Derlenen bilgilere göre kayıt içi 10.8 milyon işçimiz var... Sendika kurmak ve sendikalara üye olmak her işçinin hakkı. Sendika üyeliği zorunlu değil, gönüllü üyelik.
Toplam 10.8 milyon işçinin yüzde 9.21’ini teşkil eden 1.0 milyon işçi sendikalı. Basit anlatımıyla 10 işçinin sadece 1’i bir sendikaya üye olmuş durumda.
Şimdilerde değişik işkollarında toplam 92 sendika var. Bir sendikanın bir işyerinde toplu sözleşme yetkisinin olabilmesi için öncelikle işkolundaki tüm işçilerin en az yüzde 3’ünün, işyerindeki işçilerin ise en az yarısının bu sendikaya üye olması gerekiyor. İşkolu barajı aşamalı şekilde uygulanıyor. Şu anda yüzde 1 işkolu barajını aşan sendika sayısı 49.
Her işyerinde sadece bir sendika toplu sözleşme yapma yetkisine ve gücüne sahip olabiliyor.
Metalde sendikalaşma önde
Üye sayısı en büyük sendikalar 151 bin üye ile Türk Metal, 54 bin üye ile Teksif, 51 bin üye ile Hizmet-İş, 50 bin üye ile Tez Koop- İş, 45 bin üye ile Tes-İş, 41 bin üye ile Belediye-İş sendikaları.
Şimdiki çarşı yoğurtları halkımızın bildiği eski yoğurtlardan değil. Şimdilerde çarşıda satılan ayranlar halkımızın bildiği eski ayranlar değil.
Nasıl ki “Delikli tüfek çıktı, mertlik bozuldu” ise, “Sanayi tipi yoğurt ve sanayi tipi ayran” çıkalı “yoğurt da bozuldu, ayran da bozuldu”.
Önce yoğurt nasıl bozuldu onu anlatayım.
Geleneksel yoğurt yapılırken süt bir tencerede kaynatılır. İçine bir-iki kaşık tatlı ayran ya da yoğurt katılarak mayalanır. Tencerenin ağzı örtülür ve üzeri bezlerle sıkıca kapatılır. Birkaç saat sonra süt yoğurt haline gelir.
Günümüzde sanayi yoğurdu, süt işleme tesislerinde süt pastörize edildikten sonra 40 derece ısıya ulaştırılarak ve bundan sonra ithal maya ile mayalanarak yapılıyor. Her üretici firma yoğurdu tatlandırmak, yoğurda çeşni vermek için değişik katkı maddeleri ekliyor. Sanayi yoğurdunda bakterilerin yaşamı dondurulduğundan, ekşimiyor...
Sanayi yoğurdu (çarşı yoğurdu) ile mayalanan sütlerle geleneksel yoğurdu üretmek, aynı tadı elde etmek mümkün olamıyor.
Süreç başladı. Aşama aşama gidiyor. Herşey tartışılıyor da, sürecin ekonomisi tartışılmıyor.
İyi niyet ile söylenenler, bu sürecin sonunda, “Türkiye’nin askeri harcamalarının azalacağı, Doğu ve Güneydoğu’da huzur ortamının ortaya çıkması ile yatırımların artacağı” şeklinde.
Gerçekçi olalım. Aktivistlerin hedefi, “Doğu ve Güneydoğu’da eyalet veya bölge esasına dayalı ‘özerk bir yönetim bölgesinin’ oluşturulması”dır.
Özerklik mali güç olmadan mümkün olamaz. Özerkliğin esası mali özerkliktir. Mali özerklik ise insanlardan, kurumlardan ve gümrüklerden vergi toplama gücü demektir.
Doğu Anadolu ile Irak’ın Kürt Bölgesi arasında büyük bir fark var. Irak’ın Kürt bölgesinin zengin petrol geliri ekonomik ve mali özerkliğe yeter zenginlikte. Doğu Anadolu’da su kaynakları dışında doğal zenginlik yok.
Enerji yatırımları önemli
Bir ülke parasının değeri bir yılda 7 dolardan 266 dolara yükselir, sonra bir günde 140 dolara düşer mi? Böyle bir ülkenin parasını kim alır, kim star? Bu para ülke parası olunca alan satan olmaz ama, sanal para olunca alan satan oluyor. Örnek: Bitcoin Bit Para!
Bilgisayarda üretilen, bilgisayar aracılığıyla alınıp, satılan bu “sanal para” bitcoin nedir? Kim alır, kim satar? Kim buna para yatırır? Anlaşılması ve anlatılması zor ama, öğrenebildiğim kadarı ile anlatacağım.
Parayı kim çıkarır? Devlet (ortak para biriminde devletler) çıkarır. Devletin (devletlerin) merkez bankası çıkarır. Bu paranın değerinin arkasında devlet vardır. Merkez bankası vardır.
Bilgisayar çağında, bilgisayar ortamında çok sayıda sanal para programları işleme konuldu. Bunların içinden biri öne çıktı... 2009 yılında kendini Satoshi Nakamoto diye tanıtan ve daha sonra ortalıktan yok olan bir dahi Bitpara sistemini kurdu.
Nasıl ki kurucusu “gölge” kurucu ise, sistem de bütünü ile “gölge” sistem. Sistemin sorumlusu kim, merkezi nerede, hesaplarını kim denetliyor, paralar nereye gidiyor belli değil.
Dolarla alınıyor satılıyor
TBMM’ye sevk edilen bir “Torba Kanun Taslağı” içinde “Varlık Barışı” adı verilen ve yurtdışındaki dövizlere “af” getiren bir düzenleme de yer alıyor. Gerçek ve tüzel kişiler, yurtdışında bulunan döviz, altın, hisse senedi ve tahvil gibi varlıklarını yurda getirirler ise, bunların Türk Lirası değeri üzerinden yüzde 2 vergi ödeyecekler.Bu varlıkların geçmişi ile ilgili hiçbir soruşturma yapılmayacak. Bu varlıklar Türkiye’ye “sütten çıkmış ak kaşık” gibi aklanmış olarak girecek.Eğer yurtdışında üzerlerine kayıtlı gayrimenkuller var ise, bunları da beyan ettiklerinde, bundan sonra bu gayrimenkullerin geçmişi ile ilgili kanuni soruşturmadan ve yükümlülükten kurtulacaklar. Açık anlatımı ile bu uygulama “Varlık Barışı” değil de, yurtdışındaki dövizleri yurda çekme ve dışarıdaki gayrimenkulleri kayda alma operasyonu.Yurtdışındaki 130 milyar dolarKimin nerede ne kadar parası olduğu bilinmez. Türklerin yurtdışında dövizi, hisse senedi, altını vardır. Bir kuruluş 130 milyar dolarlık bir tahmin yaptı. Bu rakam hemen kabul gördü. Özel kişilerin (vatandaşların) yurtdışında döviz, altın, tahvil birikimleri, gayrimenkulleri nasıl olur?1) Türklerin yurtdışında varlık sahibi
Ucuzcu market (Discount Market) farklı bir market modelidir. Başka ülkelerde ucuzcu marketler nasıl büyük marketlerin önüne geçti ise bizde de benzer gelişme var. Ucuzcu marketin, büyük marketlerden farkı ne? Neden çıktı bunlar? Başka ülkelerde marketler ve süpermarketler şehir dışında iken bizde şehir içinde kocaman kocaman mağazalar açıldı. Şimdilerde görüldü ki, şehir içinde çok sayıda süpermarket açmak pahalı bir iş. Kira yüksek. Personel gideri yüksek süpermarkette her türlü ürünün, her türlü çeşidini bulundurmak pahalı bir iş.
Aldi ve Lidl modelini kopya ettik
Derken sektöre ucuzcu marketler girmeye başladı. Ucuzcu market Türkiye’ye özgü bir model değil. Almanya’da Aldi ve Lidl gibi iki büyük örnek var. Aldi modeli mağazaları, annelerinin bakkal dükkanında yetişen Kark ve Theo kardeşler kurdu, geliştirdi. Sonra ikisi de Almanya’nın en zengin işadamı oldu. Aldi modelinin diğer marketlerden farkı ve avantajı şu: Mağazalar büyük değil, kiraları düşük.
Dekorasyonu basit. Çalışanı az. Her malın her çeşidi değil en fazla talep edilen malların en fazla talep edilen çeşidi satılıyor. Ürünler rafa dizilmiyor. Üreticinin gönderdiği kutulardan çıkarılmadan raflara
Çaykur’un 46 yaş çay işleme fabrikası, 3 paketleme tesisi ve bir ana tamir fabrikasında 5.753 işçi çalışıyor. Bunların 2.905’i sürekli, 2.848’i geçici işçi statüsünde. 462 memur ve 941 sözleşmeli personel ile birlikte toplam çalışan sayısı 7.156 kişi.
Çaykur işçilerinin bir bölümü Hak İş’e bağlı Öz Gıda İş Sendikası’na, bir bölümü Türk İş’e başlı Tek Gıda İş Sendikası’na üye. Türk İş’e bağlı Tek Gıda İş Sendikası 4 yıl süren dava sonucu, mahkemeden Çaykur’da toplu iş sözleşmesi yapma hakkını elde etti. Mahkeme süresinden geriye dönerek 5 yıllık dönem için toplu pazarlık masasına oturdu.
İşveren toplu pazarlığa başlamak için, toplu sözleşme ile verilecek haklardan, Tek Gıda İş’e üye olmayanların da yararlanma şartını ileri sürünce, müzakereler kesildi. Anlaşmazlığın arkasında sendikal rekabet var.
22 Nisan günü Tek Gıda İş Sendikası’nın başlattığı grev, geçici işçilerin işbaşına çağırılmaları nedeniyle sendika kararı ile aynı gün son erdirildi.
Çaykur çok önemli
Rize ve çevre iller için Çaykur çok önemli bir kamu kurumu. (1) Yörenin ana gelir kaynağı çay. (2) Çaykur’da devamlı ve geçici işçilerin gelirleri bölge ekonomisinin en önemli kaynağı (3) Bölgede çok sayıda
12 Ocak 1920: İstanbul’da Osmanlı’nın “Meclis-i Mebusan”ın olağan toplantısı başladı (Bu son toplantı oldu). 14 Ocak 1920: Mustafa Kemal, Meclis-i Mebusan’ın açılışını telgrafla kutladı. 28 Ocak 1920: ‘Meclis-i Mebusan’ üyeleri gizli bir oturumda ‘Misak-ı Milli’yi kabul etti.
* 16 Mart 1920: İngilizler İstanbul’u işgal etti... İşgal kuvvetleri bazı milletvekillerini tutukladı. 18 Mart 1920: “Meclis-i Mebusan” kapanış toplantısı yaptı.
* İstanbul’un işgalinden üç gün sonra, Mustafa Kemal 19 Mart 1920 tarihli bildiriyi yayımladı. Bildiride, olağanüstü yetkiler taşıyan bir meclisin Ankara’da toplanacağı belirtiliyor, on beş gün içinde yapılacak seçimlerle üyelerin nasıl belirleneceği anlatılıyordu. Dağılan Meclis-i Mebusan’ın üyeleri de Ankara’daki Meclis’e katılabileceklerdi.
* 23 Nisan 1920 Cuma Saat 13.45’te, Ankara’ya gelebilen 115 milletvekili Meclis salonunda toplandı.
* Meclis, 24 Nisan 1920 günü yaptığı ikinci toplantısında Mustafa Kemal Paşa’yı başkanlığa seçti.
İşgalden kolay kurtulmadık