Bodrum’daki yel değirmenleri, Bodrum’a özgü yapılar değil ama Bodrum’un süsüdür. 1950’lere kadar ekonomik değeri olan yel değirmenlerinin günümüzde sadece turistik ve tarihi değeri var.
Dünyanın rüzgar alan hemen her ülkesinde yüzyıllardır farklı görünümde yel değirmeni inşa edilmiş. Bu değirmenlerde önceleri sadece un üretilirken, daha sonra rüzgar gücünden yararlanılarak su çıkarılmış, daha sonra da elektrik elde edilmiş.
Bodrum’daki yel değirmenleri Ege’de ve Ege adalarında bulunan değirmenlerdir. Bunların ilk olarak hangi yıllarda yapılmaya başlandığı bilinmiyor. Ayakta kalan değirmenlerin en gençleri ise 1850-1870 yıllarında yapılan değirmenler.
Ekonomik işlevleri büyük
Ege kıyılarında, Ege’deki adalarda ve Bodrum tepelerinde bulunan yel değirmenleri, rüzgar alan tepelerde inşa edilirken, tepede ve çevrede bulunan taşlar kullanılmış. Taşlarla silindirik yuvarlak bir kule yapılmış. Yuvarlak kulenin tepesine, rüzgarın yönüne göre dönebilecek konik bir çatı oturtulmuş. Çatı ile duvar arası yağlanarak çatının kolaylıkla dönmesine imkan sağlanmış.
Yelken bezlerine dolan rüzgarın çevirdiği pervanenin gücü ile, değirmenin zeminine oturtulan sabit taşın üzerindeki
Faiz (kaba anlatım ile) paranın kirasıdır. Paraya “gel gel yapar”. İnsanlar “para biriktirelim de kiraya verelim” diyerek tasarruf yapmaz. Ama “birikimleri ödenen kira-faiz” tasarrufu teşvik eder.
- İnsanların, kurumların birikimlerini en yüksek fiyattan (faizden) kiraya verme arayışında olmaları doğaldır.
- Buna karşılık parayı kiralayacak olanlar ise, en düşük kira-faiz ile, borçlanmak ister.
Kiranın-faizin miktarını borçlanacak olanın para ihtiyacının büyüklüğü belirler. Borçlanacak olan ne ölçüde borçlanmak zorunda (mecburiyetinde) ise, kira-faiz de o kadar yükselir. Borçlanacak olan mecburiyetten yüksek kiraya-faize razı olur.
(Faizsiz finans kuruluşları, faiz yerine kâr payı veya kira adı altında, piyasadaki faiz oranlarına eşit ölçüde ödeme yaparlar. Yani “Bedava ekmek- Bedava para” yoktur.)
Borçlular faizin artmasını istemez
Dünya bu. “Kimine kavun... Kimine kelek”. Kelek durumundakiler, borçlular, borçlanacaklar faiz artışı istemezler.
TCMB Başkanı her konuştuğunda “Sıkılaştırma”dan söz ediyor. TCMB’ce yayınlanan her açıklamada “Sıkılaştırma devam edecek” deniliyor. Nedir bu sıkılaştırma? TCMB neyi, niçin sıkılaştırıyor?
Sıkılaştırma demek, TCMB’nin bankalara verdiği parayı kısması ya da bankalara vereceği paranın faizini yükselterek bankaların kaynak maliyetlerini artırması veya bankaların kasasındaki paralara değişik şekillerde el koymasıdır.
TCMB “sıkılaştırma” yapınca, (1) Bankalar döviz satın almak için TL. bulamaz. Sadece bankalar değil, banka kredisi kullanan şirketler de döviz satın almak için TL bulmakta zorlanır. (2) Piyasada para kıtlaşacağı için fiyatlar kolaylıkla artamaz. Maliyetler artsa da enflasyon kontrol altına alınır. (3) Bankaların kredi verme, döviz ve devlet bonosu, tahvili satın alma imkanları azalır. (4) Önce bankaların kaynak maliyetleri artar. Sonra bankalar kredilerin faizine zam yapar. Bu arada mevduat toplamak veya mevduatın kaçmasını önlemek için TL. mevduatın faizini yükseltmek zorunda kalır.
Ama sıkılaştırmanın büyük bir faturası vardır. TCMB sıkılaştırma yaptıkça iç talep daralır, yatırım ve üretim artışı yavaşlar. Ekonominin büyüme hızı düşer.
47 milyar TL
Merkez Bankası dün faizi yükseltti. Faiz ekonominin önemli bir aracıdır. Merkez bankaları ekonomide dengeleri korumak için duruma göre faizi indirir veya artırırlar. Gerektiğinde faizi indirmek nasıl normal ise, gerektiğinde faizi artırmak da o kadar normaldir.
Son zamanlarda faiz konusu politik tartışmalara alet edildi. Merkez Bankası’nın politik baskılar nedeniyle gerektiğinde faizi yükseltemeyeceği gibi bir hava ortaya çıktı. Merkez’in dünkü faiz artırımı, bu konuda oluşan yanlış inanışı kırdığı için önemlidir. Merkez Bankası dünkü kararla, “gerektiğinde faizi artırabilirim” mesajı vererek piyasaları rahatlattı.
Merkez, ülkedeki bankaların mevduat hesabı açarken, içeriden, dışarıdan TL ve döviz ile borçlanırken uyguladığı faizi belirlemez. Hazinenin borçlanma faizini belirlemez. Hazine kağıtlarının ikinci el faiz oranlarını belirlemez. Piyasada ticari işlemlerde uygulanan faizi belirlemez.
Merkez Bankası sadece bankalardan para alırken ve bankalara para verirken kendi uygulayacağı faiz oranlarını belirler. Bunları belirleyince de piyasadaki diğer faiz oranlarını etkiler. Piyasadaki faizlerin aşağıya inmesine, yukarıya çıkmasına yön verir.
Merkez’in para alırken ve
Bugün ramazanı yarılıyoruz. Ramazan girerken “Mutfağa zam gelecek mi?” endişesi başlar, ramazan boyu, “Zam geldi, gelecek” korkusu yaşanır.
Bu ramazan, kırmızı ve beyaz et fiyatlarına, bakliyata korkulan ölçüde zam gelmedi. Yaş meyve ve sebze fiyatlarında da cep yakacak ölçüde artış olmadı.
Gerçekçi olalım... Tüketicinin durumu iyi değil ama... Üreticinin durumu da pek parlak değil. Zam yapma imkanı olsa üretici fiyatını ayarlar. Ama talep cansız. Halkın, özellikle ramazanda mutfağa para harcayacak kesimin cebinde para kalmadı. Talep canlı olmayınca üretici, toptancı, perakendeci fiyatı kolay kolay oynatamıyor.
Türkiye Ziraat Odaları Başkanı Şemsi Bayraktar, 28 Haziran-18 Temmuz arasında başlıca gıda maddelerinin üretici ve market fiyatlarının nasıl değiştiğini sergileyen bir fiyat araştırmasının sonuçlarını açıkladı.
Sebze, meyve fiyatı artmadı
Başkan öncelikle tavuk eti fiyatı konusunda bilgi veriyor. “Ramazan başlarken tavuk eti üreticileri fırsat bu fırsat fiyatları artırdı şeklinde söylenti çıkmıştı. Halbuki tavuk eti fiyatları artmadı. Az da olsa ucuzladı” diyor.
Bizim derdimiz, dış ticaret açığıdır. İthalat giderini, ihracat geliri karşılamakta giderek yetersiz kalıyor.
Bizim ithal ettiğimiz 7 kalem mala ödediğimiz döviz, toplam ithalat faturamızın yaklaşık yarısını oluşturuyor. Bu 7 kalem mal, motorlu kara taşıtları ve parçaları, kazanlar ve makineler, demir ve çelik, elektrikli makineler ve motorlar, altın ve değerli taşlar, plastik ve mamulleri ile yakıtlar ve madeni yağlardır.
Yakıt ve madeni yağlar hariç 6 büyük ithalat-ihracat kaleminde 2013 yılında 100 ithal ettik, 56 ihraç edebildik.
Halbuki 2008 yılında 100 ithal ederek 71 ihraç etmiştik. Bir yıl önce 2012 yılının ilk 5 ayında 100 ithal etmiş 69 ihraç etmiştik.
Bahane aramayalım... Şundan oldu, bundan oldu demeyelim... Önemli olan “Hatice” değil, ”Netice”dir.
Yanlış ya da yetersiz...
Bodrum’da çok kimsenin dikkatini çekmeyen bazıları kireçle beyaza boyanmış, yarım küre şeklinde taş yapıtlar vardır.
Bunlar Bodrum’un simgesi olabilecek, en az 500 yıllık sanat eserleridir. Çoğu tahrip olmuştur. Kalanlar da yok olmak üzeredir.
Ne yazık ki, bunların tarihi ve sayısı hakkında yapılmış (bilinen-yayınlanmış) çalışma yoktur.
Bu sarnıçların Bizans döneminden kaldığı söylenir. Kanuni’nin Rodos seferi sırasında, ordunun su ihtiyacının karşılanması için, yol boyu 1520’lerde Kanuni tarafından inşa ettirildiği söylenir. Bir başka söylentiye göre Bodrum’un kümbet sarnıçlarının mimarı Mimar Sinan’dır. Bugüne kadar sarnıçlar konusunda ciddi bir araştırma yapılmadığı için de neyin ne olduğu bilinmez.
Kümbet sarnıçlar 7-10 metre çapında daire şeklinde örülen bir duvar üzerine inşa edilen 1/3 ölçekli bir küre şeklindeki kubbeden oluşur. Kubbe, yerel taşların ters gerilim tekniğiyle örülmesinden yapılmış, tam tepeye oturtulan kilit taşı ile 500 yıl ayakta kalacak sağlamlıkta olması sağlanmıştır. İlk yapılan sarnıçların kubbelerinde sıva yoktur.
ABD Merkez Bankası Başkanı Bernanke konuştu. Tüm piyasalar rahatladı. Bizde de dolar fiyatı 1.90 TL’nin altına inebilir. 1.86-1.87 TL’ye gerileyebilir. Piyasa faizi (Merkez Bankası Faizi değil, piyasa faizi) ile, borsada iyiye gidiş hızlanabilir. Piyasaları rahatlatmak ne kadar kolaymış:
- Önce Merkez Bankası Başkanı, 23 Temmuz’da faizi artırabiliriz diyerek (Faiz Lobisi’ne!) haber gönderince bir gevşeme olmuştu.
- Ardından bir cümlesi ile küresel piyasalara yön veren Bernanke, yumuşak konuştu. Sinirler gevşedi. Bu konuşma dışarıyı rahatlattı, içeriye de moral verdi.
1) Dışarıda ve içeride piyasalar gerginlikten yorgun düşmüştü. Rahatlamak için fırsat arıyordu.
2) Zamanla insan her şeye alışıyor. Piyasalar dalgalanmaya alışmıştı.
3) Her şeyin kötüye gitmesinin de bir sınırı vardır. Ekonomi denilen şey en sonunda batsa da, battığı yerde kalamıyor. Bataktan bir şekilde çıkıyor. Piyasa oyuncuları, “Bu meret battığı kadar battı... Yavaş yavaş çıkışa başlasa iyi olur” demeye başlayınca, işler de düzeliyor. Şimdi bu eğilim başlamış gibi!
Ekonomi konusunda bolca laf edenler, U dönüşü V dönüşü gibi ekonomide düzelme modellerinden söz ederler. V dönüşünde ekonomik