Dün dolar fiyatı 1.67 YTL’ye çıktı diyerek çok kişi “Öldük, bittik” havasına girdi. Çok kişi, “Bu gidişle dolar 1.70 YTL’nin üzerine çıkacak” endişesine kapıldı.
Dolar fiyatının kısa sürede 1.20 YTL’lerden 1.60YTL’lere yükselmesi ve de yükselişin, dünyada esen kriz fırtınasının Türkiye’yi nasıl etkileyeceğinin belirsiz olduğu bir ortamda gerçekleşmesi tabii ki “olumsuzdur/endişe vericidir/güven bunalımına yol açmaktadır”.
Bazı gerçekleri unutmayalım.
- Biz değil mi idik ki uzun süredir, “Dolar ucuz satılıyor. Doların fiyatı en az 1.50 YTL dolayında, hatta daha da fazla olmalı” diyen.
- Biz, bugünkü yüksek dolar fiyatını ağustos ayındaki dolar fiyatıyla karşılaştırıyoruz.
“Ağustosta dolar 1.18 idi, ekimde 1.23’e satılıyordu. Nasıl oldu da 1.60 YTL’lerin üzerine tırmandı?” diyoruz. Unutuyoruz ki, dolar 2003 yılında 1.70 YTL’den satıldı. 2006 yılında 1.57 YTL’den satıldı. 2007 yılında 1.42 YTL’yi, 2008 yılında 1.67 YTL’’yi gördü.
2003 yılında nisan ayında 1.70 YTL iken mayısta 1.55 YTL’ye, haziranda 1.41 YTL’ye geriledi. 2007 yılında şubat ayında 1.42 YTL iken, yıl sonu 1.16 YTL’ye indi.
Bütçe, devletin bir yıl içinde toplayabileceği tüm gelirleri ve bir yıl içinde yapacağı tüm harcamaları gösterir. Hükümetin bir yıllık programıdır.
Dışarıdan gelen baskılar sonucu (1) Bütçeyi devletin tüm gelir giderlerini kapsayacak şekilde hazırlıyoruz. (2) “Orta Vadeli Program (OVP)“ adı altında üçer yıllık projeksiyonlara (tahminlere) dayalı bütçeler hazırlıyoruz.
“Orta Vadeli Program”da bütçe yılı ile o yılı izleyen iki yılın (3 yıllık dönem) gelir gider tahminleri yer alıyor.
Devlet Planlama Teşkilatı temel ekonomik büyüklükleri ve hükümetin politikalarını dikkate alarak bir taslak hazırlıyor. Bu taslak Bakanlar Kurulu tarafından kabul edildikten sonra “Orta Vadeli Program” olarak Resmi Gazete’de yayımlanıyor.
Maliye Bakanlığı da bu Orta Vadeli Program’daki büyüklere göre bütçe taslağı hazırlıyor ve de en geç 15 Ekim’de TBMM’nin tetkik ve onayına sunuyor.
2009 yılı bütçesinin büyüklüklerini belirleyen 2009-2010 ve 2011 yıllarını kapsayan Orta Vadeli Program 28.6.2008 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlandı.
Dışarıdan bavulla para sadece Gürcistan, Ermenistan, İran, Irak veya Suriye sınırından geçerek gelir. Batı dünyasından bavulla para gelmez. Kara para da ancak bu sınırlardan ülkeye sokulabilir.
ABD’den, AB ülkelerinden bırakınız bavulla para getirmeyi, cebe doldurarak (belli rakamı aşan miktarda) para getirmek de mümkün değildir.
Batı ülkelerindeki para ancak bir banka hesabından, banka aracılığıyla, Türkiye’deki bir banka hesabına havale edilebilir.
‘Nereden buldun’ süzgeci
Batı ülkelerinde, “Nereden buldun?” süzgecinden geçmemiş parayı herhangi bir bankanın hesabına yatırarak, “Hadi bunu Türkiye’ye havale edin” demek de imkânsızdır.
Batı ülkelerinde bankaların “Nereden buldun?” süzgecinden geçmemiş paralar için belli bir “kabul sınırı” vardır. Örneğin, ABD’de bir banka 10 bin doların üzerindeki nakit parayı hesaba kaydetmez. Bırakınız vergi dairesini, banka yetkilisi “Bu parayı nereden buldun?” diyerek sorar.
Bankacının yiğidi “krizde” belli olur. Yiğit bankacı, bir ay önce “Kredi vereyim” diyerek peşinden koştuğu müşterisini, bir ay sonra arayarak “Kredinizi hemen kapatın, yoksa icraya veririm” diyerek sıkıştırmaz. “Onlar batacak” söylentisiyle rakip bankalardaki mevduatı kendi bankasına çekme arayışına girmez...
Dışarıda esen kriz fırtınasının bizi de az veya çok etkilememesi imkânsızdır. Dışarıdaki kriz fırtınası karşısında dünyanın en güçlü bankalarının ve finans kuruluşlarının sarsıldığını ve yıkıldığını gördük. Dışarıda bankaların ve finans kuruluşlarının sarsılmasının ve yıkılmasının nedenleri şunlardır:
(1) Dandik bonolara ve senetlere para bağlamışlardı. Bunların karşılığının olmadığı anlaşılınca açıklarını kapatmak için para bulma paniğine kapıldılar.
(2) Bu panik güven bunalımı yarattı. Bankalar ve finans kuruluşları birbirlerine kredi vermeyi kesti. O zaman da sistem kilitlendi.
(3) Merkez bankaları ve hükümetler işte bu kilidi açmak, sistemin birbiriyle olağan ilişkisini tekrar işler hale getirmek için sisteme para akıtıyor. Çünkü sistem kilitlenince sadece bankalar ve finans kuruluşları zor duruma düşmez,ekonomi de durur. Onlar kendi aralarında kredi işlemini
Son endişemiz, “hedge fonlar” borsamızdan çıkarsa “krizin bize de bulaşacağıdır”. Baştan haber vereyim: Bizde hedge fon tehlikesi yok.
“Hedge fonlar” riski dağıtmayı amaçlayan bir tür yatırım araçlarıdır. Türkçe olarak “Riski Dağıtma/Azaltma Fonları” diye adlandırabiliriz.
(Hedge kelimesi, “etrafını çevirme/engelleme/garantiye alma/önlem alma” anlamını taşır. Örneğin, döviz borcu olanlar uyarılır; “Dövizde fiyat artışına karşı riskini ‘hedge’ et” denir. Bu, “Bir kredi müessesine git. Borcunun vadesi ne zaman sona erecekse, o tarihte belli bir fiyattan döviz satın almak için bir anlaşma yap” demektir. Böyle bir anlaşma yapan, döviz fiyatı artsa da o tarihte kredi müessesesinden anlaştığı fiyattan döviz alır.)
Hedge fonlar, büyük miktardaki birikimleri değerlendirir. Fon, profesyoneller tarafından yönetilir. Fon yöneticileri hem yönetim ücreti alır hem de kazançtan pay alır. 1949 yılında ilk hedge fon kurulduğundan bu yana fonlara yatırılan para hızla arttı. Şimdilerde hedge fonlarda 3 trilyon dolar dolayında para olduğu tahmin ediliyor.
Çıkacaklar çıktı
Hedge fonlar, büyük ölçekli yatırım yapar. Bunun için yatırım yapılacak piyasanın “sığ” olmaması, alımın-satımın kolay
Sayın okuyucularıma bu hafta sonu küçük hikâyeler nakledeceğim. Her gün anlatılanlardan başka hikâyeler. Ama hepsi hayatın içinden “gerçek” hikâyeler...
Bir mesaj: Bir okuyucumdan mesaj aldım. Diyor ki, “Hocam, Milliyet’teki yazılarınızı izliyorum. Kriz korkusuyla bankalar reel sektöre ve tüccara verdiği kredileri geri çağırmaya, limitleri kapatmaya başladı. 15 gün öncesine kadar peşimizden koşanlara telefonlarımıza bile çıkmıyor.
Tüm teminatlarımızın, ipoteklerimizin ve bilançolarımızın düzgün olmasına rağmen fırsattan istifade arayışındalar. Mevduat ve hazine bonoları faizlerinin 1.0-1.5 puan arttığı bir dönemde kredi faizlerini 6.0-7.0 gibi yüksek puanlarda artırdılar. Lütfen kamu otoritelerinin dikkatlerini çekiniz.”
Bir soru: Her ay bir banka aracılığıyla bir miktar para gönderdiğim kişi dün telefonla beni buldu. Diyor ki, “Hocam, önümüzdeki ay parayı başka bankada açtığım hesaba gönder. Eski hesabı kapattım. Çünkü yabancı ortağı battığı için o banka da batıyormuş.”
Anlatmaya çalıştım: “Bizde kamu-özel, yabancı ortağı olan olmayan, büyük küçük bütün bankalar BDDK’nın denetiminde. Hiçbirinde şimdilik bir sorun yok. Böyle dönemlerde (maalesef) bazı bankalar,
Türk: Güven, övün Evet. Dünyada kriz var. Evet, Türkiye de bu krizden az veya çok etkilenecek. Ama bugün göreceli olarak biz dünyadaki krizden en az etkilenen ülkelerden biriyiz. Belki de en az etkilenen ülkeyiz.
Neden mi?
- Biz bankalara para aktarma gereğini duymayan bir ülkeyiz.
- Biz bugüne kadar dövize müdahale etmeyen bir ülkeyiz.
- Biz mevduat güvencesini yükseltmeye gerek duymayan bir ülkeyiz.
- Finans sektöründe ve reel sektörde çöküş yaşanmayan bir ülkeyiz.
- Borsasını panik nedeniyle 1 gün bile kapamayan bir ülkeyiz.
Bizim kötü bir alışkanlığımız var. Her kriz söylentisinde (kriz gerçek olsun olmasın) bazılarımız söylentiyi fırsat bilerek, kafamızı kemiren ama, eyleme dönüştüremediğimiz bazı isteklerimizi gerçekleştirmeye çalışırız.
Bu arada önemli hatalar yaparız. Bu hataların ya bize, ya ekonomiye, ya da topluma zararı dokunur. Ne yazık ki, her kriz söylentisinde aynı hatalar tekrarlanır.
- Kriz, işçi çıkarmaya fırsat yaratmasın
İşçi çıkarmak için fırsat bekleyenler, krizden olumsuz etkilenmeseler bile krizi fırsat bilir. Hem de en kıdemli işçiden başlayarak işçi çıkarır. Böylece kıdemli işçilerin ücret yükünden kurtulur. Kıdemsiz ucuz işiyle işini götürür. İşi krizden olumsuz etkilenmediyse, işçi açığını ucuz işçiyle kapatır.
- Kriz, ücret taleplerini reddetmeyi kolaylaştırmasın
İşverenlerde genel inanış, işçiye gereksiz yere yüksek ücret ödendiği şeklindedir. İşçi ücretlerinin toplam maliyetteki payı, katma değerdeki payı dikkate alınmaz. Kriz dönemlerince işçi ücretlerinin dondurulmasıyla yetinilmez, mevcut ücretlerden de kısıntı arayışları başlar.