İnsanların servetinin değeri "şu veya bu neden ile" yükselirken, insanlar gelirlerinin daha büyük kısmını harcıyor. Servetin değerinin düştüğü dönemlerde insanlar gelirlerinin daha büyük kısmını tasarrufa yöneltiyor. Tüketimi kısıyor.Buna "wealth effect" (servet etkisi) deniliyor. İşte o zaman iç talep düşüyor. ABD ekonomisinde iç talep düşmesi durgunluk, işsizlik demek. Bunu önlemek için de hükümet halkın eksilen harcamasını karşılayacak ölçüde piyasaya para akıtmak için korkmadan bütçeyi açıyor.Şimdi gelelim Türkiyedeki duruma.Bizde halkın birikimleri (1) Dövizde. (2) Türk lirası banka mevduatında. (3) Gayrimenkulde. (4) Çok azı da borsada.Kriz oldu. (1) Döviz fiyatları artmıyor, azalıyor. Dövizdeki servet küçülüyor. (2) Türk lirası repo ve mevduat faizleri azaldı. Banka mevduatı eskisi kadar önemsenmiyor. (3) Gayrimenkul satılmıyor. (4) Küçük oyuncular borsaya güvenemiyor.Açık anlatımıyla halk, "servet etkisi"nin altında, "fakirleşme korkusu"na kapıldı.Halkın bir kısmının geliri azaldı, bir kısmı işini kaybetti ama geliri azalmayanlar da "fakirleşme korkusu" etkisinde tüketime giden harcamayı kesti. 100 liranın 80ini harcayan, 60 lirasını harcamaya başladı.Halbuki 100 dolar
Artık Kıbrısı ve AByi bir süre unutalım. Kıbrıs işinde, iş olabileceğine varır. AB işinde Kıbrıstakine benzer bir hayal kırıklığına uğramamız çok çok muhtemeldir. Bunun sonunda ölüm yok. Kıbrısı bugüne kadar nasıl taşıdıysak, taşımaya, faturasını nasıl ödediysek ödemeye devam ederiz. ABye bugüne kadar giremedik. Bundan sonra da almazlar ise kader utansın!..Halkımızı Kıbrıs çözümü ve AB üyeliği konularında kafinin ötesinde şartlandırdık. Ümitlendirdik. Kıbrısta çözüm olunca, AB için tarih alınınca tüm dertlerimizin kendiliğinden sona ereceği havasını yarattık.Bu havaya girerek aşırı iyimserlik rüzgarına kapılan halkımız tabii ki bir süre üzülecek. Ama biz bugüne kadar ne hayal kırıklıklarının şokunu atlattık. Evvel Allah bunu da atlatırız.Geliniz şimdi kendimize Kıbrıssız ve ABsiz bir gündem belirleyelim. Önce bu ülke için, Kıbrıssız ve ABsiz alternatif gelişme politikalarını ortaya koyalım. Borçlarımızı alacaklılarımızı üzmeyecek biçimde yeniden yapılandırarak faiz yükünü hafifletelim. Uzun vadeli bir kalkınma stratejisi çerçevesinde yatırıma üretime dönük bir atılım başlatalım. Böyle bir ciddi hazırlığımız olur ise IMFnin de dış finans çevrelerinin de desteğini
Tasarruf cepte - yastık altında saklanıyor ise, ekonomi dışında kalıyor, saklayana da, ekonomiye de bir getirisi olmuyor demektir.Türk halkının gelir düzeyi düşük. İnsanlarımızın çoğunun geliri ancak karınlarını doyurmaya yetiyor. Ama acaba, bu az gelirliler dışındakiler, tasarruf imkanı bulanlar paralarını ne yapıyor?Türkiyede olan biten hakkında bilgi kaynağımız çok az. Bugün sayın okuyucularıma 2003 yılı sonunda yapılan Masterindex araştırmasına dayalı olarak neyin ne olduğu hakkında "kaba bilgi" vermeye çalışacağım.MasterCard, dünyanın önde gelen ödeme sistemlerinden biri. Bu sistem tarafından çıkarılan MasterCard, Maestro başlıklı kartlar Türkiyede yaygın şekilde kullanılıyor.MasterCardın İstanbul ofisi son 5 yıldır her yıl Türkiyede tasarruf eğilimi ve plastik kart kullanımı konularında bilgi derlemek için araştırma yaptırıyor. Bu araştırma sonuçlarını kendime göre değerlendirdim.Bu yazıdaki bilgiler araştırmaya dayalı olarak benim çıkardığım sonuçlardır.2003 yılı sonu itibariyle Türkiyedeki durumu belirlemek için yapılan araştırmaya göre, halkımızın yüzde 41i tasarruf yapacak durumda değil. Eline geçen gelirin tamamını harcıyor.Her 100 kişinin 50u tasarruf
Önce "kocaman"lığını anlatayım. Otogar, 242 dönüm arazi üzerine kurulu. İçinde 168 yazıhane ve peron (otobüs durağı) var. 324 firmanın otobüsü giriyor, çıkıyor. Günde giriş - çıkış yapan otobüs sayısı 2 bin, gelen giden yolcu sayısı 60 bin. Otogarda 6 bin kişi çalışıyor.İçinde 2 otel, 30 lokanta ve kafeterya, 22 büfe, 3 banka, değişik eşya satan 150 işyeri var.Yolcuları getirip götürmek için 5 bin 500 şehir içi servisi, 270 otogar taksi, 71 kamyonet çalışıyor.1960larda şehirlerarası otobüslerin merkezi Sirkeci ve Laleli idi. 1970lerde Topkapıda Anadolu, Trakya ve Avrupa otobüsleri için terminaller yapıldı.Daha sonra otobüs işletmecileri, "Türkiye Otobüsçüleri Cemiyeti"ni kurdu. Bu cemiyetin adı değişti "Uluslararası Anadolu ve Trakya Otobüsçüleri Derneği (UATOD)" oldu. Bu derneğin üyelerince kurulan "Büyük İstanbul Otobüs İşletmeleri AŞ (BİOİAŞ)", "yap - işlet - devret" modeli içinde bir otogar inşa ederek işletmek amacıyla İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile bir mukavele imzaladı. İstanbulun Bayrampaşa semtinde kocaman bir otogar (şehirlerarası otobüs garajı) var. İşte bu mukaveleye dayalı olarak da, 140 milyon dolar harcama ile, Büyük İstanbul Otogarı inşa edildi. 1994 yılından
"Dokunur Ayşe Hanım Teyzem dokunur. Önce kafanızı bozar. Sonra da cebinize dokunur." Telaşlandı... "Aman anlat" dedi. Ben de bildiğim kadarı ile anlattım."Ayşe Hanım Teyzeciğim" dedim. "ABDde Merkez Bankasının başında Alan Greenspan isminde bir yaşlı amca var. Bu amca ekonominin patronu. 11 Eylül terörü ABD halkının, Enron isimli şirketteki ayak oyunları ABD firmalarının kafasını karıştırdı. İnsanlar harcamayı, firmalar yatırımı kesti. Piyasada yaprak kımıldamamaya, insanlar işsiz kalmaya başladı. Bu yaşlı amca o zaman ekonomiyi harekete geçirmek için önce faizleri son 46 yılın en düşük seviyesine yüzde 1e indirdi. Sonra da onun tavsiyesi ile yönetim bütçeyi açtı. Gelirden fazla harcama yaparak ekonomiyi harekete geçirmeye çalıştı. İthalata yüklendi. Döviz açığı büyüdü.O kadar ki, ABDnin nerede ise 500 milyar dolara yakın bütçe açığı 600 milyar dolara yakın dış ticaret açığı var. ABDnin ithalatı 1.300 milyar dolar, ihracatı 750 milyar dolar dolayında. Demek ki nerede ise ihracatı kadar döviz açığı oluşmuş.İyi de... Bu durum sürdürülebilir durum değil. Bunlar ekonomiyi harekete geçirmek için uygulanan politikalar. Beklenen, ABDde sonbaharda başkanlık seçimlerinden sonra bütçe ve
Doruk Un Sanayiinde Hasip Gençerin verdiği bilgiye göre, Türkiyede halkımız her yıl ekmeğe 6 milyar dolar para ödüyor. Satılan her 100 ekmeğin 80i geleneksel fırınlarda, 19u modern fırınlarda pişiriliyor. Her 100 ekmeğin 1 veya 1.5u da paketli (ambalajlı) ekmek.Açık ekmeği 1 kgının fiyatı yaklaşık 1 milyon lira. Bu ekmeğin KDVsi yüzde 1 oranında. Paketli ekmeğin 1 kgının fiyatı yaklaşık 2 milyon lira. Paketli ekmeğin KDVsi yüzde 18 oranında. Tost ekmeğinde ise KDV yüzde 8 oranında.İstanbulda yaklaşık 200 - 250 fırın var. Günde 12 - 13 milyon adet (her biri 250 gr. ağırlığında) ekmek satılıyor. Paket (ambalajlı) ekmek üreterek satan iki firmanın yaptıklarını sayın okuyucularıma anlatacağım.Doygun Gıda Sanayi, "Doygun tam buğday ekmeği" adı altında, buğday tanesinin kaba kepek, ince kepek ve özü de dahil tümünü içeren undan, geleneksel Anadolu mayalama tekniği ile ekmek üretiyor. Ambalajlayarak pazarlıyor.Uno ise geniş üretim yelpazesinde hem tam buğday ekmeğini hem de zenginleştirilmiş ekmeği ambalajlayarak satıyor.Uno, 1990 yılında Hasip Gençer tarafından kurulan Türkiyenin en büyük ekmek üretim tesisi. 1997 yılında bu tesisi Doğuş Grubu satın aldı. Derken tesis tekrar kurucusu
Halkımız günlük enerji ihtiyacının yüzde 40ını ekmekten sağlıyor.Son yıllarda yayılan ve "fast - food" denilen "ayaküstü" beslenme alışkanlığı nedeniyle ekmeğin önemi daha da arttı.Halkın "beyaz ekmek merakı" nedeniyle kentte ve kırsal kesimde ekmekler beyaz undan yapılıyor. Beyaz un üretmek için değirmende, buğday tanesinin içinden (1) Buğday özü ruşeym ile (2) Kaba ve ince kepek ayrılıyor. Ayrılarak bir yana konulan bu buğday özü ile kaba ve ince kepekte, (1) E vitamini, (2) Omega 3 ve 6, (3) Protein, (4) Karbonhidrat, (5) Zengin vitamin ve mineraller ve (6) Lif var.Bu vitamin ve minerallere sahip olmayan beyaz undan yapılan "sünger ekmek", halkımızın açlık duygusunu bastırıyor ama, beslemiyor.Halkımız temel gıda maddesi olan ekmekten "alması gereken enerjiyi - vitaminleri ve mineralleri" alamıyor.Bunun kötü sonuçları çocuklarda, gençlerde ve yetişkinlerde değişik biçimlerde ortaya çıkıyor. Prof. Dr. Sevinç Yücecanın verdiği bilgilere göre, annelerin yetersiz beslenmesi sonucu doğan bebeklerde ve çocuklarda ölüm oranları artıyor. Her beş çocuğumuzdan birinin boyu yaşına göre kısa. Çocuklarımızda demir yetersizliği anemisi var. Yetişkinler demir yetersizliği anemisi sonucu çabuk
Yaşlılığı geciktirici vitamin olarak "E vitamini", vücutta hücre zarının dayanıklılığını sağlar. Vücudun bağışıklık sistemini destekleyerek kanserin önlenmesinde önemli rol oynar. Aterosklorozun oluşumunu engelleyici etki gösterir. Koroner kalp hastalığı riskini azaltır. Pıhtı azaltıcı etkisiyle kanın akıcılığına, diyabetli hastalarda damar komplikasyonlarının önlenmesine yardımcı olur. Sinir sistemi hastalıklarında olumlu etkiler gösterir. Gözde katarakt oluşumunu geciktirir. E vitamini yaşlılığa bağlı hücre hasarlarında azalmaya neden olur. Etkin bir antioksidandır. Bu özelliğinden dolayı kolay oksitlenebilen bileşiklerin oksidasyonunu önler. Özellikle A vitamininin oksidasyonunu önleyerek bu vitaminin organizmada etkisini artırır, karaciğerde depo edilmesine yardımcı olur. Üreme sisteminde etkilidir. Kansızlığı önler. Şimdilerde bütün dünyada bir "E" vitamini modası var. İnsanlar yüksek paralar ödeyerek "E vitamini hapları" satın alıyor. Ne işe yarar bu "E vitamini"? E vitamini makbulü "doğal" olanıdır. Doğal, E vitamini şişelerinin üzerinde "wheat germ" yazar. Bu "wheat germ" denilen şey bizim bildiğimiz buğday taneciğinin en tepesindeki "cücük"tür. Buna bizde "buğdayın