Fotoğraf: Bünyamin Aygün
1) Enflasyon geriliyor.
2) Piyasa huzursuz.
- Dolar fiyatı yukarıya doğru hareket etmeye başladı.
- Borsadaki tırmanış tersine döndü. Fiyatlar inişe geçti.
- Piyasanın huzuru kaçtı.
Nisan ayında ihracat, geçen yılın aynı ayındaki ihracat rakamına göre yüzde 0.9 azalırken, ithalat yüzde 18.4 arttı. Bu ihracatta beklenmeyen gerilemeye, ithalatta beklenmeyen artışa işaret ediyor.
Yılın ilk 4 ayı rakamları toplu olarak değerlendirildiğinde görülen şudur:
2012 yılının ilk 4 ayına göre 2013 yılının aynı döneminde ihracat artışı, yüzde 3.4 oranında, ithalat artışı yüzde 8.5 oranında.
Aylık ihracat yılbaşından nisan sonuna her ay 12 milyar dolar dolayında. Buna karşı aylık ithalat ocakta 18 milyar dolardan başladı, nisanda 23 milyar dolara yaklaştı.
Dış ticaret açığımız (ithalat ile ihracat arasındaki fark) geçen yılın ilk 4 ayında 27.2 milyar dolar iken bu yıl 32.0 milyar dolar oldu. Dış ticaret açığı 4 aylık dönemde 4.8 milyar dolar arttı. Geçen yılın aynı ayına göre ihracatta önemli artış olmazken, ithalat artıyor.
Bu tablo, geçen 4 ayda ihracatta beklenen artışın gerçekleşemediğini, ithalat harcamalarının beklenenin üzerinde arttığını gösteriyor ama daha da kötüsü, yılın gelecek aylarında olacaklar konusunda tehlike işareti veriyor.
İhracatçılar dünya piyasalarındaki daralma nedeniyle dışarıya mal satmakta zorlanıyor.
“Anadolu İhtilali’nin en bunalımlı günlerinin yaşandığı 1920 yılının Eylül ayı idi. Çoğu dinsel inançları kullanan isyancıların, Ulusal Kurtuluş Hareketi’ni engellemeye çalıştıkları dönemdi. Düzce’de, Yozgat’ta, Zile’de, Konya’da, İstanbul’daki Saray’ın desteklediği yıkıcı başkaldırmalar birbirini kovalıyor ve Mustafa Kemal ile arkadaşları bunlarla başa çıkmak için büyük uğraş veriyorlardı.
İşte bu günlerde (Ankara’daki Meclis’in açılışından 5 gün sonra, 28 Nisan 1920 tarihinde) Trabzon Mebusu Ali Şükrü (1923’te M. Kemal Paşa’nın Muhafızı Topal Osman tarafından öldürüldü) ve arkadaşları içki içilmesini, yapılmasını, satılmasını yasaklayan bir yasa önerisini Meclis’e getirdiler. İçki içenlere değnek ve ağır para cezası uygulanacak, bunlar belediyede ayak hizmetlerinde çalıştırılacak, memurluktan çıkarılacaktı.
Mustafa Kemal kızmıştı: “-Biz nelerle uğraşıyoruz, bu adamlar neyin peşinde?” diyordu ama serinkanlılığını bozmuyordu.
İçki yasağı 4 yıl uygulandı
Maliye Vekili Ahmet Ferit Bey:
“-Bütçede 20 milyon açık var. Müskirattan aldığımız vergi 1 milyon lira. Nasıl vazgeçerim” diye sızlanıyordu. Ali Şükrü Bey ise teklifini savunurken ABD’deki içki yasağını örnek
Rize’de çaydan başka şey üretilemez sanılıyor. Bugün çay ekilen bahçelerde çaydan önce lif keneviri (lif keneviri ile uyuşturucu elde edilen kenevir farklıdır) yetiştirilirdi. Her evde en az bir adet dokuma tezgahı vardı. Lif kenevirinden yapılan ince dokuma ipliği ile dokunan bezler yumuşaktır. Terletmez. Feretiko adı verilen Rize’nin bu ünlü bezleri artık dokunamıyor.
Çünkü kenevirler 1960 yılında söküldü. Yerlerine çay fidanı dikildi. Devlet kenevir üretimini (lif ve esrar keneviri ayırımı yapmadan) sınırlandırdı. Şimdilerde sadece Tarım Bakanlığı’nın özel izni ile sınırlı ölçüde üretim yapılıyor. Rize’de üretim yok. Feretiko bezi diye satılan bezler, pamuk ipliği ile dokunuyor.
Eskiden Rize bölgesinde 8 bin aile tütün ekerdi. Pazar İlçesi’nde puro tütünü yetiştirilirdi. Bu tütün Küba’nın puro tütünü özelliğini taşıyordu. Her bir yaprağı 1 m. uzunlukta olduğu için puro sarımına elverişli idi. Şimdilerde Rize’de ve Pazar’da tütün üretimi kalmadı.
Çamburnu çevresinde eskiden yapılan Sürmene teknelerini balıkçılar kapışırdı. Başaran Gemi Sanayi ve Şengün Gemi Sanayi balıkçı tekneleri yapardı. Şimdilerde tekne üretimi durdu.
O gitti, bu gitti
Rize’nin tepelerinde
Rize
Rize’de Ziraat Odası Başkanı Nevzat Paliç ile sohbet ediyoruz. Anlatıyor: ‘Rize’nin nüfusu 324 bin. Rize’de çay ruhsatı alan nüfus 127 bin. Bu 127 bin ruhsat sahibinden biri de R.T. Erdoğan. Ruhsat numarası 168, ruhsat tarihi 1993. Ruhsata göre 2 dönüm çaylığı var. R.T.Erdoğan’ın babası meşhur kaptan Ahmet Erdoğan Güneysu ilçesinden.’
Güneysu Belediye Başkanı Ahmet Minder diyor ki, ‘Ahmet Kaptan çok sevilirdi. Ahmet Kaptan İstanbul’a gidenlerin sığınak yeri oldu. Sıkıntısı olan, parayı denkleştiremeyen Ahmet Kaptan’ı bulurdu. Ahmet Kaptan öldükten sonra R.T. Erdoğan Güneysu’ya geldi. Parasıyla 1.250 m2 arsa aldı. Annesine ev yaptı. Babadan kalan toprakları kardeşleri ve çocukları işletiyor. Çay ruhsatı var ama şimdilerde çay bahçesi ile ağabeyi rahmetli Hasan Erdoğan’ın çocukları ilgileniyor.
R.T.Erdoğan’ın 2 dönüm ruhsatlı bahçesinden yılda 5-6 ton yaş çay çıkar.’
Bahçeler ortalama 3 dönüm
Rize’de çay üretilen bahçelerin büyüklüğü ortalama 3 dönüm. Bu büyüklükte bir çay bahçesinden kesilen yaş çay yaprağının kota içindeki bölümü Çaykur’a, kalanı özel sektör çay tesislerine satılmış olsa toplam yılda 5-6 bin TL para elde edilir.
Her şehir için üniversite önemli, ama Rize için çok çok önemli. Rize’nin geleceği iki önemli gelişmeye bağlı: (1) Çay üretim alanlarının kısa sürede organik tarım alanına dönüştürülmesi ve Rize’deki toprakların bütünüyle organik tarım üretimine geçmesi, (2) Üniversitenin ve üniversiteye bağlı sağlık ve araştırma birimlerinin geliştirilmesi.
Rize’de bugüne kadar ağır sanayi gelişmemiş. Bundan sonra da gelişemez. Belki bu çevre bakımından Rize’nin avantajı. Turizm gelişebilir ama, şehri tek başına besleyemez. Lojistik merkezi olmak için toprak yok. Geriye kalıyor çay üretimi.
Rize Üniversitesi 2006 yılında Karadeniz Teknik Üniversitesi’ne bağlı olarak kuruldu. 2012 yılında ismi Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi oldu.Üniversitede 44’ü profesör 750 öğretim elemanı var. 14 bin öğrenci eğitim görüyor.
Üniversite şemsiyesi altında 11 fakülte, 3 enstitü, 7 yüksek okul, 7 meslek yüksek okulu, 7 araştırma enstitüsü faaliyet gösteriyor.
Üretime dönük eğitim
Rize’de yer sorunu önemli. Bu nedenle üniversite birbirinden uzak 11 yerleşkede faaliyet gösteriyor. Ana yerleşkede yer darlığından binalar üst üste yığılmış durumda.
Üçüncü köprünün temeli atılıyor. Vatana, millete hayırlı olsun. Üçüncü köprü için hayırlı olsun derken, bir gerçeği hatırlatmakta da yarar var. Bu üçüncü köprü, Boğaz üzerine yapılacak son köprü olmayacak. Ardından dördüncüsü, beşincisi gelecek. Her yeni köprü bir başka köprünün yapılmasına imkan hazırlayacak.
Bunun tek bir nedeni var: İstanbul’un ana yerleşim planını 50 yıldır yapamadık. İstanbul’un ana yerleşim planı yapılmadıkça ve de yapılacak plan ciddi olarak uygulanmadıkça, köprü ihtiyacı bitmez, bitemez.
“Hayır” diyenler ne diyordu?
Ben, birinci köprüye hayır diyen ve bunun için mücadele eden plancılardan (eski DPT uzmanlarından) biri idim. Biz, birinci köprüye hayır derken, yerli, yabancı şehircilik uzmanlarının yaptıkları araştırmalara inanarak hayır diyorduk. Uzmanlar bize anlattılar ki, “Büyüyen, devamlı göç alan İstanbul’un ana yerleşim planı yapılmadan köprü yapılır ise, Boğaz’ın bir yakası iş bölgesi, öte yakası konut alanı olarak gelişir. Her sabah insanlar bir yakadan öbürüne çalışmak için, akşamları uyumak için geçer. İnsanların ömrü köprü yollarında tükenir. Nüfus arttıkça yeni bir köprü ihtiyacı ortaya çıkar.
Önce İstanbul’un ana yerleşim planı
Ekonomide olan biteni anlamaya yardımcı olacak 3 öncü gösterge yayınlandı.
Bunlara göre,
* Mayıs ayına kadarki dönemde ekonomide beklenen ölçüde canlanma gerçekleşmemiş.
* Mayıstan sonraki dönem için iyimser bir bekleyiş var ama, güçlü bir ümit yok.
* Perakende ve inşaat sektörlerinde moraller bozuk.
* Genelde reel kesimde (üreticilerde-yatırımcılarda) kötümserlikten iyimserliğe hafif bir geçiş var ama, yetersiz.
* Kapasite kullanımı önceki aylara göre artmış görünüyor ama, yılın ilk 5 ayında ortalama kapasite kullanım oranı (yüzde 73.1) geçen yılın aynı dönemindeki ortalama kapasite kullanım oranının (yüzde 74.0) altında.