Tüketicinin cebini, ekonomide maliyeti etkileyen, son on iki aylık dönemdeki ortalama fiyat artış oranıdır. Nisan ayı sonu itibariyle on iki aylık ortalama fiyat artış endeksi, tüketici fiyatlarında yüzde 20.01 oranında, toptan eşya fiyatlarında yüzde 17.03 oranında artışı gösteriyor.Bu oranlar, her şeye rağmen, enflasyonun aşağıya inmeye devam ettiğini, enflasyonu aşağıya çekme iddiasındaki Merkez Bankasının başarılı olduğunu gösteriyor.Merkez Bankasının enflasyonu aşağıya çekme iddiasının başarıya ulaşmış görünmesi acaba "halkımıza ne iyilikler getirdi?"... Halkımızın geliri ve refahı arttı mı? İşsiz sayısı azaldı mı? 2004 Nisan / 2003 Nisan ayları arasında TÜFE (Tüketici Fiyatları) endeksi yüzde 10.18 oranında, TEFE (Toptan Eşya Fiyatları) endeksi yüzde 8.91 oranında arttı. Geçen hafta İstanbulda konuşma yapan "Nobel Ödüllü iktisatçı" Stiglitz diyor ki, "Avrupadaki merkez bankalarının, bu arada Türkiyenin Merkez Bankasının tek hedefi enflasyonla mücadeledir. Avrupa merkez bankaları, enflasyon aşağıya insin de ekonomide ne olur ise olsun diye düşünürler. Halbuki ABDde merkez bankası, enflasyonu kontrol etmek yanında, istihdamı ve büyümeyi "bir bütün olarak" hedef alır. Çünkü
Hatırlanacağı gibi "ünlü spekülatör" Soros, Türkiyenin Batı dünyası için stratejik önemini vurgularken, "Türkiyenin en iyi ihraç ürünü ordusudur" demişti.Önceki hafta cuma günü Almanyada Başbakan Tayyip Erdoğan, Alman Şansölyesi Gerhard Schröderin de katıldığı toplantıda, "Avrupa Birliği kendi geleceğini çeşitlilik içinde birlik ideali temeline oturtma kararlılığını gösterecektir. Nüfusunun büyük bölümü Müslüman olan Türkiyeyi Avrupayla bütünleştirerek yeni bir soğuk savaşa itmek isteyen İslam ve Hıristiyan dünyası arasındaki diyalog ve işbirliği zeminini kuvvetlendirecektir" demişti.Murat Sabuncu, Başbakan Tayyip Erdoğanın bu sözlerini "Ülkemiz ve tüm Avrupa için Türkiyenin köktendinci olmayan bir İslamiyet ile Batılı aydınlanma arasında barışma sürecini başlatması, büyük güvenlik kazancı olacaktır" diyerek Schröderi cevapladığını yazıyordu.Murat Sabuncunun yazısının, Başbakan Erdoğanın bir spor salonunda Almanyada yaşayan Türklerle yaptığı konuşmaya ilişkin bölümü beni etkiledi. "Yaşam tarzlarıyla, giyimleriyle, hayata bakış açılarıyla, içe kapanık halleriyle, kurdukları dernekleriyle, kırk yıldır Alman toplumundan kopuk yaşayanları" Başbakan uyarıyordu: " Almanyanın
Biz bir şey yapmıyoruz. Yapamıyoruz.Ama Fransızlar, bütçe açıkları milli gelirin yüzde 3.7sine, kamu borcu milli gelirin yüzde 64.4ü dolayına yükseldiği için pek dertliler. Ne yapacaklarını bilemiyorlar. Yeni Ekonomi ve Maliye Bakanı ülkenin altınlarını satarak açığı kapatmak, borcu azaltmak istiyor.Bizim ders alacağımız çok ilginç gelişmeler var. Özetleyeyim.Mart sonunda yapılan mahalli idare seçimlerinden Fransız solu galip çıktı. Bunun üzerine sağcı hükümet istifa etti. Chiracın Nicolas Sarkozyyi başbakanlığa getirmesi beklenirken, eski Başbakan Jean Pierre Raffaine hükümet kurma görevi yeniden verildi. Raffain, eski hükümette İçişleri Bakanlığı görevinde olan Nicolas Sarkozyye (Chiracın da önerisiyle) Ekonomi - Maliye Bakanlığı görevini verdi.Bu bakanlık çok önemli bir bakanlık. Fransanın bütçe açığı ve kamu borcu AB kriterlerini aşmış durumda. Bizim bütçe açığımız, milli gelirin yüzde on ikisi dolayında. Konsolide bütçeden ödenecek (iç ve dış) toplam kamu borcumuz ise, milli gelirin yüzde sekseni doksanı arasında. Sarkozy, bir Macar göçmeninin oğlu. Cecilia isminde "manken kadar güzel" bir eşi var. "Politikada başarılı olabilmek için bütün hayatını vereceksin. Ya bekar
Berlutiyi Mitterrandnın Dışişleri Bakanı Roland Dumasnın metresi Christine Deviers - Joncour ünledi... Roland Dumas ile ilişkiye girince bu hanım Fransanın gözbebeği petrol şirketi ELFte yağlı - ballı görevlere getirildi. Önemli rüşvet olaylarında, özellikle Roland Dumasyı Tayvana 6 adet askeri gemi satışına ikna etmekte başrol oynadı. Dev ELF bütçesinin kötüye kullanılmakta olduğu anlaşılınca açılan soruşturma sonucu, Roland Dumas ile ilişkisi ortaya çıktı. Ama bu uzun süre ispat edilemedi. Fakat bir gün kunduracı Berlutide, metresinin Bakan Roland Dumas için ısmarlama yaptırdığı ayakkabının evrağı ve faturası bulununca Roland Dumasnın ve Christinein ipi çekildi. Christine hapisten yeni çıktı. "Cumhuriyetin O.....su" adıyla yazdığı hatıratı büyük gürültü kopardı.Fransada hayat pahalı, skandal bol ama, aç açıkta insan yok. Lokantalar, kahveler dolu. İnsanların çoğu hala devlet bütçesinden besleniyor. Avenue Montaignedeki Theatre de Champs - Elyseesden çıktık. Kapının önünde yirmi otuz sanatçı bağırıp çağırarak gösteri yapıyor. Tiyatro sektöründe çalışanlar şu günlerde ayakta. Fransa sosyal güvenlik sistemi tiyatro sanatçılarına büyük imkanlar tanıyor. Sanatçı, dekoratör, ışıkçı,
Ülkenin döviz durumunun ne yönde gittiğini izlemek isteyenler bu açık rakamına bakar. Bu açık rakamının büyümesi ülkenin döviz sorunu ile karşılaşacağının işaretidir. O zaman ülkede döviz riski olan yabancılar "kaçmaya başlar". Yabancılar kaçmaya başlayınca yurtiçindekiler de "dövize hücum eder". Türk lirasından dövize dönüş hızlanır. Talep artınca da döviz fiyatı tırmanışa geçer.Ödemeler bilançosunun ikinci bölümü, "sermaye hareketleri hesabı"dır. Bu hesapta ülkeye hisse senedi, bono satın almak için, yatırım yapmak için giren çıkan paralar ile kredi olarak giren çıkan paralar yer alır. Sermaye hareketleri sayesinde "cari açık" (döviz açığı) kapatılabilir.Biz de bir "net hata ve noksan" diye adlandırılan bir döviz giriş / çıkış kalemi vardır. Bu kalem kaynağı meçhul yerlerden piyasaya akan (örneğin yastık altından ve ceplerden gelen) döviz ile, piyasadan kaynağı meçhul yerlere (örneğin ceplere ve yastık altına) kaçan döviz miktarını gösterir.İnsanlar TLden dövize dönerken bu kalem menfi (eksi) rakam verir. Eksi rakam, kaynağı belirsiz yerlere döviz kaçışı demektir. Döviz fiyatı devamlı düştükçe halk TL bozdurdu. Piyasaya oluk oluk döviz aktı. TL aşırı değerlendi. Merkez
Bütün bunların arkasında "güvensizlik" var... Görülüyor ki, ekonomide taşlar henüz yerine oturmadı. İstikrar demek, böyle şeylerin olmaması demek... Böyle şeyler olduğuna göre "istikrar tedbirleri"nin neticeleri henüz alınamamış.Telaşa gerek yok. Olan biten normaldir. Ama olan bitenden "ders alınması", olan bitene bakarak "tedbir alınması" gerekir. "...Her şey tamam... Ekonomi rayına oturdu... Artık bizi hiçbir güç sallayamaz... Çok başarılıyız... Dünya bizi örnek alsın..." şeklindeki (kafinin ötesinde) söylemler ekonomide kırılganlığı artırıyor.İyimserlik iyi bir şey. Ekonomideki olumlu gelişmeleri halka anlatmak iyi bir şey... Fakat iyimserlik uğruna, mevcut sorunları görmezden gelmek, küçümsemek, halka gereğinden fazla ümit pompalamak beklenmeyen zamanda esecek ufacık bir meltemin, fırtınaya dönüşmesine, ortalığı yıkıp yakmasına neden olabilir.Kıbrısta Rum kesiminin çözüme hayır diyeceği önceden biliniyordu. Dış ticaret açığının büyüdüğü önceden biliniyordu.Pazartesi günü Merkez Bankasının açıkladığı döviz açığı rakamları, ocak ayına ait rakamlar. Bu açığın sonraki üç ayda ne duruma geldiği belli değil. Bu iki olumsuz gelişme dışında paniği "tetikleyecek" başka neden yok.
Edirneyi bir "darru - şifa" (sağlık evine - hastaneye) kavuşturmak amacıyla Fatih Sultan Mehmetin oğlu Sultan II. Bayezitin 1484 yılında (bundan 520 yıl önce) yaptırdığı külliyenin şimdilerde (1) Darru - şifa - hastane, (2) Tıp medresesi, (3) Tabhane - misafirhane, (4) İmaret - aşevleri, (5) Cami bölümleri ve köprüsü onarılmış durumda. (1) Sıbyan mektebi, (2) Mehterhanesi - müzik okulu, (3) Muvakkithanesi - zaman bilimi bölümü, (4) Hamamı, (5) Değirmeni ve (6) Su depoları korunamamış.Külliyenin cami hariç, diğer bölümleri Vakıflar tarafından 1984 yılında Trakya Üniversitesine devredilmiş. Üniversite külliyeyi onartmış. Ortaya pırıl pırıl bir tarih çıkmış. Müdür Enver Şengül müzeyi geçen yıl 57 bin kişinin gezdiğini söylüyor.Geçen hafta sonu, ÇEKÜLün Başkanı Prof. Dr. Metin Sözen ile birlikte, Edirnede valiliğin ÇEKÜL desteği ile ayağa kaldırdığı tarihi yapıları dolaştım.Bizde tarihi yapılar çökerken, yok olurken, etkili ve yetkili koltukta oturanlar "paramız yok - yetkimiz yok" diyerek, yerlerinden kıpırdamaz... Sonuçta tarih yok olur. Bu akşam Strasbourgda Avrupa Parlamentosunun yeni çalışma döneminin başlaması nedeniyle, tüm parlamenterlerin katılacağı bir toplantı yapılıyor. Bu
Fakat son zamanlarda (muhtemelen) ağızlarından bal dökülen ve de her şeyin çok çok iyi olduğunu ispat etmeye çabalayanlara kanarak, "aşırı bir iyimserlik içine girdi".Başbakanınızın ve çalışma arkadaşlarının "iyimser olması" çok iyidir. Ama iyimserlik gerçekleri görmeyi önler, sorunlar sahipsiz kalır ise, sadece AKP, hükümet, Başbakan ve kadroları değil, bu ülke ve bu ülke halkı çok pahalı faturalar öder.Başbakanınızın ve bakanlarımızın, her şeyi toz pembe göstermekte başarılı çevrelerin "söylemlerini kullanmaya başlamaları" ciddi bir tehlikenin varlığını ortaya koyuyor.Başbakanımız dış ticaret açığının büyüdüğünü hatırlatanları, "Ara malı ithalatındaki artış, ihracattan kaynaklanıyor. Önemli değil. Ağlayarak bir yere varılmaz" diyerek paylıyor. Ekonomiden sorumlu devlet bakanımız, "Ekonomiyi artık ne FED (ABD Merkez Bankası) ve ne de AB rayından çıkarabilir. Kıbrıs ve AB konularındaki en kötü senaryolar bile ekonomide genel gidişatı değiştiremez" diyebiliyor.Türkiyenın IMF desteği olmadan dış kredi almadan yoluna devam edebileceği söyleniyor. Kıbrısda büyük ödünlerle sağlanmak istenen çözüme karşı tarafın yanaşmaması, "Son elli yılın başarısı" şeklinde halka