Salih Beyin kızı Françoise öldü

15 Şubat 2003

Françoise, babası "Salih Gürcü" Bey, Cenevrede Osmanlı Telgraf Dairesinin temsilcisi iken 1916 yılında doğmuş. Doğduğunda, Salih Bey, "Bir baba için ne bahtsızlık... Bir kız..." diye üzülmüş. Françoise de kendine babasının "erkek çocuk özlemini" giderecek bir yol çizmiş. Osmanlılar Almanlarla yakınlaşınca Almanlardan nefret eden Salih Bey işinden ayrılmış. Eşini ve kızını alarak Fransaya sığınmış. Françoise, çocukluk yıllarını, "Fransada herkes benden nefret ediyordu. Çünkü politik nedenle Fransaya sığınmış bir Türkün kızıydım. Fakirdim. Ve sınıf birincisiydim" diyerek anlatırmış.Françoise üniversite tahsilini tamamlayamamış. Bir steno - daktilografi diploması ile 1932 yılında, film yapımcıları yanında metin yazarı olarak iş bulmuş. 1946 yılında bir dostunun tavassutuyla "Elle" ismi ile dergi çıkaracak olan "Helene Lazareff" ile tanışmış. Kısa süre sonra Helene hastalanınca derginin yönetimini Françoisee kalmış. O yıllarda Jean - Jacques Servan -Schreiber ile tanışmış. Schreiber, solcu ve savaş karşıtı entelektüel bir gazeteci. 1953 yılında Schreiber ile birlikte solcu ve entelektüel bir yayın organı olan "LExpress" dergisini çıkarmaya başlamış. Cezayir savaşında Schreiber askere

Yazının Devamı

Salih Bey’in kızı ‘Françoise’ öldü

15 Şubat 2003


<#comment>

Paris’te buz gibi havada bayram tatilinin nasıl geçtiğini anlatacak yerde sayın okuyucularıma Salih Bey’in kızı Françoise Giroud’un ölümünü yazacağım. Çünkü Parislileri ne Irak harbi, ne vitrinlere çıkan yazlıklar ilgilendiriyor. Parisliler şimdilerde Françoise’nin ölümünü konuşuyor.
Françoise, babası "Salih Gürcü" Bey, Cenevre’de Osmanlı Telgraf Dairesi’nin temsilcisi iken 1916 yılında doğmuş. Doğduğunda, Salih Bey, "Bir baba için ne bahtsızlık... Bir kız..." diye üzülmüş. Françoise de kendine babasının "erkek çocuk özlemini" giderecek bir yol çizmiş. Osmanlılar Almanlarla yakınlaşınca Almanlardan nefret eden Salih Bey işinden ayrılmış. Eşini ve kızını alarak Fransa’ya sığınmış. Françoise, çocukluk yıllarını, "Fransa’da herkes benden nefret ediyordu. Çünkü politik nedenle Fransa’ya sığınmış bir Türk’ün kızıydım. Fakirdim. Ve sınıf birincisiydim" diyerek anlatırmış.
Françoise üniversite tahsilini tamamlayamamış. Bir steno - daktilografi diploması ile 1932 yılında, film yapımcıları yanında metin yazarı olarak iş bulmuş. 1946 yılında bir dostunun tavassutuyla "Elle" ismi ile dergi çıkaracak olan "Helene Lazareff" ile tanışmış. Kısa süre sonra Helene

Yazının Devamı

Açlık sınırı 401 milyon lira oldu

14 Şubat 2003

Açlık sınırı (veya mutlak yoksulluk sınırı) denilen şey, insanın biyolojik olarak yaşamını sürdürebilmesi için gerekli kaloriyi, gerekli besin birleşenlerini sağlayacak beslenmenin gerektirdiği harcama rakamıdır. Bu rakamın altında kalanlar açlık sınırının altında demektir.Fakirlik sınırı (veya göreceli yoksulluk sınırı) insanın toplumsal bir varlık olarak yaşamını sürdürebilmesi için kabul edilebilir en düşük tüketimi sağlayacak harcama rakamıdır. Bu rakamın altında geliri olanlar fakirlik sınırının altında demektir.Devlet Planlama Teşkilatının 1997 yılındaki bir çalışmasına göre, nüfusumuzun yüzde 13ü (yaklaşık 9 milyon Türk insanı) açlık sınırının altında yaşıyor. Nüfusun yüzde 24.4ü, (yaklaşık 16 milyon Türk insanı) fakirlik sınırının altında.Dünya Bankasının 2000 raporuna göre nüfusun yüzde 2.5u (yaklaşık 1 milyon 700 bin Türk insanı) günde 1 doların altında harcama ile karın doyuruyor. Nüfusun yüzde 18inin (yaklaşık 12 milyon Türk insanının) günlük gıda harcaması 2 doların altında.Hükümetin öncelik vermesi gereken açlık sınırı altındaki 9 milyon insanımızın karnının doyurulmasını sağlamak. Sadece Ramazan ayında çadır kurarak iftar yemeği dağıtmak, TV kameralarının önünde

Yazının Devamı

Açlık sınırı 401 milyon lira oldu

14 Şubat 2003


<#comment> Ocak ayı sonundaki fiyat artışlarına göre, dört kişilik bir aile için açlık sınırı 401 milyon liraya, fakirlik sınırı ise, 1 milyar 220 milyon liraya yükseldi.
Açlık sınırı (veya mutlak yoksulluk sınırı) denilen şey, insanın biyolojik olarak yaşamını sürdürebilmesi için gerekli kaloriyi, gerekli besin birleşenlerini sağlayacak beslenmenin gerektirdiği harcama rakamıdır. Bu rakamın altında kalanlar açlık sınırının altında demektir.
Fakirlik sınırı (veya göreceli yoksulluk sınırı) insanın toplumsal bir varlık olarak yaşamını sürdürebilmesi için kabul edilebilir en düşük tüketimi sağlayacak harcama rakamıdır. Bu rakamın altında geliri olanlar fakirlik sınırının altında demektir.
Devlet Planlama Teşkilatı’nın 1997 yılındaki bir çalışmasına göre, nüfusumuzun yüzde 13’ü (yaklaşık 9 milyon Türk insanı) açlık sınırının altında yaşıyor. Nüfusun yüzde 24.4’ü, (yaklaşık 16 milyon Türk insanı) fakirlik sınırının altında.
Dünya Bankası’nın 2000 raporuna göre nüfusun yüzde 2.5’u (yaklaşık 1 milyon 700 bin Türk insanı) günde 1 doların altında harcama ile karın doyuruyor. Nüfusun yüzde 18’inin (yaklaşık 12 milyon Türk insanının) günlük gıda harcaması 2 doların

Yazının Devamı

Yurtdışındaki Türkler kırgın

13 Şubat 2003

Fikret Koç: Yurtdışındaki Türkler her konuda devleti kendilerinden ırak görüyorlar. İkinci kuşak ise, bana ne Türkiyeden diyor.Mustafa Öztürk: Başka ülkelerin elçiliklerinde herhangi bir işiniz oldu mu, sizi saatlerce bekletmiyorlar. Bizim elçiliklerde önce orada çalışanın keyfi olacak, ondan sonra vakit varsa senin işin görülecek.Hakan Hazneci: Türkiyedeki vatandaşlar ne kadar destek olmuş ki, dışarıdaki vatandaştan destek arıyorsunuz?Murat Erkilet: Devlet, Avrupadaki vatandaşına bir şey vermedi ki, şimdilerde, zor günlerinde bir şey beklesin.Murat Erol: Türkiyeyi desteklemek için, imza kampanyaları, toplantılar, gösteriler de yapıldı. Kişisel çaba gösteren Türkler de var.İbrahim Altun: Ne verdiniz ki, ne bekliyorsunuz? Bürokrasiden, çocuklarını Alman vatandaşı yaparak kurtulmakta bulan bu insanlardan ne bekliyorsunuz?Kemal Erdoğan: Dünya Kupası maçlarında Türkler Berlin sokaklarını Türk bayraklarıyla doldurmuştu. Bu potansiyeli AB konusunda harekete geçirmek için bir organizasyon gerekirdi.Can Dicle: Avrupa ülkeleri kendi ülkelerindeki Türklerin yaşam biçimini gördükçe, Türkiyenin AB üyeliğinden ürküyor.Nurettin Artıran: Döviz gönderdik, ne yaptınız? Ev alalım dedik, bizi

Yazının Devamı

Yurtdışındaki Türkler kırgın

13 Şubat 2003


<#comment> AB’ye üyelik çabalarına, yurtdışında yaşayan Türklerin yeterince destek vermemesinden yakınan bir yazı yazmıştım. Bunun üzerine, yurtdışında yaşayan okuyucularımdan çok sayıda mesaj geldi. Bakınız sayın okuyucularımız neler yazıyor:
Fikret Koç: Yurtdışındaki Türkler her konuda devleti kendilerinden ırak görüyorlar. İkinci kuşak ise, bana ne Türkiye’den diyor.
Mustafa Öztürk: Başka ülkelerin elçiliklerinde herhangi bir işiniz oldu mu, sizi saatlerce bekletmiyorlar. Bizim elçiliklerde önce orada çalışanın keyfi olacak, ondan sonra vakit varsa senin işin görülecek.
Hakan Hazneci: Türkiye’deki vatandaşlar ne kadar destek olmuş ki, dışarıdaki vatandaştan destek arıyorsunuz?
Murat Erkilet: Devlet, Avrupa’daki vatandaşına bir şey vermedi ki, şimdilerde, zor günlerinde bir şey beklesin.
Murat Erol: Türkiye’yi desteklemek için, imza kampanyaları, toplantılar, gösteriler de yapıldı. Kişisel çaba gösteren Türkler de var.

Yazının Devamı

Yarım kilo çay için Suriyeye geçiyorlar

12 Şubat 2003

Karkamış, Gaziantep şehrine 72 kilometre uzaklıkta, Suriye sınırında 4.500 nüfuslu bir ilçe. Burada yaşayanların hemen tamamının Suriyede akrabası var. Bu nedenle devlet burada bir gümrük kapısı açmış. Bu kapıya "pasavan" kapısı deniliyor. Açık anlatımıyla bu bölgede yaşayanlara "özel belge" ile günübirlik hududu geçme imkanı tanınıyor. Karkamışta hudut kapısının hemen karşısında Ahmet Yücelin kahvesinde kardeşi Ali Yücel ile çay içtik. "Beyim" diyor. "Bizim durum her gün daha kötüye gidiyor... Eskiden buraya her gün bir - iki sefer tren uğrardı. Trenler kesildi, buranın bereketi kesildi. İş yok. Pasavanla hududu geçeceksin. İki kilometre yürüyeceksin. Oradan yarım kilo çay, bir kilo şeker alacaksın. Çay orada 4.5 milyon, burada 7 milyon. Şeker orada 500 bin. Burada bir milyon üç yüz bin... Gidip gelmenin geliri bu kadar... Bununla yaşayacaksın..." İş yok, ümidi de yok Yetkin Denizin Ömür Kebap dükkanının bir köşesinde ufacık bir kebap ocağı var. Dükkanın geri kalan bölümünde sandalyeler dizili. Sandalye var ama gençler ayakta bekleşiyor. Ne bekledikleri belli değil... Çünkü iş yok. İş ümidi yok. Gençlerin vakit geçirecekleri, eğlenecekleri, spor yapacakları yer yok. Lise mezunu

Yazının Devamı

Yarım kilo çay için Suriye’ye geçiyorlar

12 Şubat 2003


<#comment> Karkamış’ta hudut kapısının hemen karşısında Ahmet Yücel’in kahvesinde kardeşi Ali Yücel ile çay içtik. "Beyim" diyor. "Bizim durum her gün daha kötüye gidiyor... Eskiden buraya her gün bir - iki sefer tren uğrardı. Trenler kesildi, buranın bereketi kesildi. İş yok. Pasavanla hududu geçeceksin. İki kilometre yürüyeceksin. Oradan yarım kilo çay, bir kilo şeker alacaksın. Çay orada 4.5 milyon, burada 7 milyon. Şeker orada 500 bin. Burada bir milyon üç yüz bin... Gidip gelmenin geliri bu kadar... Bununla yaşayacaksın..."
Karkamış, Gaziantep şehrine 72 kilometre uzaklıkta, Suriye sınırında 4.500 nüfuslu bir ilçe. Burada yaşayanların hemen tamamının Suriye’de akrabası var. Bu nedenle devlet burada bir gümrük kapısı açmış. Bu kapıya "pasavan" kapısı deniliyor. Açık anlatımıyla bu bölgede yaşayanlara "özel belge" ile günübirlik hududu geçme imkanı tanınıyor.

İş yok, ümidi de yok
Hudut denilen, Sinan Çetin’in "Propaganda" isimli filmindekine benzer şekilde dümdüz arazinin ortasından geçen tel örgüler. Bizim tarafı askerlerimiz bekliyor. Öte yanda asker falan yok. Suriye gümrüğü bizimkilerin öte yana geçerken yanlarında bir şeyler götürmelerine izin

Yazının Devamı