Daha dün bankalar altın günleri yaparak yastık altındaki altınları toplamaya çalışıyordu. Bugün halkımız altına hücum etmiş durumda. Halkımızın çılgın gibi altın satın alarak yastık altına istif etmeye başladı.
Üzülecek, gücenecek bir durum yok. Biz altınsız yapamayız. Biz altını çok severiz. Altın fiyatı yükselse de altın alırız, ucuzlasa da.
Altın talebininin büyüklüğünü her ay, her yıl Derphane’nin bastığı ziynet ve sikke halindeki Cumhuriyet altını için kullanılan altın miktarı gösterir.
2003 - 2005 yıllarında Darphane yılda 50 ton altından ziynet ve sikke basıyordu. 2006 yılında 66 ton altın kullanıldı. 2009 yılında altın miktarı 33 tona geriledi. 2011 yılında 64 ton, 2012 yılında 43 ton altından ziynet ve sikke üretildi.
İlginç olan şu: Son on yılda altının gramı (yıl ortalaması olarak) 17 TL’den 97 TL’ye kadar tırmanırken, ziynet ve sikke talebi sadece kriz döneminde geriledi.
Ama bu arada Türkiye’nin altın ithalatı yılda 269 tona kadar yükseldikden sonra 2009 yılında 37 tona kadar geriledi. 2009 yılında 37 ton ithalata karşı, Darphane’de 33 ton altın ziynet ve sikke haline getirildi.
Açık anlatım ile toplam altın ithalatı ile Cumhuriyet altını talebi
Çaykur (tamamı devlete ait bir kurumdur) Rize’de organik çay üretmeye başladı. Şimdilerde Çaykur’un toplam üretiminin yaklaşık yirmide biri organik çay özelliğini taşıyor. Çay ekim alanlarının tamamını organik çay üretim alanı haline getirme çalışmasını sürdürüyor. Bunun sonucu olarak sadece çaylar organik olmayacak, Rize tarım alanları bütünüyle organik tarım alanına dönüşecek.
Çay bitkisi Rize halkının ana geçim kaynağı. 1984’ten bu yana Çaykur ve çok sayıda yerli ve yabancı firmalar da çay yaprağını işlemeye başladı.
Geçen yıl Çaykur ve özel firmalar köylüden yaklaşık 1 milyon 200 bin ton yaş çay yaprağı satın aldı. Bu yapraklardan 220 bin ton kuru çay üretildi. Üretimin yarısını Çaykur gerçekleştirdi.
Rize çayı dünyada kâr gören tek çay. Dünyada çay yetiştirilen diğer yöreler sıcak ve nemli iklim şartlarına sahip olduğundan, çay yaprakları devamlı ilaçlanıyor. Bizim iklimde ilaçlamaya gerek yok. Bizim tek sorunumuz dönümde 60-70 kg. azot gübresi kullanılması.
Rize “organik” olacak
Çaykur, 4 yıldır azot gübresi yerine organik gübre kullanımını teşvik ediyor. Organik gübre kullanan ve diğer şartlara özen gösteren çay üreticileri organik sertifikası alıyor.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, önceki gün şehrin siluetini bozan Zeytinburnu’ndaki “OnaltıDokuz” isimli kulelerle ilgili tepkisini dile getirdi. “Sahibiyle konuştum. Tıraşlayın dedim. Ama bir şey yapmadılar. O yüzden çok kırıldım. Konuşmuyorum. Benim her yapılandan haberimin olması mümkün değil. Benin gözüm kulağım olun, belediye başkanlarını ve beni uyarın” dedi.
İstanbul’da yaşayan saf ve bakir bir Türk vatandaşı olarak, bu gazetenin bu köşesinde 18 Eylül 2011 tarihinde “Prost’un Altın Kuralı’nı 3 bina bozuyor. Bundan sonra yol olacak” başlığı altında belediye başkanlarını ve Recep Tayyip Erdoğan’ı uyarmaya çalışmıştım... Çalışmıştım ama... Uyarımı herhalde duyan (okuyan) olmadı.
Henri Prost’un Altın Kuralı’na göre, İstanbul’da tarihi yarımadanın her yönden görünüşünü, özellikle emsalsiz siluetini korumak gerekir.
Tarihi Yarımada’yı benzersiz kılan önemli camiler olan Süleymaniye, Sultanahmet, Beyazıt camileri ile Ayasofya’nın zeminleri (inşa edildikleri alan) denizden yaklaşık 40 metre yüksekliktedir.
Gökdelenler minarelerle yarışıyor
Bu gerçek göz önünde tutularak İstanbul’un tarihi görüntüsünü korumak için, tarihi yarımada da çatısı denizden 52.5 metreyi
Ayşe Hanım Teyzem, ”Eskiler üç kuruş birikimleri olunca altın alır, yastık altında saklarlarmış. Fazla birikimi olan küpe koyar bahçeye gömermiş. Derken birikimlerimizi mevduat hesabında saklar olduk. Bazılarımız gene altında kaldı. Birikimi fazla olanlar borsaya gitti. Yatırım fonları çıktı... Ama bunların hiçbirinin getirisi kalmadı... Tamam... Faizden para kazanmak dönemi bitti ama, şimdi faize verdiğin para faiz getirmediğiyle kalmıyor, durduğu yerde eriyor... Ne yapsak ki? Durduğu yerde eriyeceğine, biriktirdiğimiz paraları afiyet ile yesek mi?” diyor.
Abdurrahman Yıldırım’ın ocak-mart döneminde hangi yatırım aracının ne kazandırdığını, ne kaybettirdiğini gösteren bir çalışması var. Enflasyonun şişkinliğinden arındırıldıktan sonra 3 aylık mevduat yüzde 0.15 kaybettirmiş. Cumhuriyet altını yüzde 0.02 kaybettirmiş. Yarısı dolar, yarısı euro döviz hesabı yüzde 1.01 kaybettirmiş. Tahvil-bono fonu yüzde 0.68 kaybettirmiş. Reel getiri sadece borsada var. O da kurtların sofrası(!)
Tasarruf azalmamalı-artmalı
Faizin kredi kullananlar için ucuzlaması iyi bir şey de, faiz inince, iç tasarruflar azalıyor.
Merkez Bankası ise, (1) Faizin inmesini hem istiyor, hem istemiyor. (2) Faizi indirerek dışarıdan döviz girişinin yavaşlamasını hem istiyor, hem istemiyor.
- Merkez Bankası, yurt dışından döviz girişinin “azının karar-çoğunun zarar” olduğunu biliyor. Tasarruf açığımız var. Bu nedenle yurtdışından her ay yaklaşık 5 milyar dolar döviz girişi bekliyoruz. Tasarruf açığını kapatacak olandan az döviz girer ise, döviz fiyatı yükseliyor. Fazla girer ise bu defa döviz fiyatı düşüyor. Halbuki Merkez Bankası döviz fiyatında istikrarı sağlamaya çalışıyor.
ABD ve Japonya’nın başını çektiği ülkeler piyasaya bolca para salıyor. Dışarıda faiz sıfır. Bu nedenle ülkeye döviz girişi hızlanmaya başladı. Merkez Bankası bu durumda faizi aşağıya çekerek döviz girişini “kararda tutmak” arayışında.
- Merkez Bankası, cari açığın büyümemesi için, iç talepteki artışı kontrol altında tutmaya çalışıyor. İç talebin “ölçüyü kaçırmadan” canlandırılmasına ihtiyaç var. Çünkü ekonominin 2013 yılında en az yüzde 4 büyümesi hedeflendi. Ancak talebin canlanmasının da azı karar, çoğu zarar. Faiz ucuzladı diyerek, tüketici, yatırımcı, üretici kredileri artar ise, önce cari açık (döviz açığı) büyüyecek sonra
Dün sabah çeyrek altın Kapalıçarşı’da 126 TL’den alınıyor, 129 TL’den satılıyordu. Cumhuriyet 524 TL’den alınıyor. 578 TL’den satılıyordu.
Geçen ekim ayında çeyrek altının alış fiyatı 167 TL, Cumhuriyet’in ki 690 TL idi. Geçen ekimde gramı 103-104 TL olan altın dün Kapalıçarşı’da gramı 82 TL’den işlem görüyordu.
Sabah sabah Ayşe Hanım Teyzem beni aradı. “Kendim için sormuyorum. Komşular öğrenmek istiyor. Altın fiyatları gümbür gümbür niye iniyormuş. Altını alma zamanı mı, satma zamanı mı? Ne yapsınlar?”
Ayşe Hanım Teyzeciğim dedim. “Altın bu. İner de, biner de... Altını seven buna katlanacak. Bizim gibi üç kuruşunu altına bağlayanlar için durum parlak değil. Çünkü kısa zamanda fiyatlar çok oynadı.
Altın fiyatları hızla yükselmeye başlayınca çok kişi yükselişin devam edeceği bekleyişine girdi. Altın satın aldı. Altın fiyatlarındaki yükseliş, kötü tesadüf olarak, bizde faizin düşmeye başladığı döneme rastlayınca, çok kişi de bankadaki mevduat hesabını bozarak altına yöneldi.”
Satma zamanı değil?
Ocak-şubat-mart aylarına ait bütçe rakamları, tüketimin canlanmaya başladığını gösteriyor. Tüketimden kaynaklanan vergi gelirleri, bir yıl öncenin aynı dönemine göre önemli oranda arttı:
* Geçen yıl ilk 3 ayda dahilde alınan KDV artısı yüzde 9.2 iken, bu yıl yüzde 17.2 oldu.
* Geçen yıl ÖTV artışı ilk 3 ayda yüzde 4.5 iken, bu yıl yüzde 29.6 oldu.
* Geçen yıl ithalde alınan KDV ilk 3 ayda yüzde 5.9 artmıştı. Bu yıl yüzde 36.1 arttı.
Bu 3 vergi kalemindeki artışa dayalı olarak yılın ilk 3 ayında bütçe gelirleri yüzde 16.7 oranında arttı. Buna karşılık toplam bütçe harcamalarındaki artış yüzde 12.6 oldu.
* Harcamaların en büyük kalemini “cari harcamalar” oluşturur. Bunun da ana ağırlığı sağlık, sosyal yardım harcamaları ile sigorta açıklarının kapatılması için yapılan ödemelerdir. Geçen yıl 3 ayda bu harcamalar 32.2 milyar TL idi. Bu yıl yüzde 17.5 artışla 37.9 milyar TL oldu. (Demek ki sosyal yardımlar ve sağlık yardımları artmış. SGK açığı büyümüş.)
Nisan ayı bitiyor? Ekonomi nasıl gidiyor? İşler iyi mi? Geçen yıl sadece yüzde 2.2 büyüdük? Bu yıl daha iyi bir büyüme ihtimali var mı?
Bugüne kadar parça, parça veriler yayınlandı. Her veriye göre farklı değerleme yapılıyor. Garanti Yatırım Ekonomisti Gizem Öztok Altınsaç bu verileri toplayarak olan biteni özetleyen bir çalışma ortaya koydu. Ben bugün Gizem Öztok Altınsaç’ın verilerini kullanarak olan biteni basitçe anlatacağım.
2013’te % 4 büyürüz
2013 yılının ilk 3 aylık dönemi ile ilgili yeterli veri yok. Ama yayınlananlara göre 2013 yılının ilk 3 ayında 2012 yılının ilk 3 ayına göre yüzde 2.5 oranında büyüdük. Buna ve de gelişmelere bakılır ise 2013 büyümesi yüzde 4 olur.
* 2012’de yüzde 2.2 büyüdük. 2013’teki üretim artışı - büyüme bu temel - baz büyümenin üzerinden hesaplanacak. Buna baz etkisi deniyor. Düşük ve eksi baz etkisinin üzerine tırmanmak daha kolay. Yüzde 4 büyüme de atla deve bir büyüme değil.
* Küresel piyasalardaki likidite artışı bir avantaj. Türkiye’ye sermaye akımı hız kesmeyecek. Döviz fiyatı yükselmeyecek.