Devlet Bakanı Ali Babacan
Sayın Ali Babacan’a sordum: “Sayın Babacan” dedim. ”Önce Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, sonra siz ‘Türkiye’den 10 milyar dolar sıcak para çıktı’ dediniz. Ben, saf ve bakir bir Anadolu çocuğu olarak rakamlara bakıyorum, bakıyorum bu paranın nereden çıktığını anlayamıyorum. Lütfen bana söyleyiniz. Hangi göstergelere bakayım da bu kadar dövizin çıktığını gözlerimle görebileyim?”
Bu konuşma geçen cuma, namazdan hemen sonra, İstanbul’da bir yemek masasında oluyor. Sorum üzerine Sayın Babacan “babacan babacan güldü”. Yanında oturan Merkez Bankası Başkanı’na topu attı. “Hoca soruyor. Cevap verin” dedi.
Başkan, “Evet 10 milyar dolar çıktı ama, kısa süre sonra daha uzun vadeye kayarak tekrar geri döndü” şeklinde açıklama yapınca, önce kulaklarıma inanamadım. Belki başkalarının haberi vardı. Ama bu haber benim için sürpriz bir haberdi. Çünkü sanıyordum ki, sıcak 10 milyar dolar çıktı gitti... Bir daha da zor döner. Sadece ben mi? Başkaları da böyle düşünüyordu.
Türkiye’den 10 milyar doların bir haftada çıkıp gitmesi ve bir daha zor dönmesi neden önemlidir?
- Bizim 40 milyar dolar dolayında bir döviz açığımız (cari açık) var. Bunun çok az kısmını
Joseph K., otuz yaşında bir gençti. Sabahın erken saatinde henüz, yataktayken kapısı çalındı. Gelen iki kişi onu tutuklayacaklarını söyledi. Joseph K.’yı tutuklamaya gelenler Joseph K’nın ne suç işlediğini ve kanunun hangi maddesine göre tutuklanacağını ve yargılacağını bilmiyorlardı.
Joseph K., suçunu anlamak için çırpındı. Ama suçunun ne olduğunu kimse ona söylemedi. Mahkemesi belirli yerlerden uzaklarda berbat yerlerde ve şartlarda başladı, yürütüldü.
Yargılama sırasında hiç de beklenmedik zamanlarda saray görevlilerinin mahkeme salonunda olduğu görüldü.
Hiç kimse işin iç yüzünü anlayamadı. Yargılama yıllarca sürdü.
Bu yazdıklarımın gerçekle ilgisi yoktur. Bunlar, Franz Kafka’nın (1883 Prag-1924-Viyana), ünlü “Dava” romanının kahramanı Joseph K.’nın başına gelenlerdir. Bu yazı bir roman tanıtımı yazısıdır.
Franz Kafka’nın “Dava”sı son olarak NTV yayını olarak “çizgi roman” halinde yayımlandı (10 TL). Sayın okuyucularıma tavsiye ederim.
Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz
Başbakan Yardımcısı ve ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Sayın Ali Babacan, Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz ve yardımcıları ile dün İstanbul’da idi.
Kafama takılan soruyu sordum: “Türkiye’den 10 milyar dolar sıcak para çıktı diyorsunuz. Yayımlanan rakamlarda bu paranın nereden çıktığını anlayamıyoruz? Sıcak para nereye park etmişti de oradan çıktı?” Sayın Babacan topu Merkez Bankası Başkanı’na attı. Başkan dedi ki, ”Biz bankalardan, piyasadan, günlük olarak döviz hareketini izliyoruz. Vadesiz, günlük işlemler için Türkiye’de dolanan sıcak para çıktı. Yaklaşık 10 milyar dolar çıkış oldu. Ama bir süre sonra, çıkan dövizler, orta ve uzun vadeli yatırımlara yönelmek için gene geri döndü.”
Ben de, “Bu iyi haber. Çünkü halkımız hâlâ 10 milyar dolar çıktı gitti diyerek üzülüp duruyor. Çıkanın tamamı geri döndü mü?” diye soracak oldum. “Ne kadarının döndüğü hakkında rakam veremem. Ama tamamına yakını döndü” dedi. Acaba yanlış mı anlıyorum diyerek, Sayın Bakan’a da Başkan’a da yardımcılarına da birkaç defa soracak oldum. Başkan böyle söylemiş. Açık anlatımı ile ben Başkan’ın yalancısıyım.
Siyasi risk yok
Rekabet Kurulu, bazı bankaları “Promosyonda rekabet şartlarına uymadıkları için” sorguluyor. Yargılıyor. Sonunda ceza verecek.
Nedir bu olayın aslı astarı? Kamuda, özel sektörde, ay başlarında, veznedar Maliye’den bankadan para çeker, maaşlar zarflara konulur, çalışana verilirdi.
Bankacılık sistemi gelişince bazı işyerleri isteyenlerin maaş ve ücretlerini istedikleri bankadaki özel hesaplarına göndermeye başladı.
Derken kamu ve özel sektör kuruluşları teker teker maaş ödeme zahmetinden kurtulmanın yolunu buldu. Tüm çalışanlar için belli bir bankada ayrı ayrı hesap açtırıldı. Maaş ve ücretler o belli banka tarafından çalışanların hesabına her ay başı kaydedilmeye başlandı.
Bu uygulama, maaş ödeyen işyerlerine kolaylık getirdi. Bankalar ise bunu çok sevdi. Külfetinden çok nimetine baktılar. Çalışanlar paralarının bütününü ay başında çekmeyince, paranın bir bölümü bankada kalıyordu. Çalışanlar tüm parasal ilişkilerini o bankada topluyordu.
Bankalar bu işi sevdi
Dün Cumhuriyet altını 500 TL’nin üzerine çıktı. Altın ve gümüş fiyatlarını çıldırtan halkımızın talebi değil. Dolar fiyatının 1.55’lerden 1.62’lere çıkması da değil. Dünyada olan bitenler.
Dünyada insanlar paralarını bağlayacak sağlam kazık arayışında altına yöneliyor. Altının dünyadaki fiyatı artıyor. Bizde doların fiyatının artması, ucuzlaması, dünya fiyatlarındaki değişimin içeriye biraz daha farklı olarak yansımasına yol açıyor.
Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki çalkantı nedeniyle sadece altına değil, gümüşe de diğer değerli metallere olan talep arttı.
- Spot altının ons fiyatı 1.440 dolarla tüm zamanların en yüksek düzeyine ulaştı.
- Spot gümüşün ons fiyatı da 34.89 dolarla 31 yılın en yüksek düzeyine çıktı.
Altın ve gümüş yanıltmadı
Gençler düz liseye gideceklerine meslek lisesine gitseler kolaylıkla iş bulurlar denilir.
İşsizlik öyle bir dert ki, meslek lisesi mezunları bile iş bulamıyor. Devletin rakamına göre 2010 yılında iş arayıp da iş bulamayan düz lise mezunu sayısı 432 bin iken, meslek lisesi mezunu sayısı buna yakın, 332 bin. Halbuki okuma yazma bilmeyen işsiz sayısı sadece 69 bin. Geliniz de bu tabloya şaşmayınız.
Yüksek okul ve fakülte mezunu 446 bin kişi iş arıyor. Bunların 152 bini yöneticilik tahsili yapmış. 43 bin mühendis, 20 bin mimar, 54 bin öğretmen 21 bin sanatçı işsiz. Bilgisayarın bu kadar hayatımıza girdiği günümüzde üniversite mezunu 16 bin bilgisayarcı iş arıyor.
Üniversiteye gidecek ve meslek seçecek gençlerimiz devletin yayınladığı öğretim dallarına göre çalışanların ve işsizlerin sayılarını gösteren tabloyu iyi incelemelidirler. Talebi olmayan okullardan ve mesleklerden uzak durmalıdırlar. (Gençler tabloyu inceledikten sonra soracaklar: En az işsiz sayısı, okuma yazma bilmeyenlerde... Acaba okumasak mı? Ben de ne cevap vereceğimi bilemeyeceğim!)
Dün yayınlanan araştırma sonuçlarına göre:
- 2010 yılında kurumsal nüfus, 2009 yılına göre, 12 ayda 801 bin artmış.
- 15 ve
Ocak ayında ithalat patladı. 2010 Ocak ayında 11.6 milyar dolarlık ithalat yapılmıştı. Bu yıl ithalat harcamamız 16.8 milyar dolar oldu. Artış yüzde 44.3 oranında.
Geçen ocak ayına göre bu yıl dışarıdan mal getirmek için 5.1 milyar dolar daha fazla harcadık.
İyi de ocak ayında dışarıdan daha çok ne satın aldık da ithalat patladı, çatladı?
- Ocak ayında en fazla harcamayı petrol ve madeni yağların dışalımı için harcadık. Toplam 3.7 milyar dolarlık ithalat yaptık. Daha sonra 1.6 milyar dolarlık sanayi makineleri ithalatı geliyor. Onu 1.5 milyar dolarlık demir çelik, 1.1 milyar dolarlık elektrikli makine ve cihazlar ile 1 milyar dolarlık motorlu taşıt araçları ithalatı,
927 milyon dolarlık plastik ve plastikden mamül eşya ithalatı izliyor.
- Derken onların peşinden 574 milyon dolarlık inci, elmas, pırlanta, altın ithalatı geliyor.
Ecevit’in “Ne ezen, ne ezilen / Haçla insanca düzen” sloganlarının ağızlardan düşmediği, köylüye arka çıkanların “Toprak işleyenin / Su kullanandır” diye ortalıkta dolaştığı yıllarda Kaddafi’nin ‘Yeşil Kitap’ı da Türkçe’ye çevrilmiş, çok sayıda bastırılmıştı. Yeşil Kitap’ı okumayan ayıplanıyordu.
Benim de Yeşil Kitap’ım vardı. Şimdilerde kendi vatandaşlarının bile küçümsediği Kaddafi’yi o zamanlar bizler ciddiye alır, Yeşil Kitap’da yazdıklarını satır satır okur, tartışırdık.
Mehmet Barlas, Milliyet başyazarı olarak 1984 yılı sonunda Kaddafi ile söyleşi yaptı. Söyleşi 3 gün Milliyet’te yayımlandı.
Kaddafi, Yeşil Kitap’da “Marksizmi de kapitalizmi de reddediyor, İslam sosyalizminin ilkelerini sıralıyordu... Diyordu ki:
* Ücret, maaş köleliğe yol açar. Ücretle, maaşla çalışan köledir. Çalıştıran insanlara istediğini yaptırmak için para öder ve de insanların ürettiğini elinden alır.
* Çözüm ücreti ve maaşı ortadan kaldırmaktır. Böylece insanlar esaretten kurtulur. Bu İslam sosyalizmi ile sağlanır.