Olayların içinden Türkiye'nin imkânları gelişiyor. Türk insanının imkânları artıyor. Fakat insanlar, doğal olarak yaşam şartlarını geçmişle karşılaştırarak değil, çağdaş ülkelerdeki insanların yaşam şartlarıyla karşılaştırarak değerlendiriyor.İnsanlar geçmiştekini unutuyor. Sahip olduklarını küçümsüyor. Ve de giderek mutsuz hale geliyor.Daha önce de yazmıştım, benim hatırlayabildiğim en eski Kurban Bayramı, İkinci Dünya Savaşı'nın son yıllarında Bartın'da idrak eylediğimiz bayramdır.Bartın'da elektrik sadece geceleri radyoda yayımlanan haber (ajans) saatlerinde bir iki saat süreyle yanardı. Babam banka müdürü olmasına rağmen, herhalde gaz bulamadığımızdan olacak ki, 5 numara, 10 numara büyük gaz lambalarımızı kullanamaz, 1 numaralı "idare lambası" denilen kandille aydınlanmaya çalışırdık.Yokluğu bilmeyen... Bayramlarda "Nerede eski bayramlar?" muhabbeti yapmak usuldendir. Gerçekte bayramlar aynı da, yaşam şartları değişti. Bayram günü kar diz boyu olduğundan, kurbanı evin bodrum katındaki mutfakta büyük bakır leğenlerin içinde kestiler.Şeker yoktu. Okuttuğumuz mevlitte şeker yerine incir dağıtılmıştı.Şimdi çok kişiye hikâye gibi geliyor... Ben gerçeği yaşadım. Komşumuzun oğlu
Olayların içinden Bakırcılar Çarşısı'nı gezen Annalisa Şimşek'i Gaziantepliler pek beğenmiş. "Hoş geldin yenge" diye tezahürat yapan esnaf, "yengelerine ikramda bulunmuş".Gazianteplilerin bu "yabancı ülkede doğan yengelere" merakını ve sevdasını ben bir yerlerden hatırlıyordum da... Nereden hatırlıyordum? TV'deki "Yabancı Damat" dizisinden mi, yoksa bir başka yerden mi? diye düşünürken birden hatırladım.Gaziantepliler altı yıl kadar önce Kemal Derviş'in yabancı bir ülkede doğan eşini de aynı şekilde coşkuyla karşılamamışlar mıydı?22 ve 23 Mayıs 2001 tarihli Milliyet gazetesine ve aynı tarihli diğer gazetelere baktım... O da nesi? Kemal Derviş'in eşi Catherina da aynı çarşıyı, Bakırcılar Çarşısı'nı gezmiş. Esnaf "Caty Yenge seni çok sevdik" diyerek Catherina Derviş'i alkışlamış. Hediyeler vermiş. Milliyet Ekonomi'de Songül Hatısaru, Devlet Bakanı Mehmet Şimşek ile eşi Annalisa Şimşek'in Gaziantep gezilerini uzun uzun yazdı. Gaziantep Organize Sanayi Bölgesi'ni gezen Kemal Derviş'i ise işçiler, "Türkiye seninle gurur duyuyor" diyerek omuzlarına almaya kalkışmış.Altı yıl önce Kemal Derviş ile esi Catherine Derviş'in Gaziantep'te çekilen ve gazete sayfalarına yansıyan fotoğraflar ile
Olayların içinden Banka krizini başından beri yakından izleyen gazeteci Yavuz Semerci hatırlattı: "Bu 60 milyar dolar rakamı faizli rakamdır. Batan 20 banka için 17.2 milyar dolarlık Hazine kâğıdı kullanıldı. Kamu bankalarının belini doğrultmak için de bu bankalara 22 milyar dolarlık Hazine bonosu verildi" dedi.Batan bankalar battı gitti... Ama iki kamu bankası (Ziraat Bankası ve Halk Bankası) aslanlar gibi faaliyetini sürdürüyor.Acaba bu iki banka (eski görev zararları karşılığı olarak ve de sermaye yapılarını güçlendirmek için) kendilerine verilen Hazine bonolarını ne yaptı? Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Başkanı geçen hafta yakındı. "Banka krizinin maliyeti 60 milyar dolar. Bunun 16 milyar dolarını tahsil edebildik. 44 milyar dolar sırtımızda kaldı" dedi. Ziraat Bankası'nın portföyündeki Hazine kâğıtlarının toplamı 45.3 milyar YTL'ye, Halk Bankası'nınki 17.5 milyar YTL'ye yükselmiş.Beş yılda vadesi gelen Hazine kâğıtları yenilendikçe, yüksek Hazine faizi nakit yerine kâğıt olarak stoklara eklendikçe kâğıtlar doğura doğura çoğalmış.2007 yılının ilk 9 ayında, Ziraat Bankası'nın kredilerden faiz geliri 2.2 milyar YTL iken, Hazine kâğıtlarından faiz geliri 5.3 milyar YTL. Halk
Olayların içinden Kurulu tesisler çalışamadığı için, bu tesisleri işletenler zarar ettikleri için son 2 yıldır tesisler yabancılara satılmaya başlandı. Bir bölümü ise Türkiye'den sökülerek başka ülkelere taşınıyor.Sanayici Şevket Sürek, Dünya gazetesinde yayımlanan yazısında, son iki yılda Hindistan'dan, Pakistan'dan gelen alıcılara 1 milyon iğlik tesisin satıldığını bir bölümünün de Mısır'a taşındığını söylüyor.Tahminlere göre, 7 milyon iğlik makine parkı 1 milyon iğlik bölümün yurtdışına çıkmasıyla 6 milyon iğe düştü. 800 binlik open-end kapasitesinde 100 binlik bir kayıp oldu.Şevket Sürek, bu kapasite kaybının 40 büyük tekstil tesisinin ülke dışına taşınması anlamına geldiğini belirtiyor. Türkiye'nin yaklaşık 1 milyar 700 milyon ton iplik üretme kapasitesi var. Bu kapasiteyle, Türkiye iplik üretiminde Avrupa'da 1'inci, dünyada 3'üncü sıraya oturdu. Sadece iplik üretme kapasitesini kaybetmiyoruz. Bunları Hindistan'dan, Bangladeş'ten gelen alıcılara haraç mezat ucuz fiyatla sattığımız için büyük parasal kayıplara uğruyoruz. İki yılda 750 milyon dolar değerindeki varlığın yabancılara 150 milyon dolara satıldığını tahmin ediyor.Son olarak Sapanca'daki bir iplik tesisinin satışını
Olayların içinden Haftada 2 - 4 oyun için büyük yatırım harcamaları yapmak ekonomik sayılmıyor. Devlet dolaylı olarak halkın kesesinden faturayı ödemez ise artık stadyum yapmak imkansız. (5) Yeni formül, stadyumu, bir alışveriş merkezi içinde planlayarak inşa etmek. Stadyumun faturasını alış veriş merkezine ödetmek.Bunları neden yazıyorum? (1) Bizdeki stadyumların tamamı devlet parasıyla (devletin halkın cebinden aldığı paralarla) yapıldı. (2) Stadyumlar şehirlerin içinde sıkıştı kaldı. (3) Stadyumların şehir dışına taşınması için devletin faturayı halka ödettirmesi gerekiyor. (4) Şehir dışına taşınması gereken stadyumlar gene de yerleşim bölgelerinin içine oturtuluyor. Ulaşım ve otopark sorunu dikkate alınmıyor. (5) Haftada 2 kullanım için büyük faturalar ödeniyor. Stadyum konusunda son gelişmeleri özetleyeyim: (1) Stadyumu büyük şehirlerin yakınında, ucuz arsa üzerinde inşa ediyorlar.(2) Stadyum için çok büyük arsa satın alıyorlar. (3) Ulaşım için öncelikle ana yola yakınlığına önem veriyorlar. Buna ek olarak stadyum çevresinde cok geniş otopark alanı ayırıyorlar. (4) Stadyum inşa etmenin faturası büyük. Sıra geldi örnek projeyi anlatmaya. Kraft Ailesi 1.4 milyar dolar
Olayların içinden Sorun onlarda değil. Sorun bizde. AB, "adı üstünde", Avrupalı ülkelerin, devletlerin birliği"... Türkiye'ye hâkim olan güçler ise Avrupalı olmak istemiyor. Türkiye'yi ileri taşıyacak, Avrupa'ya yaklaştıracak yerde geriye çekiyor.Türkler için Osmanlı döneminden bu yana "Avrupalı olmak özlemi" medeniyet özlemidir. Çağdaş yaşam özlemidir.Avrupalı olmanın kapısını açacağı için, bizi çağdaş yaşam çizgisine taşıyacağı için, AB'ye katılım önem taşıyordu. AB üyesi ülkeler de Türklerin iyi niyetine inanmaya çalışıyordu.Ama, Türkiye'ye hâkim olan güçlerin, ülkeyi müesseseleriyle ve yaşam tarzıyla "ılımlı bir İslam devletine" ve "Arap ve Avrupa medeniyetleri arasında sıkışıp kalmış, kimliğini kaybetmiş bir topluma" dönüştürmedeki başarıları karşısında, AB ülkelerinin Türkiye'yi aralarına kabul etme olasılığı tamamıyla yok olmuştur. Geliniz, bundan sonra Avrupa Birliği (AB) konusunu gündemden kaldırınız... Çünkü bundan sonra Türkiye'nin AB'ye tam üyeliği mümkün değil. Bırakınız tam üyeliği, "ayrıcalıklı üye" statüsünü bile vermezler. Katılım müzakerelerinin kesilmesinden yakınmaya gerek yok. AB ile neyi müzakere edeceğiz? Türbanın serbest bırakılmasını mı? İmam hatiplilere
Olayların içinden Bir Türk'ün, Muhtar Kent'in ABD'nin dev şirketi Coca Cola'nın tepe yönetimine getirilmesinden memnun olduk. ABD'nin bir başka dev şirketi Citigroup'un yönetimi de bir Hintliye emanet edildi.Aslında artık ne Coca Cola ne de Citigroup bir Amerikan şirketi. Amerikalılar Amerikan sermayesi ile Amerika'da kurdu ama, şimdilerde bu şirketler artık bir dünya şirketi haline geldi.Sermayeleri halka açık olduğu için hisse senetleri dünyaya yayılmış, hizmetleri ABD dışına kaymış durumda.1812 yılında Amerikan sermayesiyle bir Amerikan bankası olarak "City Bank of New York" adı ile kurulan Citigroup şimdilerde 100'ü aşkın ülkede 200 milyonu aşkın müşteriye hizmet veriyor. 300 bini aşkın çalışanı olan bu finans kuruluşunun aktifleri 2.4 trilyon dolar. Yönetim merkezi ABD'de bulunan dev şirketlerin başına şimdilerde Amerikalı olmayan yöneticiler atanıyor. Citigroup, ABD'deki son konut kredisi (mortgage) krizinden olumsuz etkilendi. 18 milyar dolar zarar yazdı. Bu nedenle hisse senetlerinin borsada değeri düştü. ABD'de hisse senedinin değeri yükselince, şirketin tepe yöneticisi de yükselir. Düşünce, tepe yöneticisi de düşer. İşte bu nedenle, Citigroup'un hem yönetim kurulu
Olayların içinden Gayri safi yurtiçi hasıla, belli dönemde ülkede üretilen mal ve hizmetlerin parasal (katma) değeridir.2007 yılının ilk 9 ayında tarım sektörünün üretiminde yüzde 5.6 gerileme var. Kuraklığın olumsuz etkisinin yanında, yanlış tarım politikaları ve sahipsizlik nedeniyle de tarımda üretim geriliyor.Ekonominin lokomotifi sanayidir. Sanayi büyürse, ticaret ve ulaştırma da büyür. 2006 yılının ilk 9 ayında yüzde 7.3 büyüyen sanayi, bu yıl yüzde 5 büyüyebildi. Sanayide büyümenin yavaşlaması ticaret ve ulaştırma sektörlerinin büyümesini olumsuz etkiledi. Geçen yılın ilk 9 ayında gayri safi yurtiçi hasıla yüzde 5.6 oranında artmıştı. Bu yılın aynı döneminde büyüme yavaşladı. Artış yüzde 3.8 olarak gerçekleşti. Gayri safi yurtiçi hasıla artış hızının gerilemesi, ülkede üretim artışındaki duraklamayı gösterir. Her şeyin başı üretimdir. Üretim hızlı artacak ki işsizler iş bulabilsin. Üretim hızlı artacak ki gelir artsın, refah artsın.Üretim yavaşlayınca gelir artışı da yavaşlıyor. Gelir artışı yavaşlayınca harcamalar da yavaşlıyor.Özel tüketim harcamaları geçen yılın ilk 9 ayında yüzde 6.8 oranında artmıştı. Bu yıl özel tüketim harcamalarındaki artış yüzde 1.8'e düştü.Bir