Vatandaş yalvarıyor: Zam yap zam yap!..

14 Mart 2004

<#comment>
<#comment>
Eski zamanlarda bir derebeyi sağa sola borçlanmış. Para arayışına girmiş. Adamlarını çağırmış. "Şehrin ortasından geçen derenin üzerinde bir köprü var ya. Biriniz bir yanında öbürünüz diğer yanında duracak. Gelenden geçenden bir para alacak" demiş. Paralar gelmeye başlamış ama, derebeyinin açığını kapamıyor. Adamlarına sormuş "İtiraz eden, ağlayıp sızlayan var mı?" "Yok" cevabını alınca emir vermiş: "Yarından tezi yok gelenden geçenden bir para yerine, iki para alın." İki para, üç para derken halkdan alınan paralar çoğalmış. Derebeyi, adamlarına "İtiraz eden, ağlayıp sızlayan var mı?" diye sorup "Yok" cevabını aldıkça rakamı artırmış. Haraç bir paradan 9 paraya kadar yükselmiş. Gelip geçenin itiraz etmeden "kuzu kuzu" istenen parayı ödemesini derebeyinin aklı bir türlü alamıyormuş.
Adamlarına "Paralar geliyor. Memnun olmasına memnunum ama benim halkım bu kadar mı saf? İnsanlar bu kadar kuzu gibi her isteneni yapar mı? Bunlara dayak atalım ki, akılları biraz başlarına gelsin" demiş.

'Palabıyıklı sayısını artırın'
Köprüye birer de palabıyıklı adam dikmiş. Köprüyü geçmek isteyenler önce geçiş parası ödüyor, sonra palabıyıklıdan dayağını yiyormuş.

Yazının Devamı

Zeytinin iyisi "alacalı" olur

13 Mart 2004

Bu yılın ilk ürünü siyah sele zeytini de pek lezzetli idi. Telefonla tebrik ettim. "Hoca, bu zeytinde hiç katkı maddesi yok. Sanki ağaçtan koparıp yemişsin gibi tamamen sağlıklı. Alacalı olması seni rahatsız etmesin. Tuzunu da az tuttum" dedi. AYVALIKta zeytinyağı üreten bir dostum var. Derman Zeytinyağlarını üreten İsmet Önder. Henüz yüzünü görmedim ama, yıllardır zeytinyağlarını Ayvalıktan getirtiyorum. Telefonla sohbet ediyorum. Bu yılın yeni ürün zeytinyağı ile az tuzlu sele zeytinini gönderdi. Ayvalık yöresinin zeytini yağlık zeytinmiş. Çekirdeği iri olurmuş. Bu nedenle İsmet Önder zeytine değil, zeytinyağına ağırlık veriyor, ama az miktarda da zeytin üretiyor. Bu yılın zeytinyağının rengi, akışkanlığı, tadı pek hoşuma gitti. Bu sütunda önceleri de Derman Zeytinyağını ve zeytinini beğendiğimi belirtmiştim. Ancak, zeytinin kütüğü (çekirdeği) iri diye yazmıştım. İsmet Önder, "Hoca zeytinin çekirdeği iri ama, sağlıklı oluşu daha önemli" dediğinde pek üzerinde durmamıştım. "Milliyet Business"te Bülent Yardımcının, zeytin üreticilerinin kullandıkları zararlı katkı maddeleri konusunda yazdıkları midemi bulandırdı.Bu nedenle İsmet Öndere sordum. "Zeytinin alacalısı ne demek? Zeytin

Yazının Devamı

Zeytinin iyisi "alacalı" olur

13 Mart 2004

<#comment>
<#comment>
AYVALIK'ta zeytinyağı üreten bir dostum var. Derman Zeytinyağları'nı üreten İsmet Önder. Henüz yüzünü görmedim ama, yıllardır zeytinyağlarını Ayvalık'tan getirtiyorum. Telefonla sohbet ediyorum. Bu yılın yeni ürün zeytinyağı ile az tuzlu sele zeytinini gönderdi. Ayvalık yöresinin zeytini yağlık zeytinmiş. Çekirdeği iri olurmuş. Bu nedenle İsmet Önder zeytine değil, zeytinyağına ağırlık veriyor, ama az miktarda da zeytin üretiyor. Bu yılın zeytinyağının rengi, akışkanlığı, tadı pek hoşuma gitti.
Bu yılın ilk ürünü siyah sele zeytini de pek lezzetli idi. Telefonla tebrik ettim. "Hoca, bu zeytinde hiç katkı maddesi yok. Sanki ağaçtan koparıp yemişsin gibi tamamen sağlıklı. Alacalı olması seni rahatsız etmesin. Tuzunu da az tuttum" dedi.

Boya atılıyor
Bu sütunda önceleri de Derman Zeytinyağı'nı ve zeytinini beğendiğimi belirtmiştim. Ancak, zeytinin kütüğü (çekirdeği) iri diye yazmıştım. İsmet Önder, "Hoca zeytinin çekirdeği iri ama, sağlıklı oluşu daha önemli" dediğinde pek üzerinde durmamıştım. "Milliyet Business"te Bülent Yardımcı'nın, zeytin üreticilerinin kullandıkları zararlı katkı maddeleri konusunda yazdıkları midemi bulandırdı.

Yazının Devamı

Tekstil ve konfeksiyonda tehlike çanları

12 Mart 2004

Biz bu sektörlere büyük yatırım yaptık. Bu işlerden çok sayıda insan ekmek yiyor. Tekstil ve konfeksiyon dışsatımı, bizim ihracatımızın lokomotifi.İşte bu lokomotif sektörlerde şimdi "tehlike çanları çalıyor." Çünkü (1) 1994 yılında imzaladığımız GATT Anlaşmasına göre 2005 yılından itibaren kotalar kalkıyor. Öncelikle Çin malları sadece dış pazarda değil iç pazarda da bizim tekstil ve konfeksiyoncularımızın "düşük katma değerli ve ucuz fiyatlı" ürün yapan firmalarıyla rekabete girecek. (2) Bizim bir avantajımız, Batı pazarına yakınlığımız idi. Şimdilerde başta Romanya ve Bulgaristan olmak üzere Doğu Avrupalı ülkeler bize rakip oluyor. (3) Biz artık kendi pamuğumuzu üretemez durumdayız. Ürettiğimiz pamuğun ve diğer girdilerin kalitesi ve niteliğinden kaynaklanan sorunlar nedeniyle pazar kaybediyoruz.İzmir Ticaret Borsasının "Tekstil - konfeksiyon sektörlerinde nerede yanlış yaptık?" başlığını taşıyan bir araştırması. Yukarıdaki tespitleri ve bu yazının altındaki tabloyu o araştırmadan aktarıyorum. Borsa Başkanı Tuğrul Yemişçi diyor ki: "Türkiyenin en büyük rakibi kendisidir... Geleceği rakipler belirlemeyecek. Bizim neler yapacağımız belirleyecek..."İzmir Ticaret Borsasının

Yazının Devamı

Tekstil ve konfeksiyonda 'tehlike çanları'

12 Mart 2004

<#comment>
<#comment>
Tekstil ve konfeksiyon üretenlerin sorunları var. Bu sektörün yaşaması ihracata ve ihracatın devamlı artmasına bağlı. Önce Türk lirasının aşırı değerlenmesi bu sektörü vurdu. Ardından Çin rekabeti dış pazarlarda sorun yaratmaya başladı.
Biz bu sektörlere büyük yatırım yaptık. Bu işlerden çok sayıda insan ekmek yiyor. Tekstil ve konfeksiyon dışsatımı, bizim ihracatımızın lokomotifi.
İşte bu lokomotif sektörlerde şimdi "tehlike çanları çalıyor." Çünkü (1) 1994 yılında imzaladığımız GATT Anlaşması'na göre 2005 yılından itibaren kotalar kalkıyor. Öncelikle Çin malları sadece dış pazarda değil iç pazarda da bizim tekstil ve konfeksiyoncularımızın "düşük katma değerli ve ucuz fiyatlı" ürün yapan firmalarıyla rekabete girecek. (2) Bizim bir avantajımız, Batı pazarına yakınlığımız idi. Şimdilerde başta Romanya ve Bulgaristan olmak üzere Doğu Avrupalı ülkeler bize rakip oluyor. (3) Biz artık kendi pamuğumuzu üretemez durumdayız. Ürettiğimiz pamuğun ve diğer girdilerin kalitesi ve niteliğinden kaynaklanan sorunlar nedeniyle pazar kaybediyoruz.
İzmir Ticaret Borsası'nın "Tekstil - konfeksiyon sektörlerinde nerede yanlış yaptık?" başlığını taşıyan bir

Yazının Devamı

Halkımız çalışmak istemiyor (mu?)

11 Mart 2004

Nüfus 1 milyon artıyor, çalışan sayısı 847 bin azalıyor denilince ne anlaşılır? Bu ülkede işsiz sayısında artış var denilir değil mi? Hayır... Tersi olmuş. 2003te de nüfus arttığı ve çalışan sayısı azaldığı halde işsiz sayısı artmamış. Azalmış... Çünkü 2003te halkımızın daha büyük kısmı "çalışmaktan vazgeçmiş. İş aramaktan vazgeçmiş..."Olur mu böyle şey, olur mu, diye hayret etmeyiniz. Burası Türkiye. Burada olmaz olmaz... Nüfusumuz 71 milyon. Bu nüfusun 15 ve daha yukarı yaştaki kısmına "işgücü" deniliyor. Bunların sayısı 49 milyon.Ama, 15 ve daha fazla yaştaki 49 milyon insanın hepsinin çalışması imkansız. Bazıları okula gidiyor. Bazıları yaşlı. Fakat bazıları da okumadığı, yaşlı ve hasta olmadığı halde, iş aramıyor. Çalışmak istemiyor.Ülkenin "işgücü"nü, "çalışanlar / bir işi olanlar" ile, "iş aradıkları halde iş bulamayanlar / işsizler" oluşturuyor. Bizim işgücümüz (çalışanlarımız ile iş aradıkları halde iş bulamayan işsizlerimiz) 23 milyon. Yaşları 15i aşan 49 milyon nüfustan (çalışanları ve iş arayan işsizleri) 23 milyonu çıkarınız. Kalan 26 milyon insanımız okul, yaşlılık, hastalık nedeniyle çalışamayacaklar ile çalışmak istemeyenler toplamıdır.İşte bu çalışmak istemeyen

Yazının Devamı

Halkımız çalışmak istemiyor (mu?)

11 Mart 2004

<#comment>
<#comment>
Devlet İstatistik Enstitüsü, 2003 yılının sonunda ülkedeki "işgücü"nün durumunu gösteren rakamları yayımladı. Bu rakamlara göre 2003 yılında nüfusumuz 1 milyon artarken, çalışan sayısı bir yıl önceye göre 847 bin azalmış.
Nüfus 1 milyon artıyor, çalışan sayısı 847 bin azalıyor denilince ne anlaşılır? Bu ülkede işsiz sayısında artış var denilir değil mi? Hayır... Tersi olmuş. 2003'te de nüfus arttığı ve çalışan sayısı azaldığı halde işsiz sayısı artmamış. Azalmış... Çünkü 2003'te halkımızın daha büyük kısmı "çalışmaktan vazgeçmiş. İş aramaktan vazgeçmiş..."
Olur mu böyle şey, olur mu, diye hayret etmeyiniz. Burası Türkiye. Burada olmaz olmaz... Nüfusumuz 71 milyon. Bu nüfusun 15 ve daha yukarı yaştaki kısmına "işgücü" deniliyor. Bunların sayısı 49 milyon.
Ama, 15 ve daha fazla yaştaki 49 milyon insanın hepsinin çalışması imkansız. Bazıları okula gidiyor. Bazıları yaşlı. Fakat bazıları da okumadığı, yaşlı ve hasta olmadığı halde, iş aramıyor. Çalışmak istemiyor.
Ülkenin "işgücü"nü, "çalışanlar / bir işi olanlar" ile, "iş aradıkları halde iş bulamayanlar / işsizler" oluşturuyor. Bizim işgücümüz (çalışanlarımız ile iş aradıkları halde iş bulamayan

Yazının Devamı

Pancarda hem kota var, hem sıkıntı var

10 Mart 2004

Anadoluda dertlerini dinlediğim pancar üreticisi köylümün durumunu Başbakanıma arz edeyim de, sıkıntının ve kotanın ne olduğundan haberleri olsun.Benim 400 bin üreticim pancar ekiyor. Bunlar aileleriyle 2 milyon insan ediyor. Bunlar pancar parasıyla geçiniyor.Pancar, üreticinin şeker fabrikasıyla yaptığı sözleşmeye göre ekiliyor. Açık anlatımıyla her isteyenin istediği yerde pancar ekmesi, götürüp şeker fabrikasına satması mümkün değil.Pancar mart ayından itibaren toprağa atılıyor. Şeker fabrikaları yıl içinde üreticiye "ayni olarak tohum, gübre, şeker" yardımı yapıyor. Sözleşme bedelinin yüzde 45i dolayında "nakdi" avans veriyor.Üretici pancarı fabrikaya eylül - ekim kasım aylarında teslim ediyor. Pancar parasını fabrikadan nisan ayı sonunda alabiliyor. (Köylüm geçen mart ayında toprağa diktiği, eylül ayında fabrikaya teslim ettiği pancarın parasını Allah kısmet eder ise önümüzdeki nisan ayı sonunda, tahsil edebilecek.)Bir kilo pancarın fiyatı AB ülkelerinde, örneğin Fransada (peşin) 50 euro. Bizde (vadeli) 88.800 TL. (54 euro). (Bizdeki ortalama şeker maliyeti, Fransadaki maliyet ile benzer çizgide.)Pancarda 2 türlü kota var. Bu kotalar doğrudan değil, dolaylı kotalar. Hükümet

Yazının Devamı