Böyle bir ortamda Süreyya Ayhan gibi Çankırıda doğmuş, mütevazı şartlarda yetişmiş bir kızın yıllarca çalışıp çabaladıktan sonra Sidney Olimpiyatlarında yarı finale, Kanadada Dünya Atletizm Şampiyonasında final koşarak "bir ilke imza atması", Pekindeki üniversitelerarası yarışlardan altın madalya ile dönmesi, bizim toplumumuzda hiç mi hiç ilgi görmüyor. Bu ülkede bütün kadın yurttaş gündemi neredeyse sadece "mankenler ve şarkıcılar" dünyasıyla sınırlı tutulmaktadır. Podyumda yürümek, mikrofonda şarkı söylemek (bir de tabii göbek atmak) kadınlar için giderek toplumda ve hayatta "gözükme"nin, ekmeğini kazanmanın, özgürleşmenin, varoluşun tek şartı, bir olgunlaşma diploması, bir pasaport haline dönüştürülmüştür. Tanımazlar bile... Sokakta bir anket yapın, bugün kaç kişi olimpiyatlarda final koşmuş Süreyyanın ve bir dünya şampiyonu Yaseminin soyadını söyleyebilir? Bırakınız soyadını söylemeyi kim olduklarını bilebilir? Ama büyük bir ihtimal çok kişi podyumlardaki bütün Demetleri bir çırpıda sayacaktır. Bütün Ebruların soyadlarını da... Ve manken Ayşenin yan yana üç ismini de... (Ve bütün "seviyeli birlikteliklerini", "gecelik beraberliklerini" ve de sevgililerinin hediye ettikleri otomobillerin markalarını...) Yasemin Dalkılıç ismindeki bir genç kızın çalışarak, çabalayarak hayatını tehlikeye atarak su altında dünya rekoru denemesini sürdürmesi önemsenmiyor. Özel ilişkilere bakılıyor Sayın okuyucularım, buraya kadar okuduklarınızı Vivet Kanettinin "Koş Süreyya Koş" ismi ile yayımlanan son kitabından aktarıyoruz. (Koş Süreyya Koş, Şampiyon Olacağız, Gendaş Kültür Yayını, ikinci baskı - Mart 2002, 192 sayfa, 5 milyon TL)Vivet Kanatti İstanbulda doğdu. Muhabirlik, televizyonculuk ve köşe yazarlığı yaptı. E. Emine adıyla yazdığı ilk romanı "Bizans Sohbetleri" 1988 yılında yayımlandı. "Koş Süreyya Koş, Şampiyon Olacağız" altıncı kitabı.Vivet Kanetti, son yıllarda Türk toplumunda kadına yaklaşım şeklindeki çarpıklığı, kadınların başarılarının göz ardı edilmesini veya küçümsenmesini, "seviyeli birliktelikler"iyle öne çıkan, vücut teşhircisi manken tipinin, Türkiyede kadının simgesi haline gelme oluşumunu çok iyi bir yerinden yakalamış. "Koş Süreyya Koş, Şampiyon Olacağız" başlığı altında Türkiyede kadının hayat sahnesi dışına itilişini anlatıyor.Vivet Kanettiye göre Süreyyanın koşusu bu ülke kadınları için simgesel bir değer taşıyor. Kolektif bilinç kadınları dar kalıplara sıkıştırmada inat ederken Süreyyanın koşusu sadece kendi bireysel zaferini değil, Türkiyedeki kadınların artık durdurulamaz "koşusunu" da simgeliyor.Bu nedenle Vivet Kanetti "Koş Süreyya Koş! Elbette Şampiyon Olacağız" diyor. Kadınların bütün bu dışlanma, itilme oluşumuna karşı, varlıklarını sürdürme, başarılarını ortaya çıkarma savaşının her şeyi değiştirebileceği konusundaki ümidini dile getiriyor. Bizde Süreyya Ayhan ve Yasemin Dalkılıç isimli genç kızlar başarılarına dayalı olarak medyada yer alamadı ama, medya onların antrenörleri ile olan "özel ilişkilerini" ıcığına - cıcığına kadar sergiledi. Kamuoyuna onlarla ilgili bilgiler başarılarına dayalı olarak değil, "özel ilişkilerine dayalı" olarak aktarıldı. Özel ilişkileri olmasa idi belki de kamuoyu bu genç kızlardan daha az haberdar olacaktı. Kadınlık öne çıkarılıyor En iyisi siz Vivet Kanettinin "Koş Süreyya Koş, Şampiyon Olacağız" isimli kitabını okuyunuz. Akıcı üslubu, uyarıcı yaklaşımı, cesur eleştirileri ile hoşunuza gidecek. guras@milliyet.com.tr Sayın okuyucularım, Türkiye nüfusunun yarısı kadın. İlk, orta ve lise döneminde (ailelerin kızlarını okula göndermemeleri nedeniyle) erkek sayısı fazla ama, üniversitede kızlar öne çıkıyor. Yurtdışındaki eğitim kuruluşlarından çok sayıda Türk kızı üstün dereceler alıyor. Ama Türkiyede "kadın erkek eşittir" söylemine rağmen, kadın sadece "kadınlığı" ile öne çıkabiliyor. Türk erkeği kadının başarı ile sahneye çıkmasına izin vermiyor. Vermiyor demeyelim de, böyle bir oluşumu içine sindiremiyor. Sonuçta kadınlara sadece erkeklerin ilgi duymadıkları alanlar kalıyor. Sadece "ucuz emek" sahaları kadınlara terk ediliyor. Tekstil işçiliği, eczacılık ve de şimdilerde üniversite öğretim üyeliği gibi... Bu kesimlerde "mama" olsa hiç merak etmeyiniz, erkekler kadınlara buralarda da fırsat tanımaz.