Washington
Brookings Enstitüsü’ndeki toplantı bittikden sonra Başbakan Erdoğan enstitünün bahçesinde Türk gazetecilerle söyleşi yaptı. Brookings Enstitüsü’nün Türkiye masasının Amerika’lı sorumlusuna, ‘Başbakan’ın konuşmasını nasıl değerlendirdiniz?’ diye sordum. “Konuşma salondaki Türk burjuvazisine ve Türk medyası aracılığıyla Türk kamuoyuna dönük bir konuşma idi” dedi.
Sonra ekledi: “Konuşmayı izleyen Türk burjuvazisinin Başbakan’a ilgisinden etkilendim. Bu bir güçtür. Çünkü her iktidar kendi burjuvazisini yaratmak ister. Bunda da çok kere başarılı olamaz. Burjuvazinin sayısından öte temsil ettiği parasal güç, üretim ve istihdan gücü de önemli.”
Brookings Enstitüsü, Washington’da bulunan çok sayıdaki düşünce kuruluşlarının önde gelenlerinden biri.
Başbakanın morali iyi
Başbakan’ın toplantısında bu geleneksel dinleyici ve izleyici kadro yoktu. Az sayıda yabancı vardı. Salonun tamamı gerçek anlamı ile “lebalep” dolu idi. Konuşmanın içeriği dikkate alınarak, yabancı davetli sayısı sınırlandırılmış olmalı.
Washington
Başbakan Erdoğan, Başkan Obama ile yaptığı toplantıdan sonra Türkiye’den gelen işadamları ve ABD’li işadamları ile ABD Ticaret Odası’nda bir araya geldi.
ABD Ticaret Odası’nın Beyaz Saray’ın hemen karşısındaki görkemli salonunun bir ucundaki kürsüye yerleştirilen uzun masada Erdoğan ile ABD Başkan Yardımcısı Mr. Biden yan yana oturdu. Biden’ın yanında Muhtar Kent, Erdoğan’ın yanında Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan yer aldı.
Erdoğan, bu toplantıdan önce ABD’nin önde gelen firmalarının temsilcileriyle ayrı bir toplantı yaptıklarını ve bu toplantıda Türkiye’de yatırımı olan veya yatırım yapmayı düşünen firmalardan ilgilerini artırmalarını istediğini anlattı. Bu özel toplantı için hazırlanan katılımcı listesinde ABD’nin 66 dev firmasının isimleri vardı.
‘Model ortaklık’
Washington
Dün Başkan Obama ve ABD yönetiminin tepe tensilcileriyle yapılan görüşmelerin bir bölümü siyasi konuları, öbür bölümü ekonomi konularını kapsıyordu.
Ben ekonomi konularında nelerin konuşulduğunu öğrenmek arayışındayım. Acaba, Başkan Obama’dan dün ne istedik? Ekonomi Bakanı Çağlayan bu sorumu kısaca cevapladı “Para istemiyoruz. Hakkımızı arıyoruz.”
Bu cevap önemli. Çünkü geçmişte bu tür üst düzey toplantıların gündemini ekonomik ve mali yardım istekleri oluştururdu. Şimdilerde ekonomik ve mali yardım konuları gündemden çıktı.
Çağlayan arayışlarımızı şöyle sıralıyor:
1) Avrupa Birliği’nin ABD ile serbest ticaret anlaşması müzakerelerine başlaması bekleniyor. Bu müzakereler başlar ise, biz de müzakerelere taraf olarak katılmak, ABD ile serbest ticaret anlaşması yapmak istiyoruz. Eğer ABD bizimle ayrıca Serbest Ticaret anlaşması yapmadan Avrupa Birliği ile anlaşma imzalar ise, bizim Avrupa Birliği ile yaptığımız Gümrük Birliği anlaşması nedeniyle, tüm ABD malları Türkiye’ye gümrüksüz girecek. Biz ABD’ye gümrüklü ihracata devam edeceğiz.
Washington
Başbakan ANA uçağı ile uçmaya karar verince işadamlarımız, bakanlarımız THY’nin kiraladığı özel uçakla salı gecesi Washington’a geldiler. Çarşamba erken saatlerde çoğu özel temaslarına başlamak için otellerinden ayrılmış.
ABD’ye gelen işadamları ABD ile ticari ve mali ilişkileri olan, iş çevrelerinin tanıdığı kişiler. Rahmetli Sakıp Sabancı, devlet adamlarının yurtdışı seyahatlerine davet edildiğinde sorardı... “Ağam biz almaya mı gidiyoruz? Satmaya mı?” derdi.
Marifet almakta değil, satmakta
Başbakan bu geziye davet ettiği işadamlarımızı “almaya değil, satmaya” getirdi. ABD’ye hiçbir şey satmıyor değiliz ama katma değeri düşük ürünler satıyoruz. Sattığımız toplam malların döviz geliri düşük. Hamam havlusu ve bornozu, ev tekstili, pantolon, cam bardak, işlenmemiş mermer ve inşaat seramiği, demir boru gibi sınırlı malların ötesine geçemiyoruz.
Anadolu’daki KOBİ’ler makine parçaları ihracatı konusunda büyük çaba gösteriyorlar. Örneğin Konya’da ODTÜ mezunu iki gencin küçük atölyelerinde ABD denizaltıları için pervane ürettiklerini görmüştüm. Ama bu tür küçük ve dağınık üretim modeli ile büyük ölçekli, standart mal talebi olan ABD pazarında pay almaları
Washington
Washington’dayız. Başbakan R. T. Erdoğan ve beraberindeki heyet bugün Washington’da değişik programlara katılacaklar. Başkan Obama ile büyük buluşma yarın. İşadamı sayısının çokluğu, Başbakan’ın siyasi konular yanında ABD ile ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi konusundaki arayışlarının bir göstergesi. Başbakan, Türkiye’den ABD’ye daha çok mal satabilmenin yolunu açmaya çalışacak. 2012 yılında ABD’ye 5.6 milyar dolarlık mal sattık. Buna karşı 14.1 milyar dolarlık mal aldık. Biz ABD’den genelde silah ve sanayi ürünü alırız. Genelde tekstil ürünü, hammadde satmaya çalışırız.
ABD’ye tekstil ve giyim eşyası, taşıt, makine parçaları, seramik, demir çelik satıyoruz. ABD’den askeri ve sivil uçaklar, helikopterler, askeri malzeme, haberleşme cihazları, elektronik eşya, eczacılık ürünleri, mısır ve soya ithal ediyoruz.
Askeri malzeme önemli
Biz ABD’den silah almaya çok çok önceki yıllarda başladık. Sultan Abdülaziz döneminde Osmanlı devleti Washington’a ilk elçisi Edward Blak (Bulak) Bey’i gönderdi. Bulak Bey, 1861-65 iç savaşı sonrası Amerikan ordusunun elinde kalan silah stoklarına talip oldu. General Grant’ın başkanlığa gelmesiyle de yeni üretim silahların
IMF’ye borcumuzu ödedikten sonra IMF üyeliğinden çıkmıyoruz. IMF’nin 188 üyesinden biri olarak IMF ile ilişkilerimizi sürdüreceğiz.
Allah güç duruma düşürmesin... Ama dünya hali bu... Bir gün dış ödeme güçlüğüne düşer isek, gene IMF’den destek isteyebileceğiz.
IMF zaten bunun için var. Üyelerinin karşılaştıkları geçici ödemeler dengesi sorunlarını gidermek ve böylece ithalat ödemelerini, dış borç ödemelerini yapamaz halden kurtarmak sorumluluğunu taşıyor. Bunun için ödeme güçlüğüne düşen ülkelere döviz kredisi vererek, tıkanıklıkları açmaya yardım ediyor.
IMF‘ye borcumuzu ödedikten sonra da IMF heyetleri Türkiye’ye gelecekler. Her yıl Türkiye raporu hazırlayacaklar. Ekonominin durumunu eleştirecek, önerilerde bulunacaklar. Bu Türkiye’ye özel bir durum değil. ABD, Almanya, Fransa gibi büyük ülkeler için de benzer raporlar hazırlanıyor.
İlişkiler devam edecek
IMF görevlileri yılda bir defa üye ülkeleri ziyaret ediyor. Ekonomik veriler toplanıyor. İlgililerle görüşülüyor. Bir değerleme (konsültasyon) raporu hazırlıyor... Bu rapor IMF’nin yetkili kurullarında görüşüldükten sonra ülke yetkililerine de ulaştırılıyor.
Türkiye’nin IMF borcunu sıfırlaması, IMF kredisine muhtaç durumdan kurtulması alkışlanacak bir gelişmedir... Ancak bu demek değildir ki, kamu sektörü artık döviz kredisi kullanmıyor.
(1) Kamu (merkezi hükümet) IMF kredisini öderken her yıl başka kaynaklardan kullandığı dış kredi miktarını yükseltti.
(2) Kamu dış borç kullanma politikasını değiştirdi. Dışarıya (1) Bankalar-finans kesimi, (2) Özel sektör-reel kesim-firmalar borçlanıyor. Kamu kesiminin döviz ihtiyacı bu borçlanmalarla karşılanıyor.
2012 yılı sonu itibariyle Türkiye’nin toplam brüt dış borcu 336 milyar dolar. Bu borcun sadece 103 milyar doları kamu kesiminin, 226 milyar doları özel kesimin borcu, özel kesimin 226 milyar dolarlık dış borcunun 111 milyar doları finans kesiminin, 114 milyar doları reel kesimin-firmaların borcu.
* 2002 yılında Türkiye’nin toplam dış borcu 129 milyar dolardı. 2012 yılında 336 milyar dolar oldu.
* Kamu borcu 64 milyar dolardan 103 milyar dolara yükseldi.
İkinci Dünya Savaşı sonunda dünya para sistemi çökmüştü. Dünya ülkeleri arasında ticari ilişkiler tıkanmıştı.
ABD’nin çağrısı ile 45 ülke (Türkiye bunlar arasında yoktu) ABD’nin Bretton Woods şehrinde bir araya geldi.
Uzun tartışmalardan sonra ortaya çıkan “Uluslararası Para Anlaşması” ile, uluslararası ödemelerde kullanılacak yeni bir sistem geliştirildi.
Uluslararası para sisteminin kurallarını belirleyen bu anlaşma ile, (1) Dünya Bankası ve (2) Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) kurulmasına karar verildi.
1945 yılında 27 ülke imzalayınca Bretton Woods anlaşması yürürlüğe girdi. Türkiye anlaşmayı 1947 yılında imzaladı.
Dolar altına bağlandı ve çözüldü