Üç kişilik bir aile ayda 68 dolara hayatta kalabiliyor.
Asgari ücret ayda 68 dolar. Çalışanlar 100 dolara çıkarmak istiyor. O zaman işsizliğin artmasından korkuluyor.
Dünyanın alt gelir grubuna giyim eşyası satan büyük kuruluşları giysileri Bangladeş’te üretiyor. GAP, H&M ve Wal-Mart bunların önde gelenleri.
Almanya’ya gelelim. Almanya’da işçi ücretlerinin saatte 8.50 euro’ya çıkarılması tartışılıyor. Yaklaşık 12 dolar eder. Günde 90 dolar dolayında asgari ücret.
Bangladeş’te bir işçinin bir aylık ücretinden fazla.
Almanya’nın 2012 yılında ihracatı 1.097 milyar euro, ithalatı 909 milyar euro, ihracat fazlası 188 milyar euro (Yaklaşık 240 milyar dolar) oldu.
Ucuz işçi deposu Bangladeş’in 2012 yılı ihracatı 17 milyar dolar, ithalatı 24 milyar dolar, dış ticaret açığı 7 milyar dolar.
TÜİK, 2009-2012 dönemine ait Sağlık Harcama İstatistiklerini yayımladı.
2012 yılında sağlık harcamaları 76 milyar TL’ye ulaştı. Yıllık harcama artışı yüzde 10 dolayında. Kişi başı sağlık harcaması 2012 yılı için 1.019 lira (566 dolar) olarak belirlendi.
Devlet 2012 yılında toplam sağlık harcamasının yüzde 76,8’ini karşıladı.
Hane halkları tarafından yapılan cepten sağlık harcamasının toplam sağlık harcaması içindeki payı yüzde 15 dolayında.
Türkiye nüfusunun yüzde 83’ünü oluşturan 62.5 milyon kişi Genel Sağlık Sigortası (GSS) sistemi kapsamına girmiş oldu.
Harcamalar % 20 büyüyor
Devlet bütçesinin ekim ayı rakamları açıklandı. 2013 yılının 12 ayında devletin giderlerinin 404 milyar TL, gelirlerinin 370 milyar TL, bütçe açığının 34 milyar TL, faiz dışı fazlanın 19 milyar TL olması hedef alınmıştı.
Yılın ilk 10 aylık bütçe uygulaması rakamları, “Bütçe Disiplini”ne uyulduğunu gösteriyor.
n Yıllık açık tahmini 34 milyar TL iken, 10 aylık açık 7 milyar TL. Demek ki yıllık açık 10 milyar TL’nin altında kalacak.
n Faiz dışı fazla hedefi 19 milyar TL iken, 10 aylık faiz dışı fazla birikimi 38 milyar TL hedefi katlamış durumda. (Faiz dışı fazla, faiz ödemeleri hariç, bütçenin gelirleri ile giderleri arasındaki farktır. Gelirin faiz dışı olarak fazla vermesi, bütçenin eski borçları ödeme gücünü gösterir.)
Yılın ilk 10 ayında giderler, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 13 artarken, gelirler yüzde 18 oranında arttı.
Gelir artışı büyük ölçüde vergi gelirlerindeki yüzde 18’e yaklaşan artıştan kaynaklanıyor.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi, “Tersine Göç projesi” ile Anadolu’dan İstanbul’a geldikten sonra geri dönmek isteyenlerin ulaşım giderlerini karşılıyor. 1996 yılından bu yana 7 bin ailenin İstanbul’dan “köylerine” dönmesine destek verilmiş.
Acaba yedi yılda İstanbul’dan 7 bin ailenin köylerine dönmesi önemli mi?
İstanbul’da 14 milyona yakın insan yaşıyor.
TÜİK’in 2011 yılı göç araştırmasına göre, İstanbul bir yılda 401 bin göç aldı. Buna karşılık 276 bin kişi İstanbul’u terk etti. İstanbul nüfusu göç nedeniyle net olarak sadece 2011 yılında 124 bin arttı.
Son 50 yılda İstanbul’a Anadolu’nun değişik şehirlerinden 11 milyon kişinin göç ettiği belirlenmiş.
İstanbul’a gelenlerin çoğu Sivas’tan gelmiş.
İstanbul’da yaşayan Sivas, Kastamonu, Sinop, Bayburt, Giresun, Ardahan ve Erzincanlıların sayısı kendi illerinin nüfusundan daha fazla.
İstanbul’un opera binası yok. Konser salonu yok. Resim ve heykel müzemiz yok. Çok sayıda konferans salonu, düğün salonunuz var. Yenileri de yapılıyor.
Neden acaba? Paramız yok diyeceğim ama... ”Sen ne diyorsun be adam... Bu devlet yelkenleri ipekten, çivileri altından bir donanma yapmaya muktedirdir... Baksana çevrene... TEM’in, E5’in iki yanına dikilen beton kulelere... Bina yığınlarına... Bunlar kaç paraya çıkıyor biliyor musun?” diyerek azarlanacağım.
O halde neden kimsenin aklına İstanbul’a şanına layık, dışı ile içi ile övüneceğimiz bir opera, konser, müze binası yapamıyoruz da başkalarınınkine ağzımızın suyu akıyor?
Son örnek Azerbaycan’ın simgesi haline gelen Zaha Hadid’in çizimi ile Türk müteahhitlerinin gerçekleştirdiği “Kültür Merkezi” içinde bin koltuklu salon ve sergi alanları bulunan binadır. Üç buçuk yılda tamamlanan 51 bin m2 binanın maliyeti 285 milyon dolar.
Zaha Hadid’in çizimi o kadar farklı ki bina Azerbaycan’ın sembolü haline gelmiş. Yabancı turistlerin ilgi alanı olmuş.
Biz son yıllarda 300 milyon dolar harcayarak Haliç’e, 300 milyon dolar harcayarak Taksim-Harbiye’ye 2 kongre merkezi yaptırttık. İkisinin de bir özelliği yok.